Tarihsel kayıtlardan 1860’lı yıllara kadar Bornova’nın en önemli sorununun ulaşım olduğunu biliyoruz.
O yıllarda günümüzdeki Halkapınar ve çevresinin tamamen bataklık bir alan olması yüzünden Bornova’dan yola çıkan biri, muhtemelen şimdiki Bornova Anadolu Lisesi yolundan Altındağ’a, oradan da Tepecik ve Basmane üzerinden İzmir’e ulaşıyordu. Sadece Bornovalıların değil, Sabuncubeli ve Belkahve üzerinden Anadolu’dan gelen ticari amaçlı tüm kervanların da İzmir’e ulaşmak için tek seçenekleri bu yoldu. Tarihi İpek Yolu’nun Manisa ve Sabuncubeli üzerinden geçen kısmı da bu yol üzerinden İzmir’e ulaşıyordu. Yani Bornova’nın içinden geçen bu güzergâh antik çağlardan bu yana kullanılan bir yoldu. Daha önceki yazılarımızdan birine konu olan Kervan Köprüsü de bu yol üzerindedir. 1859 yılında İzmir’e gelen gezgin Moritz Busch, Kervan Köprüsü’nü “Köprünün çevresi servi ve dut ağaçlarıyla kaplıdır ... Ağustos ve Eylül aylarında günde 3-4 bin devenin geçtiği tahmin edilmektedir” sözleriyle anlatmış. Yaşanan ulaşım sorununu siz düşünün...
Bornova’dan İzmir’e ya da İzmir’den Bornova’ya ulaşmak isteyen biri için bu rota birinci seçenekti.
Bornova’yı İzmir’e ulaştıran ikinci seçenek ise deniz yoludur.
Evet, yanlış okumadınız, deniz yolu...
Her ne kadar 1861 yılında şimdiki Ağaçlı Yol olarak bildiğimiz kara yolu ve 1865’te inşa edilen demir yolu, Bornova-İzmir arası ulaşımı rahatlatsa da deniz yoluyla ulaşım 1890’lara kadar devam etmiş.
Hatta 1830’lu yıllarda İzmirli birkaç Levanten müteşebbis tarafından kurulan ilk toplu deniz ulaşımı şirketinin satın aldığı iki körfez vapurunun birinin adı Apsis, diğerinin adı Bornova’ymış. İlk öğrendiğimde beni şaşırtan bir diğer önemli bilgi de, Karşıyaka ile Alsancak Limanı arasına denizden bir çizgi çektiğinizde, bu çizginin Bornova yönüne bakan kısmının ‘Bornova Körfezi’ olarak bilinmesiydi. 1900’lerin başlarına kadar İzmir haritalarının pek çoğunda körfezin bu bölümü ‘Bornova Körfezi’ olarak tanımlanmıştır. İşte o haritalardan öğreniyoruz ki, günümüzde Bayraklı’daki Türkiye Mimarlar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) binasının bulunduğu yerin yakınlarında bir de Bornova İskelesi vardı. Sabah saatlerinde Konak’tan yola çıkan Bornova Vapuru, uğradığı bir iki durağın ardından bu iskelede yolcularını indirir, kalan mesafe de faytonlarla, eşeklerle ya da yaya olarak kat edilirdi.
Başka alternatif olmadığı için insanlar katlanmak zorundaymış, ama her iki rota da çileliymiş değil mi? 1861 yılında yapılan ağaçlı yol ve 1865’te Bornova’ya ulaşan demiryolu ile ulaşım rahat bir nefes almış ve 1970’lerde Ankara asfaltı açılıncaya kadar da bu güzergâhlar kullanılmış.
Bornova İskelesi’nden bahsedince, uzun zamandır aklımda olan bir soruyu da not düşmezsem olmayacak...
İzmir’in Kadifekale’ye (Pagos) taşınmasından önce (MÖ 300-400) şehrin bulunduğu yerin Bayraklı Tepekule olduğunu hepimiz biliyoruz. Tepekule’nin hemen yanındaki Bornova Çayı’nın getirdiği alüvyonlar yüzünden gemilerin karaya yanaşmasının son derece güç olacağı ortada... Halkapınar ve çevresi de bataklık olduğuna göre, Antik Çağ’da İzmir’e gelen ticari gemilerin karaya yanaştığı yer acaba neresiydi?
Bornova İskelesi’nin bulunduğu yerin yakınlarında bir yer olabilir mi?
Benim kişisel tahminim bu yönde, ama kesinlikle araştırılması gereken bir konu...