Kısa notlarla Bornova’nın müzelerini anlattığımız önceki makalemizi, “Gelecek yazımızda bu konuyla ilgili yepyeni müjdelerimiz var.” cümlesiyle sonlandırmıştık.
Bu yazımızda ilk müjdemizi verelim…
Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nün karşısında yer alan ve birkaç yıl öncesine kadar harap durumdaki Levanten köşkünü pek çoğunuz biliyorsunuzdur.
Steinbuchell Köşkü…
İşte o köşk yeniden ve hem de muhteşem bir işlevle hayata dönüyor.
Ama önce köşkü kısaca da olsa bir tanımak lazım.
Köşkün ilk sahibi John Maltas’dı. Onun ölümünden sonra köşk Dr. Charles Wood ile evli olan kızı Eugene’e kaldı. Eugene Wood’un sekiz tane çocuğ u oldu. Bu çiftin ölümlerinin ardından sekiz çocuktan iki kız kardeş olan, Lucy ve Hortense köşkte yaşamaya devam etti. Lucy sanatçı ruhlu biriydi. Ressamdı ve ayrıca Macar Rapsodisinin dünyaca büyük bestecisi Franz Lizst’den piyano dersleri almıştı. Hortense de iyi bir ressamdı ve büyük bir Mustafa K
8.500 yıldan bu yana insana dair hikâyeler biriktiren bir şehirdir Bornova. Homeros’un yaşadığı mağaralar, 600 yıllık Büyük Cami ve Büyük Çarşı’sı, yüzlerce yıllık, 30’dan fazla Levanten köşkü, spor alanındaki pek çok ilk, bu şehrin anlatılacak zenginliklerinden sadece birkaçıdır. Son 10-15 yıl içinde ardı ardına açılan müzeleri ve ziyaretçi merkezleri de Bornova’nın yıldızını parlatan yepyeni zenginliklerdir. Henüz görmemiş olanlar varsa, gelin hepsine bir göz atalım.
YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ KAZI VE ZİYARETÇİ MERKEZİ: İzmir’de insana dair en eski kalıntıların bulunduğu Yeşilova ve Yassıtepe höyükleri, Bornova’nın Karacabey Mahallesi’nde bulunmaktadır. Günümüzden 8.500 yıl gerideki mağaralardan ilk ovaya geçiş dönemine ait (Neolitik Çağ) yaşam ile 2.500 yıl öncesine ait Roma dönemi çiftlik evleri yaşamı arasındaki dönemlere ait 4 ayrı katmandan oluşan Yeşilova Höyüğü kazıları, ilginç buluntularıyla dünya arkeoloji camiası tarafından
Misket üzümünün anavatanıdır Bornova... Zafer Derin Hoca’nın kazı başkanlığında sürdürülen, Yeşilova ve Yassıtepe höyüklerinde ortaya çıkarılan karbonlaşmış üzüm çekirdekleri, bu toprakların üzüm kültürünün 5 bin yıl kadar eskiye dayandığını ortaya koyar.
Anadolu’nun şarap tarihinde de Bornova misketi önemli bir yere sahip. Tarihin babası Herodot bir yazısında Smyrna’nın şaraplarını överek bölgeden geçen yolculara gül ve bal kokulu moskhatos içmelerini tavsiye etmiş. Uzmanlar, Herodot’un 2.500 yıl önce bahsettiği, moskhatos denen bu üzüm türünün Bornova misketinden başkası olmadığını dile getiriyor.
MÖ 6. yüzyılda Pers işgaliyle yerlerini yurtlarını terk edip Akdeniz’e açılan ve çok sayıda koloni şehirler kuran Foçalıların ticaret gemilerindeki yüklerden birinin de Bornova misket üzümü çeliği olması kuvvetle muhtemel. Ekibiyle birlikte 2.600 yıl önceki bir Phokaia gemisinin replikasını yaparak
Tarihsel kayıtlardan 1860’lı yıllara kadar Bornova’nın en önemli sorununun ulaşım olduğunu biliyoruz.
O yıllarda günümüzdeki Halkapınar ve çevresinin tamamen bataklık bir alan olması yüzünden Bornova’dan yola çıkan biri, muhtemelen şimdiki Bornova Anadolu Lisesi yolundan Altındağ’a, oradan da Tepecik ve Basmane üzerinden İzmir’e ulaşıyordu. Sadece Bornovalıların değil, Sabuncubeli ve Belkahve üzerinden Anadolu’dan gelen ticari amaçlı tüm kervanların da İzmir’e ulaşmak için tek seçenekleri bu yoldu. Tarihi İpek Yolu’nun Manisa ve Sabuncubeli üzerinden geçen kısmı da bu yol üzerinden İzmir’e ulaşıyordu. Yani Bornova’nın içinden geçen bu güzergâh antik çağlardan bu yana kullanılan bir yoldu. Daha önceki yazılarımızdan birine konu olan Kervan Köprüsü de bu yol üzerindedir. 1859 yılında İzmir’e gelen gezgin Moritz Busch, Kervan Köprüsü’nü “Köprünün çevresi servi ve dut ağaçlarıyla kaplıdır ... Ağustos ve
Antik eserlerimizin tarih sürecinde Anadolu’dan yurtdışına kaçırılması konusunu bu köşede kaç kez gündeme getirmeye çalıştığımızı dikkatli okuyucularımız hatırlayacaktır. Bu yazılarımızdan birinde de Bergama Zeus Sunağının Carl Humann tarafından Almanya’ya kaçırılışını anlatmıştık.
Biliyorsunuz işte… Kimi izinli kimi izinsiz toplayıp toplayıp götürmüşler.
Geçtiğimiz günlerde Zeus Sunağının anavatanına getirilmesi için Bergama’da geniş katılımlı bir toplantı düzenlendi. T.C Kültür Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bergama Belediyesi ortaklığında süreç ile ilgili yol haritasını belirlemek amacıyla düzenlenen toplantının açılış konuşmasını İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yaptı.
Başkan Soyer süreç ile ilgili heyecanını, “Çok heyecanlıyız. Diliyorum ki bu yolculuk zaferle sonuçlanacak. Taş yerinde ağırdır derler. Bu eseri anavatanına geri getireceğiz ve köklerine kavuşturacağız. Bu bir yolculuk, önümüze birçok hukuki ve siyasi engel
Milliyet Ege, bugün 25 yıldan bu yana bir gün bile aksatmadan yayında olmanın gururu ve sorumluluğuyla okuyucularıyla buluştu.
M.Ö. 59 yılında iki bin kopya olarak Roma Senatosu tarafından çıkarılıp imparatorluğun değişik köşelerine dağıtılan “Acta Diurna” dünya tarihinde bilinen ilk gazetedir.
İşte o tarihten bu yana kültür, haber ve bilgi açısından toplumların dönüşümünde gazeteler büyük rol oynuyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu gerçeğin farkında olan bir liderdi.
Bu nedenle kurtuluş mücadelesine başladığı ilk günlerden itibaren basına büyük önem verdi ve bu sürede üç gazetenin yayınlanmasına önderlik etti.
Başyazılarını çoğunlukla Mustafa Kemal Paşa’nın yazdığı “Minber” Gazetesi bunların ilkidir.
51 sayı yayınlanan Minber Gazetesi’nin ardından Sivas Kongresi’nden hemen sonra alınan kararların ve Mustafa Kemal’in bildirilerinin duyurulması amacıyla yayınlanan İrade-i Milliye Gazetesi’nin kuruluşunda, yine Atatürk’ün önderliği vardır.
"Asıl Kurtuluş Savaşı şimdi başlıyor..."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu sözü 9 Eylül 1922 günü, akşam saatlerinde Belkahve’den İzmir’i seyrederken söylemişti.
Daha 1922 yılı son bulmadan, kentte yaşanan büyük yangın ve sayısız sıkıntıya rağmen kuruluş çalışmalarına başlanan Bornova’daki İzmir Ziraat Mektebi, Gazi Paşa’nın bu iradesinin eseridir. Onun talimatıyla kurulan bu büyük eser, 1955’te kurulan Ege Üniversitesi’nin temelini oluşturmuştur.
İzmir, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra ekonomik kalkınma ve medenileşme yolunda başlattığı mücadelenin başlangıç noktası gibidir.
70’li yıllarda yıkılan Hamparsumyan Han...
Bundan 98 yıl önce tam bugünlerde (17 Şubat-4 Mart 1923) düzenlenen İzmir İktisat Kongresi de bu yolda atılan adımların en önemlilerindendir.
İzmir İktisat Kongresi’ni günbegün takip eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 17 Şubat günü yaptığı açılış konuşmasında bu kongrenin memleket için ne kadar önemli olduğunu, “Efendiler! Yüce heyetinizin bugü
Çekilip gitti bu dünyadan Şadan Gökovalı Usta…
Tanışıyor muyduk? Evet, tanışıyorduk ama karşılaştığımız üç beş toplantıda hal hatır sormaktan ve ayaküstü bir iki Bornova sohbetinden öte giden bir tanışıklık değildi bizimki. Ne yazık ki sadece o kadar… Keşke onun memleket sevdasını daha çok hissedebilmek ve onu daha çok dinleyebilmek için daha fazla çaba sarf etseydim. Pişmanım.
Halikarnas Balıkçısı’nın manevi evladıydı Prof. Dr. Şadan Gökovalı. İçi boş bir tanım değildi bu. 18 Haziran 1973 tarihinde Ege’den adlı kitabını imzalarken “Şadan Gökovalı’ya arkadaşım, oğlum desem azdır. Çünkü mevcut insanlar arasında beni temadi ettirecek (sürdürecek) daha doğrusu beni temadi ettirmeye en müsait insan odur. Ölsem ölüm bana galebe çalamamış olacak. Çünkü Şadan var. Merhaba Şadancığım. Kaç zamandır sana burada yazmak istedim ama aklımdan geçen her fikri duygularıma karşılık çok zayıf buldum. Şimdi bile duygularım burada yazdıklarımdan çok ötedir. Selam sana