Şaşırtıcı, tedirgin edici ve bir o kadar da merak uyandıran bir maç izledik. İlk 45 dakikası Fenerbahçe adına kelimenin tam anlamı ile rezaletti. Şampiyonluk hedefleyen, ligin en pahalı kadrolarından birine sahip Fenerbahçe ilk 45 dakikada bırakın pozisyon üretmeyi ligin sonuncusu Denizlispor’u bir kez bile rahatsız etmedi. İleride baskı yapmak, top çalmak, Caner ve Gökhan gibi iki kanat bekiyle kanatlardan pozisyon üretmek, bunların hepsi hak getire... Yani pozitif futbol adına bu olağanüstü kadronun gösterişine ve elbette Emre Belözoğlu’nun kurtarıcı rolüne hiç yakışmayan bir görüntüydü.
Bu oyuncuların ağırlıklı kesiminin Erol Bulut ile yıldızının barışmadığını bilmeyen yok. Bazıları taktiklerini sevmemiş, bazıları tercihlerini eleştirmiş. Bazıları da hocalık vasfını tümden reddetmiş... Kamuoyu tüm bu gelişmeleri yakından biliyor. O zaman bu oyunculardan Bulut’suz ortamda üst düzey bir performans beklemek son derece doğal olsa gerek. Oysa hiç de öyle olmadı. Sadece ilk yarı değil. İkinci yarının ilk 10 dakikalık
Süper bir başlangıç oldu. Hem bol gol attık hem topu rakibe vererek oynamayı ne kadar iyi yapabileceğimizi gördük. Hem de üç farklı öndeyken abuk-sabuk işler yapınca başımıza nelerin geleceğini yaşadık. Ama asıl önemlisi Hollanda’ya dört gol atarak gerçekten iyi bir ulusal takım olduğumuzu kanıtladık.
Şenol Güneş’in rakibi analiz etmedeki olağanüstü becerisini bilmeyen yoktur. Ben hocayı bu yeteneğinden dolayı dünyanın en iyi 10 teknik adamı içine rahatlıkla koyarım. İşte dünkü oyun bunun en büyük kanıtıydı. Mükemmele yakın top paylaşan, pas isabet oranı çok üst seviyede bir Hollanda’yı hem de yıldızlar topluluğu Hollanda’yı o müthiş analiz becerisi ile ne kadar iyi çözdüğünü gördük. Rakamlara bakın yüzde 66’ya 34 gibi topun Hollanda’da kaldığını farkedeceksiniz. Ne var ki, poziyon üretme, üretilen pozisyonu gole çevirme, top rakipteyken alanı iyi kontrol etme verilerinde açık ara biz öndeydik. Bunun sonucunda da bu mükemmel sonuç
‘Ne olacak bu Fenerbahçe’nin hali?’... Neredeyse 10 yıldır tüm futbolseverlerin diline plesenk olmuştur bu soru. Bırakın Fenerbahçelileri, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı, Trabzonsporlusu bile dile getirir bu soruyu... Aziz Yıldırım varken de soruyorlardı, büyük umutlarla ve büyük bir oy farkıyla gelen ama görev yaptığı süre gözönüne alınırsa tarihin en başarısız yönetimi olan Ali Koç döneminde de soruyorlar.
Dünyanın parasını da harcasanız, en iyileri de getirseniz bir eksik var olmuyor işte. Şampiyonluğa ulaşmak, kupa kazanmak, Avrupa’ya gitmek eskiden Fenerbahçe için normal ve ulaşılabilir hedeflerdi. Şimdi bırakın ulaşmak, yakınından bile geçemiyorlar. Artık üçüncü ya da dördüncü olmak ana hedef. Bir başka diğer hedef ise günü kurtarmak. Ne yazık ki bu büyük kulüp başta hocası olmak üzere, şu sıralar ısrarla bunu yapıyor.
Şimdi aktaracaklarım Fenerbahçe Teknik ekibine yakın, yönetime yakın, camiaya yakın, başkanla, Erol hocayla, Emre Belözoğlu ile ve tabii ki Aziz
Fenerbahçe Yönetimi’nin yerinde olsam bugün ilk iş olarak federasyonun kapısını çalar, “Ligde bundan sonra kalan bütün maçlarımı deplasmanda oynamak istiyorum. Kadıköy’ü kapatın” talebinde bulunurum... Bu önerimde gerçekten ciddiyim; dünkü Konyaspor maçı da dahil olmak üzere Fenerbahçe bu sezon 14 deplasman maçına çıkmış. 12’sini kazanmış, birinde berabere kalmış, bir tanede nazar boncuğu misali yenilgisi var. Kadıköy’de ise 6 yenilgisi, 2 de beraberliği var, 8 kere kazanmış. Evinde oynadığı iki maçtan 6 puan alsa şimdi bambaşka hesaplar, planlar olurdu... Anlamak zor. Deplasmanda bu kadar rahat oynayan, üreten, iyi savunma yapıp maç kazanan takım evinde neden tarihin en kötü dönemini geçiriyor? Futbolda neredeyse tez olacak konu...
İlk 45 dakika mükemmel bir Fenerbahçe izledik. İleride sürekli baskı yapan, tempoyu hem kontrol eden hem de yükselten, çabuk oynayarak aceleci oynama alışkanlığından uzaklaşan ve doğal olarak iki de gol bulan Fenerbahçe tartışmasız
Milliyet Ege yayın hayatına başladığında Ankara’da mesleğimin baharını yaşıyordum.
Sadece ben değil, spor yazarlığı ve elbette yazılı medya da aynı baharı soluyordu...
Gazeteler arasında müthiş bir rekabet vardı.
Atlatma haberin, iyi bir röportajın okunduğu, takdir gördüğü dönemlerdi.
Her sabah rakip gazetelerin sayfalarını ürkerek, korkarak açardık, “Ne atladık” diye bakardık ki, aynı şeyi rakip meslektaşlarımız da yapardı...
Ankara ve İzmir bürolarında yüzlerle ifade edilen sayıda gazetecinin çalıştığı bir dönemden bahsediyorum...
Ankara büroları, başkent olmanın verdiği güçle, haberlerine rahatlıkla ana gazetede yer bulabiliyordu...
Hatay’a lider gidip, lider dönmek önemli... Sosa ve Pelkas’ın yokluğunda üç puan kazanmak önemli... Hafta sonu oynanacak Galatasaray derbisine moralle başlamak, bu da önemli... Ama dün gördük ki, Fenerbahçe açısından en önemli şey berbat futbol oynadıkları... Ligin en pahalı takımı... İddia o ki; en iyilerden kurulmuş bir ekip... Ama gel gör ki, en kötü futbolu sergileyen onlar...
Tamam yaratıcı oyuncun Pelkas sakat... Sosa zehirlendi... Zorunlu olarak Mert Hakan Yandaş’tan 10 numara yaratıyorsun... Maçın daha 20. dakikasında Mert Hakan’dan değil 10 numara, herhangi bir numara olmayacağı gün gibi ortadaydı. Kenardan nasıl bir müdahale olmaz, anlamak mümkün değil... Erol Bulut “pas yapın, pasla çıkın” dedikçe Mert Hakan topu alıp gitti. Fenerbahçe teknik ekibinden birilerinin ya da Emre abisinin Mert Hakan’a topu çok ayağında tutanın değil, pas yapanın iyi futbolcu statüsüne girdiğini söylemesi gerek... Ben Erol hocanın yerinde olsam ceza olarak bu 90 dakikayı Mert Hakan’a bir kaç
Daha bir kaç ay öncesine kadar ligin alt sıralarında bulunan takımlar Fenerbahçe’ye kan kustururlardı. Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yenmek hatta gol yemeden yenmek onlar için kolay, Fenerbahçe içinse kötü alışkanlık haline gelmişti. Pandeminin hızlandırılmış liginde şimdi işler tam tersi... Yani doğal akışına girdi. Artık Anadolu’dan gelip Kadıköy’de Fenerbahçe’den puan almak zor görünüyor. Dünkü oyun bize bunun işaretlerini çok net verdi. Ama son üç yılın ne yapacağı belli olmayan Fenerbahçesi bir kaç maç sonra beni yanıltırsa hiç şaşırmam...
Dün de çok net gördük ki, Gustavo ve Pelkas bu takımın liderleri... Sahada aynı anda iki lider olur mu? Neden olmasın... Hatta çok da iyi olur. Üçüncü bölgenin lideri Pelkas, geri kalan bölgede de Gustavo... Verin topu ikisine sistem tıkır tıkır işliyor. Dün üç tane gol kaçırdı Pelkas. Üçünde de olması gereken yerde olduğu için o pozisyonları buldu. Yani son
Erol Bulut, hastalıklar ve sakatlıklar yüzünden riskli bir onbirle başladı maça... Bulut, Novak’ın son dakika sakatlığı yüzünden Sadık’ı sol beke monte etmiş, Lemos kenarda dururken, stoper oynamayı sevmediğini sıklıkla söyleyen ve hastalıktan çıkmış Gustavo’yu tandeme yerleştirmiş, orta alanın göbeğinde de Covid 19’dan yeni negatife dönmüş halsiz Ozan’ı tercih etmişti. En şaşırtıcı isim ise sol bek Sadık’ın önünde oynayan Sinan Gümüş’tü…
Futbol sonuç oyunu ve kazananın her zaman haklı olduğu bir felsefesi var. O nedenle Erol hocanın tercihlerini alkışlamak gerek… Ama her koşulda Sadık’dan daha güvenli bir bek olan Gökhan Gönül ile temposu hep yüksek olan Ferdi Kadıoğlu’nun kenarda oturmasını ben mantıklı bulmadım…
Fenerbahçe’nin, kritik Alanyaspor maçı öncesi çok ciddi moral yüklemesi yaptığını söylesek abartmış olmayız. Kasımpaşa engeli, hem beklenenden kolay atlatıldı, hem de hastalık ve sakatlıktan dönenler için iyi bir antrenman oldu.