Patrick Özdemiroğlu

Patrick Özdemiroğlu

patrickozdemiroglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Akıllı saatler hayatımıza ilk girdiğinde (itiraf edeyim) ’faydası ve gerekliliği’ hakkında kafamda soru işaretleri vardı. Sonuçta adına saat denen aletin varoluş amacını (Pardon saat kaç hocam?) cebimizde durmadan titreyen bir başka ‘akıllı’ bize sağlayabilmekteydi. Hem prizlerdeki hem de içimizdeki şarjı emecek bir cihaza daha ihtiyaç var mıydı? 

Ancak akıllı saatler hızlıca rotayı yeniden hesapladı. Bize varlığından haberdar olmadığımız ihtiyaçlarımızı gösterdi. Bugün geldiğimiz noktada ‘giyilebilir teknoloji’ ürünleri kendisini günlük hayatımıza sürekli daha çok entegre etmekte. 

Haberin Devamı

‘Fayda ve gereklilik ’konusundaki soru işaretleri de kan kaybediyor. Birkaç hafta önce yine bu köşede ‘parazitleştiği’ için kendisine laflar hazırladığım akıllı telefonların gidişatının aksine, akıllı giyilebilir cihazlar takıldığı beden için faydalı bir bakteri haline gelebilir. 

Biliyorsunuz; bu faydaların ilki motive olmaktı. Çıktığımız yürüyüşün ortasında akıllı saatin şarjının bitmesiyle ‘Adımlar boşa gitti’ diye kendimizi paraladığımız o güçlü motivasyondan bahsediyorum. Sadece adımımız sayıldığı için, bir nevi ‘Elalem ne der!’ diye daha fazla yürümeye ikna olduğumuz bir akıllı mahalle baskısı. 

Ancak bu yazının konusu daha doğrudan faydalar: Giyilebilir teknoloji ürünleri insan sağlığını, hekimlerin de işini kolaylaştıracak ölçüde olumlu etkileyebilir mi? 

Kendisiyle Helsinki’de tanışma fırsatı bulduğum kardiyolog Prof. Dr. Sadi Güleç’e göre en kritik noktalardan biri verilerin süreklilik arz edecek şekilde oluşması. Bu açıdan tansiyon ölçme, EKG çekebilme gibi özelliği olan cihazların işlevi önemli. 

“Hastalar geliyor, bize “Hocam 2-3 haftada bir çarpıntım oluyor diyorlar. Bizim için kalbin hızlı atması da çarpıntı, yavaş atması da çarpıntı, normal hızda atıp düzensiz atması da çarpıntı. Hasta bize geldiğinde şikayet o anda yoksa biz göremiyoruz. Bu teknoloji bizi o kadar rahatlattı ki, hastalardan çarpıntı geldiği anda kayıt yapmalarını istiyorum. Hepsini görüp hareket ediyoruz. Tanı koymamız çok kolaylaştı.” 

Haberin Devamı

Ayrıca Sadi Hoca, hastaların geçmiş verilerine hakim olmanın da çok kıymetli olduğunu söylüyor: 

“Bazen hasta bize 45 kalp atışı ile geliyor. Daha önce çekilmiş kalp grafisi var mı? 8 yıl önceki 45’i görüyorsam diyorum ki sakin ol, ben de sakin olayım. 6 ay önce 78’miş şimdi 45 olmuş. O zaman bir dakika diyoruz.” 

Bu noktada tabii ki en önemli nokta verilerin güvenilirliği. Peki biz kullanıcılar söz konusu güveni nasıl kazanabiliriz? 

Cevap, bilim. Piyasadaki önemli oyunculardan Huawei de bu düşünceyle hareket ediyor olmalı ki, Helsinki’de bir laboratuvar kurmuş. Laboratuvardaki özel test alanlarının gerçek hayattaki spor koşullarını birebir taklit etmek için tasarlandığını gördük. Tesiste verilerin sağlamlığı ile spor yapan kişilere verilecek kişiselleştirilmiş geri bildirimlerin daha isabetli olması hedefleniyor. Kritik nokta gelişmiş sensör teknolojileri ve veri keskinliği. 

Özetle “Duruşunu düzelt”, “Yeter artık yoruldun” ve “Dikkat et sakatlanabilirsin” gibi net öğütlerde bulunabilecek bir yakın gelecek ‘kafamızın şişmesine’ değebilir. Kim bilir belki bu teknolojiler tuttuğumuz takımın orta yapamadığı için kızdığımız sağ bekine bile iyi gelebilir! 

Haberin Devamı

Giyilebilir teknoloji ile ilgili beni mutlu eden detay ise şu: Kullanıcıların göreceği fayda ile firmaların ticari çıkarları birbiri ile çatışmıyor. Bu alandaki teknoloji rekabeti; bilimi gerçekten arkasına alan cihazlarla desteklendiğinde ‘hayat kurtaran ayrıntılara’ dönüşebilir. 

Ve dijital bir yaşam uğruna verilerimizi yarınlar olmayacak gibi dağıtacaksak, gizlilikle ilgili kabuslardan kaçamayacaksak en azından tüm bunların fiziksel sağlığımızı olumlu etkilemesi hakkımız.