Görünen o ki, üçlü savunma sistemi Igor Tudor’un başına çok işi açacak... Hem kanat bekleri hem de stoperleri daha dörtlü savunmayı doğru-dürüst yapamazken defansın tamamı hava topu almakta belki de tarihinin en beceriksiz dönemini geçirirken Igor Tudor tuttu bu takıma üçlü savunmayı zorunlu kıldı... İşte dün gördük; daha önce hiç yanyana oynamamış Cavanda, Semih, Carole üçlüsü yaptıkları hatalarla maçı Trabzonspor’a daha ilk yarıda bıraktılar...
Tudor’un ısrarı sadece şuana kadar ki kayıpları değil, sezon sonu daha da fazlalarını getirecek gibi... Hadi üçlü savunma ile çıktın, peki dünkü önde oynayan beşliye ne demeli? Galatasaray ya da Tudor, Trabzonspor’dan öylesine korkmuş ki, üç değil tam sekiz kişi ile savunma yaptı... Oysa, üçlü savunma sisteminin amacı güçlü koşan, çift taraflı oynayabilen beşli orta saha ile daha fazla hücum etmektir... Ne zaman ki Sneijder ve Linnes çıktı, yerlerine de Josue ve Rodrigues girdi işte o zaman sistem doğru işlemeye başladı. Ancak atı alan Trabzonspor çoktan Florya’yı geçmişti bile...
Trabzonspor çok hak ederek, çok da izleyene keyif, taraftarına mutluluk vererek bu üç puanı kazandı. Ersun Yanal nihayet istediği gibi bir yapıyı oluşturmuş...
Şurası bir gerçek, bu sezon seyrettiğimiz en iyi Galatasaray performanslarından bir tanesiydi ve hakkını teslim edelim bir başka iyi performans da Fırat Aydınus’unkiydi... Ümit Özat’ın Gençlerbirliği lige heyecan, kalite ve korku salmaya devam ediyor. Kaybeden taraf olmalarına karşın en az kazanan kadar alkışı hak ettiler...
Igor Tudor’un ciddi biçimde tartışılması gereken fizik geliştirici yüklemeleri Galatasaray’a nefes getirmiş... Daha fazla koşan bir takım olmuşlar... Ama sezon başında yeterli derecede çalışmayan hatta önceki yıllardan yata yata gelenler tek tek lastik patlatmaya başladılar... Sneijder’ın iki haftalık dinlenmesi ve dün oynadığı kısa süredeki bitkin görüntüsü, de Jong’un hiç olmaması, Hakan Balta’nın erken sakatlığı, Carole’ün maçın sonlarına doğru da olsa sakatlanarak çıkması, kalanların da karşılaşmayı dilleri dışarıda tamamlamış olmaları bunun en güzel örneği... Aydınus maçı üç dakika değil de 7-8 dakika uzatsaydı Rodrigues ve Muslera dışındakiler büyük ihtimalle saha ortasında baygınlık geçirirlerdi...
Igor Tudor, bu riskli yüklemelere devam eder mi, yoksa yeterli mi bulur bilemeyiz... Ama görünen net bir durum var, o da Galatasaray takımının üçlü savunmalı
Artık net bir gerçek var. Fenerbahçeli futbolcularla, teknik direktör Dick Advocaat ve perşembenin gelişini çarşambadan göremeyen yönetim, lige havlu atmış durumdalar... Advocaat şafak sayan asker gibi, lig bitse de şu Fenerbahçe’den tezkeremi alsam diyor. Oyuncular da ondan farklı değil. Biraz istekli gibi görünüp tribündeki bir avuç Fenerbahçeliyi kandırmak ister gibiler, oysa kendilerini kandırmaktan öteye gidemiyorlar.
İnanılacak gibi değil ama koskoca Fenerbahçe takımı bütün yükü tek bir oyuncunun sırtına yığmış, Süper Lig oynuyor. Savunmaya yardıma giden de Lens, orta sahaya kadar gelip kendisine birkaç pozisyon sonra olası pas imkânı yaratmaya çalışan da Lens... Neredeyse tüm hücum çıkışlarını yapan oyuncunun adı da Lens, zorlukla bulunan 3-4 gol pasını üreten de Lens, golü atan da ister inanın ister inanmayın yine ama yine Lens. Sormak lazım Jeremain Lens olmasa bu takım acaba ne yapacak?
Fenerbahçe’de oynayabilecek şansı yakalamış olan bazı oyuncuların futbolun temel eğitiminden geçmediği izlenimine kapılıyorum. Özellikle Ozan Tufan’ı izlerken bu izlenimim tavan yapıyor. Futbolda topsuz oyun diye de bir uygulama vardır. Bunun karşılığında öncelikle ‘top sizde değilken
Aslında her şey iyi başlamıştı... Onca kırgınlığa, arka arkaya gelen kötü sonuçlara rağmen seyirci tribündeydi... Takım baskılı girmiş oyuna, hatta Sow’un ayağından gol kaçırmış, hemen ardından bir başka pozisyonda penaltımız verilmedi diye tepki gösterenler dahi olmuştu. Ve Fenerbahçe tüm bunları ilk 5 dakikanın içine sığdırmıştı... Ne var ki darbeyi tam da bu bölümde yedi sarı-lacivertli ekip. Gol geldi geliyor dediğimiz anda hiç beklenmedik bir oyuncudan hatanın en büyüğü geldi. Formasının her yerinden “tecrübe” akan Martin Skrtel adeta Rus meslektaşına asist yaptı... Sonrası malum, plansız programsız topyekün hücuma çıkılan bir anda gelen bir şans golü... Ardından şuursuz bir baskı, ahlar-vahlar arasında Sow ve Alper’in kaçırdığı goller ve elveda Avrupa...
Dün bir kez daha gördük, koskoca Fenerbahçe’nin pas trafiğini organize edecek bir tane oyuncusu yok. Alper Potuk bu işi becerebilir diye büyük beklenti içine girenler bile sanırım dün bu düşüncelerinden vazgeçmişlerdir. Zaten Alper’i anlamak için özel eğitime ihtiyaç var. Daha iki hafta önce Bursa maçının yıldızıydı. O maçtaki performansının yarısını sergilese Krasnodar’ın işi ilk maçta biterdi... Potuk bir maç var, beş maç
Igor Tudor’un, Galatasaray’a bir heyecan getirdiği kesin... Ama dün gördük ki, bu heyecan saman alevinden farksız... Oyuncuların bir kaç dakikalık bireysel çabaları, formasına kavuşan Chedjou’nun Riekerink’e mesaj gönderme hevesleri, 11’e dönen Rodrigues’in (ben kenarda unutulacak futbolcu muyum?) mesajları için ortaya koyduğu çabası ve elbette Ayhan Akman’ın yeni hocaya takımla ilgili uygulamalı bilgi aktarmaları ancak beraberliği getirebildi.
Tudor’un bildiğimiz Karabük’ü sahada olsa Rizespor asla dünkü kadar rahat oynayamaz, tempoyu bu kadar iyi kontrolünde tutamaz ve Galatasaray’a okuduğu gibi meydan okuyamazdı...
İstediğiniz kadar teknik direktör değiştirin... Bu değişiklik sezon başında veya devre arasında olmadığı taktirde beklenen sonucu vermesi haftalar alır, o süre içinde de atı alan Üsküdar’ı geçer... Galatasaray sancılı takım... Galatasaray’da papaz oyuncu bir hayli fazla... Kafa olarak çoktan hedeften uzaklaşmışlar... Tudor onlara, “Rize’yi yenin, haftaya Beşiktaş evimize geliyor, onları da yener şampiyonluğun en büyük favorisi oluruz” demiştir mutlaka... Dememişse, Galatasaray’ın Tudor’la da işi zor. Ama düşündüğümüz gibi demiş ve futbolcular bunu algılamamışlarsa işte
UEFA Kupası şampiyonluğu gibi büyük hedefleri, sıradan gösteren ve sıklıkla bu başarıya ulaşıyormuş gibi “Hedeflerimizden biri” söylemiyle değerlendiren yorumları oldum olası tehlikeli bulmuşumdur... Yönetici, teknik adam ya da futbolcu farketmez, bu tür yorumlar hangisinden çıkarsa çıksın “Kendini dev aynasında görüyor. Normal bir aynada boyunun ölçüsünü alır, o zaman anlar ne kadar sıradan olduğunu” diye değerlendiririm...
Benim bu değerlendirmem, dünkü Fenerbahçe ile bire bir örtüşüyor...
Yani, “Sıradan bir takım” ve başta Advocaat olmak üzere boy ölçüsü veren bir kalabalık...
Bu sezon hiçbir maçta, (Ki buna 4-1 yenildikleri Kayseri karşılaşması da dahil) Fenerbahçe bu kadar mahkum oynamadı. Koskoca 90 dakikada tek bir pozisyonu olmayan ama kalesinde pozisyon üzerine pozisyon gören Fenerbahçe’de elle tutulur kaptan Volkan dışında oyuncu yoktu. Rakip kaleye doğru isabetli üç pası bir arada bir kez bile yapamayan ama kaleciye pas konusunda rekor kıran sarı lacivertli ekip hâlâ turu geçme şansına sahip... Ne ilginç değil mi?
Advocaat’ın “Emenike aşkı” anlaşılır gibi değil. Adam haftalardır yatıyor. Spor olarak yaptığı tek iş AVM dolaşmak. Hollandalı önce, “Herkese ikinci bir şans
Hedefi şampiyonluk olan bir takımın kadrosu ne kadar dar olsa da, ne kadar kötü transfer yapmış olsa da, hakemler tarafından sıklıkla engelleniyor olsa da mutlaka ama mutlaka bir B hatta C planı olmalıdır...
Fenerbahçe’nin Advocaat tarafından üretilen ve yarım yamalak uyguladığı rakibin oynamasına izin vermeyle ilintili planı dışında bir planı yok. Böyle olunca 47 dakika bir kişi eksik oynayan rakibinize karşı bir şeyler yapamazsınız.
Rakibiniz bir kişi eksikken de onların gelmesini beklemek, ayrıca kenardan hücumu zenginleştirecek herhangi bir hamle görmemek Fenerbahçe’nin oyun planlaması anlamında ne kadar aciz olduğunun en net görüntüsüdür... Dün bunu Bursa karşısında Fenerbahçeliler yaşayarak, izleyiciler de seyrederek gayet net gördüler.
Fenerbahçe, koskoca 90 dakikada bir tek Alper ile pozisyon buldu. Maçın son anında Sow’un yakaladığını da pozisyon dersek iki olur. Onun dışında yok... Yani işin gerçeği şu, penaltı olmasa sarı-lacivertli ekibin gol atması neredeyse mümkün değil. Haftalardır aslında bu böyle. Fenerbahçe, 11’e 10 oynamayı beceremiyor. Kenarda Advocaat ise onca tecrübesine karşın oyunu okumada ve özellikle oyuncu değiştirmelerinde yetersiz kalıyor. Çok net bir
Hiç tartışmasız bu maçın üç tane çok öne çıkan ismi var... Birincisi elbette Karabükspor’u Galatasaray’a karşı mükemmel hazırlayan Igor Todor, ikincisi Riekerink, üçüncüsü de kuşkusuz Cüneyt Çakır... Todor takımı ile birlikte maçın kahramanı... Riekerink Galatasaray’la birlikte büyük kaybeden, Cüneyt Çakır ise paraşütsüz düşüşüne devam eden isim... Hem de limit tanımadan...
Riekerink’i anlamak mümkün değil... Daha bir hafta önce Konya deplasmanında (ben bu takımın 11’inde banko oynarım) mesajı veren yeni transfer Rodrigues elindeyken Bruma tercihi ile maça çıkıyor... Aslında Yasin’i tercih etmesi bile tartışılabilir... Riekerink’in kadro yanlışlığı bu kadar da değil; son 10 dakikada oyuna giren Eren, uzatma da dahil 15 dakika içinde 7 kere topla buluşup Karabük ceza alanını karıştırdı. Maçın başından sonuna kadar onun yerine oynayan Podolski, bırakın 7 kereyi 7 saniyelik bile tehlike üretemedi... Bir de Josue tercihi var ki, evlere şenlik... Geçtiğimiz hafta Konya’da sıfırı tükettiğini herkesin gördüğü Josue’nin, Sneijder yok diye oynatılması aslında sonun başlangıcıydı.
Selçuk’un biraz hareketlenmesi, geçmişte Burak’a attığı gibi savunma arkasına bıraktığı paslarla özellikle