Girişimcilik ekosisteminde aktif rol alan bir avukat olarak en sık duyduğum sorulardan biri "Bir şirket kurdum, ismini patentlememiz lazım." Bu soru, patentin ülkemizde ne denli yanlış bilindiğini ve hatta bilinmediğini gösteriyor. Girişimci olan gençlerin çoğu eğitimli olduğu halde marka tesciliyle patenti karıştırabiliyor.
Marka, bir ürün veya hizmeti diğerlerinden ayırmaya yarayan işaretin verdiği hukuki koruma olarak karşımıza çıkıyor (logolar, sloganlar gibi). Patent ise sanayiye uygulanabilir, yeni ve buluş niteliğinde olan formül veya ürünler için hukuki koruma mekanizması (örneğin ilaç formülü)... Her ikisi de tescile tabi ama farklılar.
Patente tabi ürünü veya formülü olan birçok girişimciyle çalışıyorum. Bunların çoğu sağlık, enerji ve biyoteknoloji sektöründeler. Bu noktada onlara çok fazla uyarı ve yönlendirme yapıyorum. Patentin üç şartı var. Yeni, sanayiye uygulanabilir ve buluş niteliğinde olması; bu sebeple formüllerini çevreleriyle paylaşmamaları gerekiyor.
Patent yukarıda da bahsettiğim
Sevgili Okurlar,
Bugün sizlere Türk Medeni Kanunu çerçevesinde ele alınabilecek karmaşık bir boşanma davası ve ortaklığın geleceğini anlatacağım. Bu ve benzer durumlar, Türk hukuk sisteminde sıklıkla karşılaşılan senaryolar arasında yer almaktadır.
Haydi, kahvenizi alın ve bu hikâyede birlikte yolculuk yapalım.
Bir sabah avukat olarak güne başlarken, telefonunuz çalıyor. Arayan kişi bir kadın. Sesi kontrollü olmaya çalışıyor ama titremeleri fark ediyorsunuz. İncinmiş, kararlı ve buruk bir kadın. Eşinin kendisini aldattığını ve artık bu durumun kendisi için katlanılmaz boyuta ulaştığını söylüyor.
Sakince dinliyorsunuz. Elinizde kapsamlı bir dosya vardır. Çünkü taraflar, bir anonim şirketin ortakları ve ortak birçok mal ve şirketleri var…
Gelin burada ne yapılması gerekiyor ana hatlarıyla bakalım. Hem genç meslektaşlarımız hem de benzer olayları yaşayanlar için küçük bilgiler verelim.
Boşanmak isteyen kişinin haklarını korumak ve adil bir çözüm bulmak için hukuki adımları her zaman doğru atmak gerekir.
Telefonumu yatarken yanımda tutmuyorum. Sebebi radyomanyetik alanından ve bildirimlerden uzaklaşarak daha kaliteli bir uyku uyumak. Cuma gecesi de bu şekilde güzelce uyudum. Sabah uyandığımdaysa telefonumda birçok mesaj var ve cevapsız arama vardı. Bu hayra alamet değildi. Acaba bir gecede ne olmuştu?
Instagram hesabımda kullandığım ismin sonuna bir alt çizgi eklenerek yeni bir hesap açılmış. Bu hesap üzerinden takipçilerim eklenmeye başlanmış. Bu yeni hesapta da benim Instragram'da yayınlayamadığım “özel” içeriklerden bahsedilmiş ve özel içeriklerimin yayınlandığı başka bir platform için link verilmiş. Fotoğraflarımın üzerine yazılar yazılarak bu özel içerikleri anlatan hikayeler paylaşılmış.
Sabah telefonu elime aldığımda mesajlar ve bu ekran görüntüleri karşıma çıktı. Bu beni bile cezbeden paylaşımları görünce yüzümde bir gülümseme oluştu. Olay çok garip ve komikti. Arkadaşlarım çok üzgün olduklarını söyleyen mesajlar gönderiyordu ama ben açıkçası o kadar etkilenmemiştim. Yapan her
Son zamanlarda yaşadığımız, toplum olarak bizi sarsan depremler zinciri, can kayıplarına yol açtı, maddi ve manevi telafisi mümkün olmayan zararlar verdi.
Bu süreçte yakın çevremden bana yöneltilen sorulardan en can alıcı olanlardan biri de enkaz altında kalanların durumuydu. Bu konuyla ilgili olarak bir soru-cevap yazısı hazırlamak istedim.
Soru ve cevaplara geçmeden önce hepimize sabır ve metanet diliyorum.
Enkaz altındaki kişiye ulaşılamıyor. Enkazdan çıkarılmadı. Ölmüş kabul edilir mi? Ölümü nasıl ispatlayabiliriz?
Normalde, doğum ve ölüm, nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunur. Ancak yaşadığımız felaket bu rutin kayıt sistemini uygulamamıza imkân vermeyebiliyor.
Günlük işleyişte, nüfus kaydına ölümün işlenmesi için kişinin bedeninin bulunması ve ölümün tespit edilmesi gerekir. Depremdeyse enkaz altında bulunamayan birçok kişi var. Gerçekten de enkaz altında kalan kişilerin bazılarının kurtarılabildiği, kalan kişilerin bir kısmının tamamlanan kazı çalışmalarına rağmen
Sosyal medyayı yoğun kullanan ve Instagram'da çok vakit geçiren biri olarak influencerların çekiliş paylaşımlarını sıkça görüyorum. Bu çekilişler takipçi kazanmaya ve hesabın yoğun etkileşim almasına yol açtığı gibi sponsorlu işbirlikteliklerinden de gelir kazanmayı amaçlıyor.
Takipçiler çekilişlerden hediye kazanmak adına birtakım çekilişe katılma gereksinimlerini yerine getiriyor. Influencer da kullandığı çekiliş metoduyla kazanan talihliye hediye takdim ediyor. Bu kadar kolay mı? Aslında değil.
Çekilişler için yasal bazı uygulamalar var
'Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Karşılığı Nakit Olmayan Piyangolar ve Çekilişler Hakkında Yönetmelik', bu anlamda karşımıza çıkan bir mevzuat.
Neden 'piyango?'
Yönetmelik diyor ki, “ticari, sosyal, yardım ve benzeri amaçlarla düzenlenen, katılımcıların çekilişi düzenleyen kişi tarafından karşılığı nakit olmayan her türlü eşya, hak vb. ikramiyeleri kazanacağı, kazanımlar piyangodur.
Yazımda kısaca bu yönetmelik kapsamında kısa notlarımı aktaracağım:
- Ta
Bir avukat olarak yüzlerce dava takip ettim ve ediyorum. Bazen mahkemelerin verdiği kararlara içimiz sinmiyor ve hukuka uygun bulmuyoruz. Hatta bazen mahkemeler kararında gerekçe belirtmeden hüküm kurabiliyorlar. Bu da kararın getirdiği hükmün tatmin ediciliğini zedeliyor. Kendi içine sinmeyen, hazmedemediğin bir kararı müvekkiline anlatman da zorlaşabiliyor. Hal böyle olunca tüm itiraz yollarını kullanmak istiyorsun. Ülkemizde olağan itiraz mercilerimizin en üstünde de Anayasa Mahkemesi yer alıyor. Bu şekilde iç hukuk yollarımızı tüketebiliyoruz.
2018 yılında kurduğum ofisim OKAB, yargı sisteminde büyük değişikliklerin yapıldığı bir döneme denk geldi. Değişen sisteme ayak uydurmakta sıkıntı yaşamıyoruz. Diğer yandan, değişen sistemin kendi içinde oturması zaman alabiliyor. Sistemin oturmasında biz avukatların payı büyük. Bizlerin itirazları, istinaf ve temyiz başvuruları ile içtihatlar oluşuyor, hukuk sistemine katkı sağlanıyor.
Bugün bu anlamda güzel bir gelişme oldu. Ofis olarak ilk anayasa mahkemesi kararımızı aldık. Bu dosya benim için
Yılbaşında ne yapıyorsun? Bu soruyu eskisi kadar heyecan ve merakla sormuyoruz. Sanırım bu yıl kutlama hevesimiz pek yok. Adım attığımız son yıllar bize umduklarımızı vermediğinden olsa gerek…
Yazıya bu şekilde başlamıştım. Yıl içinde hayatımdaki değişiklikleri ele almıştım. Sonra, tekrar üzerinden geçtim. Neden derseniz yazıyı yazarken olumsuz bir bakış açısıyla başlamışım, derken yılın getirdikleri ve götürdüklerine bakarken, en son mutlu bir bakış açısıyla bitirmişim. O zaman hemen negatif başlamaya gerek yok diyorum ve baştan alıyorum. Şimdi yeni halini okuyorsunuz.
Evet.
Bu yıla baktığımda hayatımda çok değişmiş. An gibi geçen bu yılda ofisimin yeri değişmiş, hayatıma güzel kızım Şira girmiş, Kültür Üniversitesi derslerimde kullanmak adına yazdığım “Benim Fikrim Benim Kararım” isimli kitabım çıkmış, yaklaşık iki yıl üzerinde çalıştığım romanım “Uyanış” çıkmış… Yıl bitmeden hemen önce Türk Eğitim Vakfı işbirliğiyle OKAB Burs Fonu oluşturmuşum (bilmeyenler için OKAB benim hukuk bürom). Yeni arkadaşlar, yeni
Sağlıkla ilgili güncel gelişmeleri yazmayı seviyorum. Hassas olduğum bir alan. Yine hassas olduğum bir konu da eğitim. Eğitimde de iş hayatında da fırsat eşitliğini ve eşit temsiliyeti önemsiyorum.
Kız çocuklarıyla erkek çocukların toplum genelinde aynı oranda eğitime teşvik edilmediği ve aynı oranda destek sağlanmadığı bir gerçek. Bana umut veren bir gelişmeyi bugün katıldığım bir basın toplantısında öğrendim. Şu an tıp öğrencilerinin yüzde 50’si kadınmış. Aslında bu eşitliğe katkı sağlamayı amaçlayan bir projeyle ilgiliydi bu basın toplantısı.
Biliyorsunuz Türk Eğitim Vakfı (TEV) eğitim konusunda önemli çalışmalar yapıyor, farkındalık etkinlikleri ve eğitimleri düzenliyor, burslar veriyor ve öğrencilerin mentörlük alması için büyük çaba sarf ediyor. Dünyanın önde gelen ilaç şirketlerinden biri olan Allergan da bu duruma kayıtsız kalmamış, TEV ile iş birliği yaparak taşın altına elini koymuş ve 30 kadın tıp fakültesi öğrencisine burs fonu sağlamış. Eğitimde ve sağlık sektöründeki cinsiyet temsiline ilişkin önemli bir