Bir üniversitenin mütercim tercümanlık bölümü, çevirmen Nükhet İpekçi İzet’in mesleki geçmişini kamuoyuyla paylaşıyor. Ciddi kurumun kaynağı, yalanlar üzerine kurulmuş ciddiyetsiz bir site. Haliyle tanıtım yazısının dörtte üçü yanlış. Yani bilgi bir tık ötede değil. Bilgi hâlâ emek istiyor.Bir habere konu olmuş, alanında uzman ya da bir olayla ilgili görüşüne başvurulan bir ismin; mesleki geçmişi de okurlara hatırlatılır. Bu bir politikacı, bilim insanı, hukukçu ya da sanatçı olabilir. Önemli olan kişiye ait profilin doğruluğu kesinleşmiş bilgiye dayanmasıdır. Bugün en iyi kaynak olarak bildiğimiz üniversitelerin resmî internet siteleri bile bu konuda güvenirliliğini yitirmiş görünüyor. Ege Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi Mütercim Tercümanlık Bölümü internet sitesi bunlardan biri…
Nükhet İpekçi İzet kimdir?
Fakültenin sitesinde çevirmenlere dair bilgi veriliyor ve bu çevirmenlerden biri de Nükhet İpekçi İzet.
Sosyal medya, doğruluğu kanıtlanmamış yanlış bilgilerle, gerçek bilgiyi sıfırlamış yeni bir insanlık mı inşa ediyor?Bir masa ötemde iki kişi sohbet ediyor. Birinin elinde gazete. Başını kaldırıp yanındakine diyor ki; “Japonya Başbakanı sağlık nedeniyle istifa etmiş.” Yanında oturan maskesini çenesine indirmiş şahıs, biraz da küçümser gibi yanıt veriyor: “Yalan, ülkenin ekonomisi bozulduğu için istifa etti.”
“Nerede yazdı?”
“Twitter’da paylaşmışlar!”
Oysa Twitter’da olmayan şu; sohbete konu olan Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin istifasına ilişkin medyada çıkan bütün haberler 65 yaşındaki Shinzo Abe’nin sağlığının bozulduğu yönünde. İstifasını ekonomiye bağlayan bir yorum yok. Aksine Japonya’nın ekonomisine büyük katkıları olan Abe’nin bir önceki istifasının da yine sağlık nedeniyle olduğu…
Cehalet çağı
Bir haberi medyadan “okumak” ile internetten araştırmadan “takip” etmek arasındaki farkın büyüklüğünü görmemiz açısından basit gibi
Sosyal medyanın; emeği, bilgiyi, gerçeği, doğru olanı hiçe sayması, medyayı da bozdu! Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ödüllendirdiği fotoğrafın, başka bir gazeteciye ait olduğu anlaşıldı. Bu nedenle medya, kendi öz denetimini kurumsal düzeyde gerçekleştirmek zorunda
Bir modelin fotoğraflarını alıyorsunuz; yüz değiştirme programıyla kendi yüzünüzü o fotoğrafa yerleştirip kendi profiliniz, kendi pozunuzmuş gibi paylaşıyorsunuz. Sosyal medyada sahte hesaplar üzerine araştırma yaparken, bir süredir dikkatimi çeken bu sahtekârlık durumu, kullanıcıların; gerçek olanla yalan arasındaki algılarını ruhsal açıdan da hayli bozmuş görünüyor.
Örneğin sosyal medya kullanıcısı orta yaşın üzerinde bir kadın, Facebook profil fotoğraflarının tamamını bu yüz değiştirme programını kullanarak paylaşmış. Yani hesabın sahibi gerçek, ama fotoğrafları sahte! Bu sanal dünyada bir oyun olabilir, ama sorun da burada başlıyor. Bir süre sonra kullanıcı bu sahte fotoğraflarla içselleşiyor. Kullanıcı kendi mevcut gerçeğini o kadar yok
Her önüne gelen sosyal deney hazırlayamaz, ama her sosyal deney bize toplumsal kimliğimizin ne olduğunu mutlaka gösterir. Diyarbakır’da, çocuklarla yapılan sosyal deney, “suiistimal kaygısı” ve “ön yargı” konularını gündeme getirdi
Gürcistan’ın başkenti Tiflis... Anano isimli küçük bir kız, önce temiz düzgün kıyafetler giyip restorana giriyor tek başına... Herkes ilgi ve şefkat gösteriyor 6 yaşındaki kıza. Adını, kaç yaşında olduğunu ve nerede oturduğunu soruyorlar. 6 yaşındaki Anano, sonrasında bu kez dağınık saçlar, kirli ve eski kıyafetlerle yine aynı restorana giriyor. Ama bu kez tepki farklı. Restorandaki müşteriler Anano’yu görmezden geliyor. Hatta garsonlardan küçük kızı dışarı çıkarması isteniyor. Anano dışarıya ite kaka çıkarılırken ağlamaya başlıyor.
Bu deneyi 2016’da UNICEF hazırladı. “6 yaşında bir çocuğu dışarıda yalnız başına görseniz ne yapardınız?” sorusuna yanıt bulmak amacıyla... O yıl 50 milyondan fazla insanın izlediği bu deney, UNICEF’in şu mesajıyla sona
7’den 70’e herkese hitap etme özelliğine sahip çizgi filmlerin bir sonraki maceralarını heyecanla beklediğimiz kahramanlarının üzerinden ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı, ideolojik mesajlar mı veriliyor?Amerikan orta sınıf stereotipini temsil eden; kaba, görgüsüz bir aile olarak hayatımıza giren Simpson ailesi, dünya siyaseti üzerinden üretilen komplo teorilerinin bir parçası haline getirilirken, bir dönem hepimizi büyüleyen, etkisi altına alan bazı çizgi film karakterleri de ırkçı, cinsiyetçi, aşağılayıcı, şiddete eğilimli gibi gerekçelerle yasaklı hale geldi. Tenten, Tom ve Jerry, Tarzan, Peter Pan, Maşa ile Koca Ayı, Winnie the Pooh, Heidi, Pokemon, Sünger Bob ya da Şirinler gibi çizgi filmler sandığımız kadar “masum” olmayabilir mi?
Tenten için şikayet dosyası
Gezgin bir gazeteci olan kurgu karakter Tenten’in maceraları 1941’den bu yana tartışma konusu.”Esrarengiz Yıldız” adlı macerasında Tenten, Yahudi düşmanı ilan edildi. Kuzey Buz Denizi’ne düşen bir göktaşını bulmak için,
Trump’ın seçileceğini bildiler; yıllar önce Japonya’dan virüs yaydılar; en son Beyrut’taki patlamaya benzer bir bölümün 2004’te yayınlandığı iddiaları ortaya atılınca “The Simpsons” çizgi dizisi, yetişkinlerin komplo teorilerine malzeme olduYıl 1993… Japonya’da meyve suyu işçileri paketleme yapıyor. İşçilerden biri fena halde hasta! İşten atılmaktan korktuğu için durumunu işyerinden saklıyor. Paketleme sırasında hasta olduğunu fark eden arkadaşına, “Grip olduğumu müdüre sakın söyleme” diyor ve o esnada kutunun içine öksürüyor. Böylece virüs, kutuyla birlikte ABD’ye taşınıyor ve ülkede pek çok kişi hastalanıyor. Bu, Japonya’dan Amerika’ya yayılan Osaka Flu adlı virüstür. Olay, “The Simpsons”ın bir bölümünde anlatılıyor. Çin’den yayılan koronavirüs olayıyla da bu bölüm, sosyal medyanın en çok tartıştığı bölüm oldu. Simpsons, ABD’deki George Floyd protestoları esnasında Kristof Kolomb heykelinin başının
Otizmli çocukların bakımını üstlenen insanların nasıl bir eğitimden geçmiş olduğu da son derece önemli. Otizmli bir çocuğun bakımını herhangi biri üstlenebilir mi? Peki bunca insanlık dışı muamelelere maruz kalan bu çocukları nasıl koruyacağız?
Türkiye kadına şiddet haberleriyle sarsılırken, olanaksızlıklar ve çaresizlik içerisinde bırakılmış bir anne, 26 yaşındaki otizmli oğlunun bir destek evinde uğradığı şiddetten davacı olmak için savcının kapısını çaldı. Anne Ayfer Öztürk, oğlu Sinan’ın, İstanbul Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü’ne bağlı Pendik’te bulunan bakım ve rehabilitasyon merkezine yerleştirildiğini, ancak burada şiddet gördüğünü söyleyerek suç duyurusunda bulundu.
Bianet’ten Evrim Kepenek imzalı habere göre, anne Ayfer Öztürk şöyle diyordu: “Oğlumun oraya gittiğinden beri bakışları değişti. Telefonla bilgi vermiyorlar, gidip görmek istiyorum göstermiyorlar. Çocuğumun sesini duymak istediğimde de olumsuz yanıt veriyorlardı. Bir kere uzaktan camdan gösterdiler.
Bir kadın cinayeti, birkaç aileyi birden yok ediyor; bu “ölü aileler” tacize uğruyor! Katilin nasıl cezalandırılması gerektiğine yönelik söylemler, en az katilinki kadar dehşet verici! Kadın erkek ilişkilerindeki çarpıklığın sonuçları bunlar
Evli, bir çocuk babası 32 yaşındaki Cemal Metin Avcı, sadece üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i öldürmedi. Üç aileyi birden yok etti. Pınar’la birlikte, kendi karısını öldürdü. Küçük kızının bütün geleceğini yok etti. Evladını mezara koyanla, evladını demir parmaklıkların arkasına gönderen anneleri perişan etti. Yani aslında beş kadını birden öldürdü. Babaları, kardeşleri kedere, acıya boğdu. Birinin evinden yükselen ağıtlar, diğerinin evinde utançla yankılandı.
Şimdi bu “ölü” aileler, sosyal medya hesaplarından taciz ve hatta tecavüze uğruyor; inanılmaz ağır küfürlerle. Kadının öldürülmesine gerekçe yaratanların zihniyetini zaten biliyoruz. Ama bu erkek zihniyete karşı çıkanların, katilin nasıl