İstanbul turizm gelirinde son iki yıldır düşüş yaşarken en büyük etki Sultanahmet ve çevresinde hissediliyor. Bir dönem 150-200 doların üzerinde geceleme fiyatlarıyla turist ağırlayan oteller 40-50 dolar fiyatlara kadar indi. Cıvıl cıvıl Kapalıçarşı nispeten sessiz, Sultanahmet’e gelen turist kitlesinde önemli değişiklik var. Ama güzel şeyler de olmuyor değil.
Turizmin merkezi Sultanahmet, bugünlerde önemli bir sanat etkinliğine ev sahipliği yapıyor. ‘Sharjah Art Foundation’ tarafından düzenlenen 13. Sharjah Bienali’nin İstanbul ayağı Sultanahmet’teki Abud Efendi Konağı’nda düzenleniyor.
Sürprizlerle dolu
15 aylık bir programla Dakar, Ramallah, Beyrut ve Sharjah‘ta düzenlenen bienalin İstanbul ayağının küratörlüğünü Zeynep Öz yapıyor. 10 Haziran’a kadar devam edecek bu ilgi çekici etkinliğin Sultanahmet ayağı Abud Efendi Konağı’nda gerçekleşiyor.
Ayasofya’ya çok yakın olan bu konak İstanbul’un her an sürprizlerle dolu olduğunu bir defa daha hatırlatıyor. 19. yüzyılın sonunda yapılan konak Suriye kökenli bir tüccar olan Ahmet Abud Efendi’ye ait.
Abud Efendi ve ailesi hem tüccar hem de bürokrat olarak Osmanlı toplumunda önemli yer sahibi olmuş. Sadece Sultanahmet’teki konakları değil,
İsrail ve Türkiye denildiğinde elbette önümüzde bembeyaz bir sayfa durmadığını biliyoruz.
Dönem dönem yakın seyreden ilişkiler, bir anda geçmişteki derin yaraların etkisiyle kopma noktasına gelebiliyor. Bu alışık olduğumuz bir durum. Bizim olduğu kadar İsrail tarafının da bunlara antrenmanlı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu dönem iş seyahatleri sıklaştı. Geçen hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Kuveyt’teki iş seyahatinde “Ortadoğu’nun yeni yıldız adayıyla sıcak ilişkiler içine gireceğimiz bir dönemin başlangıcına tanıklık” ettik. Bu yorumu yüzlere yansıyan gülümsemelere göre değil, planlanan dev projeleri hesap ederek yapıyorum. Aynı sıcak havayı İsrail’de de soluduğumuzu söyleyebilirim. Türk tarafı çok rahat, İsrail cephesi çok sıcak. Karşılıklı uyum ve enerji en üst seviyede.
Muhteşem yıl 2016
Dünkü çalışma yemeğinde yanı başımda oturan üst düzey İsrailli bir işadamının dediği gibi, “2016 muhteşem geçti, gerek Türk heyetler, gerekse İsrailli işadamları rekor seviyede temaslara imza attı. Şimdilerde karşılıklı ticaret hacmimiz 4 milyar dolar ama bunu kısa sürede katlarız. Biz yeni dünyada dönüşüm için iddialıyız, gelin bu dünyayı birlikte dönüştürelim.”
Türkiye İhracatçılar
Bir Türk müteahhitlik grubunun yurtdışında tek kalemde imza atacağı en büyük proje olan Kuveyt’teki dev havalimanı projesinin temel atma töreni iki ülke arasındaki ilişkilerin etkisiyle oldukça sıcak bir havada yapıldı.
Kuveyt Emiri El Sabah Türkiye’ye yakın zamanda yaptığı son ziyaretteki ağırlamaya karşılık vererek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı uçaktan iner inmez alanda karşıladı.
Mevcut havalimanının hemen yanıbaşındaki toz bulutlarıyla kaplı dev araziye kurulacak olan 4.4 milyar dolarlık bu yeni havalimanı, gerek bölge gerekse dünya adına eşsiz bir proje olmayı hedefliyor.
Biraz büyük gibi...
1 milyonu Kuveytli, 4 milyon nüfuslu (Ağırlık Hintli, Afrikalı işçi grubunda) petrol zengini Kuveyt için bu havalimanı biraz büyük gibi görünse de, ülkenin bölgedeki iddiası adına projenin önemi büyük!
Havalimanının işletmesine de şimdiden talip olan ve bunu dünkü törende Kuveyt Emiri’nin de bulunduğu salonda ilan eden Limak Holding’in Başkanı Nihat Özdemir tecrübeleriyle oldukça iddialı olduklarını belirtiyor.
Şirket projenin ikinci ayağı olan işletme hakkını da alırsa, Türkiye için bu yatırımın getirisi ballı kaymaklı olur.
Erdoğan’a teşekkür
Geçen yıl kurulan Türkiye Varlık Fonu (TVF), ardı ardına bünyesine kattığı Hazine varlıklarıyla uzun süre gündemden düşmedi. Bugüne kadar gelirlerini Hazine’ye aktaran bu varlıkların bundan sonra ne yapacağının bir türlü net olarak ifade edilmemesi soru işaretlerini de beraberinde getirdi.
Hazine’nin para basan bu varlıklarının bir anda “fon” çatısında toplanması endişeleri artıran husus olmuştu.
Ülkemizin geçmişindeki “fon” temalı olumsuz örnekler düşünüldüğünde, TVF de negatif algı olarak bundan nasibini aldı.
Aradan zaman geçti, kritik referandum süreci atlatıldı. Isınma turlarının ardından TVF’nin yönetim takımı ellerindeki varlıkların değerini çıkardı, gerek içerde gerekse yurtdışında birçok kişi ve kurumla teması hızlandırıldı. 70 kişiye yakın bir kadro Akmerkez’in 11. katındaki Borsa İstanbul’a ait ofise yerleşti. Yeni modeller, kurgular masaya yatırıldı. Piyasalarda hangi enstrümanlarla yer alınması gerektiği araştırıldı. Araştırılıyor...
Ama masadaki soru hâlâ aynı: Eldeki varlıklar ne için kullanılacak ve bu portföy ayrı ayrı değil de voltranı oluşturarak hareket ettiğinde nasıl bir sihirli dokunuşa imza atacak?
Hayalci olmayalım
Üç ay önce bu konuları iyi bilen uluslararası
İstanbul’da son yıllarda adı ‘kentsel dönüşümle’ anılan bölgeler arasında öne çıkan Kartal’ın Belediye Başkanı Altınok Öz, yeni projelerini ve ilçenin geleceğe yolculuğunu anlatmak için bir grup gazeteciyi Büyükada’da ağırladı.
Kartal yerine adayı seçen Altınok Öz, deniz taksiyi andıran hızlı teknesiyle Beşiktaş’a yanaşarak bizi aldı. Yarım saat sonra bu kez Büyükada’ya yanaşırken ‘Neden adadayız?’ sorusunun yanıtını, belediyeye ait tesisi göstererek anlattı:
“Kartal’da eskiden 5 plaj vardı. Özal döneminde sahil yolu yapılınca ilçemizde plaj kalmadı. 2008’de Hac öncesi adaptasyon yeri olarak kullanmak üzere bir kuruluş 276 bin liraya burasını kiralamış. Ancak, düşündükleri gibi işletememişler. 2009’da yeniden açılan ihalede Büyükada’daki tesisi 1.2 milyon liraya Kartal Belediyesi devraldı. Biz de o günden bu yana halkın hizmetine sunduk.”
‘Halk susturdu’
İlk başta, Büyükada’daki tesisi almalarına Kartal Belediye Meclisi’ndeki CHP’lilerin de karşı çıktığını hatırlatan Başkan Altınok Öz, “Önce kendi partime mensup üyelerden tepki oldu. AK Partili üyeler 4 yıl eleştiriyi sürdürdü. Ama sonra halk memnun kaldı, herkes sustu” ifadelerini kullandı.
Büyükada’da Kartal Belediyesi’nin uzun
Türkiye’nin global rekabette etkili adımlar atması, bir diğer ifadeyle uluslararası ticarette söz sahibi olması için “milli” politikaların önemi büyük. Sanayiden tarıma, üretimden hizmet sektörüne yerli kaynaklarla geliştirilen modellerin başarıyla işlemesi, hem Türk iş dünyasının hem de Türkiye’nin çıkarına... Bu hedef doğrultusunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ve bakanlık ekibi tarafından hazırlanan “Milli Enerji ve Maden Politikası” programının önemi tartışılmaz. Enerjide ithalat yükünü üzerinden atmayı başaran bir Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyada ağırlığını artıracağı ortada.
“Milli duruş” farkı...
Dün Beşiktaş’taki toplantı öncesinde Türk iş dünyasının onlarca patronu ve CEO’sunun birbirleriyle yaptıkları sohbette de ana konu ‘milli duruş’ oldu.
“Güçlü Ekonomi” ve “Ulusal Güvenlik” konularıyla birlikte düşünüldüğünde, hazırlanan bu yeni programın değeri daha da anlaşılır oluyor. Türkiye’den geçen veya geçecek olan 8’i doğalgaz, 2’si petrol olmak üzere 10 boru hattının, ülkemizde bulunması bile, enerjide milli ve stratejik adımlar atmamız gerektiğinin açık kanıtı.
Farklı taktikle sahadayız
Bakan Albayrak’ın sunumu öncesinde hazırlanan filmde “Enerji
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, önceki gün iş kadınlarıyla bir araya geldi. “FETÖ ve PKK ile mücadelede önemli yol kat edildi. Artık bu sürecin kötü tarafının geçtiğini düşünüyorum” diyen Albayrak, “Dünyanın geneline baktığımızda da dalgalı sürecin artık sonuna doğru geliyoruz. 16 Nisan’dan sonra Türkiye’nin önü açık görünüyor” ifadeleriyle, geleceğe umutla baktıklarını söyledi.
Modern İpek Yolu
“Son 15 yılda egemen ülkelerde müthiş kırılma var. 10 yılda Asya-Pasifik’te önemli olaylar yaşanacak” diyen Albayrak, “Yakın gelecek gösteriyor ki, dünyanın en büyük ülkesi Amerika olmayacak. Ekonomik büyüklük anlamında, Çin ve Hindistan’ın toplamı bir anda G7’yi geçecek, toplam 3 milyar nüfusları dünyanın yarısına denk gelecek. Çin mayıs ayında Modern İpek Yolu projesine hız veren anlaşmayı ortaya koyacak. Türkiye’nin de içinde olduğu 15 lider Çin’de bir araya gelecek. Yeni dönem işte bu tarihten itibaren başlayacak. Türkiye de stratejisini nakış gibi işlemeli ve yeni dünyada yerini almalı. Bunun için gerekli siyasal sistem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. İşte esas konu burada düğümleniyor. Güçlü ve kazançlı çıkmak için bu sisteme evet demeliyiz” dedi.
Baka
3. köprü, 3. havalimanı, Marmaray, Körfez Köprüsü, Avrasya Tüneli... “Türkiye’nin dev projeleri” denildiğinde tüm bu işler gerek bugün gerekse gelecek adına umut verici yatırımlar. Türkiye bunların ardından altyapı cephesinde durmak bilmeyen yatırımlarına bir yenisini daha ekliyor. Bu kez İstanbul’a değil, Çanakkale’ye yapılacak olan dev köprünün ihalesi, imzaları ve temeli “referandum öncesi”ne denk geldi. (Diğer bir ifadeyle 16 Nisan sonrasına bırakılmadı...) Gerek yatırımcıların gerekse finans çevrelerinin “Türkiye’ye olan güven” noktasında bir adım bile geri durmadığını görmek adına bu zamanlama gerçekten önemli.
Ocak sonu yapılan 1915 Çanakkale Köprüsü ihalesinde iki yerli (Limak ile Yapı Merkezi), iki Güney Koreli şirket (Daelim ile SK) tarafından oluşturulan konsorsiyum köprü ve otoyol yapımı için 10.3 milyar liralık teklifle işi üstlendi. 5.5 yıllık yapım süresi dahil toplam 16 yıl 2 ay 12 gün işletme sürelik teklifle en kısa sözleşme süresini veren grup yapılan değerlendirme sonrasında ihaleyi kazandı.
Dört grubun patronları, yöneticileri ve mühendisleri o günden bu yana kafa kafaya verdi, detaylı çalışmalarını tamamladı. Bugün Ankara’da Bakanlık bünyesinde resmi imzalar