Hayat, her birimize bir dizi hikâye ve ders sunar. Bu hikayeler bazen bizi mutlu eder, bazen ise yıkıp, yeniden inşa eder. İki yıl önce yayımlanan "Uyanış" adlı romanım, tam da bu temalar üzerine kurulu. Bu eser, Füsun ve Okan adlı iki karakterin profesyonel ve kişisel dünyalarında yaşadıkları dönüşümleri ele alıyor.
"Uyanış", iki avukatın birbiriyle savaşları ve içsel çatışmalarla dolu bir yolculuk sunarken, astroloji ve kişisel dönüşümün insan hayatındaki etkilerini de irdeliyor. Okan'ın hikayesi, pek çoklarımızın karşılaştığı zorluklarla ve kendimizi gerçekleştirme arzusuyla paralellik gösteriyor. Romandan bir alıntı yapmak gerekirse, "Yüzleşmeyi ertelediğim her şeyle daha sonra daha yüksek bir dozda yüzleşmek zorunda kaldım”. Bu cümle hayatın kaçınılmaz gerçeklerini vurguluyor.
Füsun'un hikayesi, başarı ve iktidar yolunda insanın içine düşebileceği tuzakları gözler önüne sererken, bir hukuk bürosu yönetmenin getirdiği etik ve profesyonel zorlukları da tartışmaya açıyor. Füsun,
Son dönemlerde sosyal medyada avukatların birbirlerini rencide edici, aşağılayıcı ve onur kırıcı ifadelerle eleştirdiklerini görmek oldukça üzücü. Benzer olayları geçmişte yaşamış bir avukat olarak bu durumun dikkatle ele alınması gerektiğini düşünüyorum.Son dönemlerde sosyal medyada avukatların birbirlerini rencide edici, aşağılayıcı ve onur kırıcı ifadelerle eleştirdiklerini görmek oldukça üzücü. Benzer olayları geçmişte yaşamış bir avukat olarak bu durumun dikkatle ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
Rencide edici davranışlar, sadece kişileri değil, avukatlık mesleğinin itibarını da zedeliyor. Avukatlar olarak, toplumun adalet anlayışını şekillendiren ve yargı sisteminin en önemli parçalarından biriyiz. Bu yüzden, meslektaşlar arası ilişkilerde özen ve saygıyı elden bırakmamalıyız. İnsanların avukatlar hakkındaki algılarından şikayetçiyken, bu algının yönlendirilmesinde bizlerin de payının büyük olduğunu unutmamamız gerekiyor.
1. Meslek Etik Kurallarımız
Avukatlık mesleği, dayanışma ve iş birliği gerektiren bir meslektir.
Uyanış isimli bir romanın yazarı olarak, romanımın basım sürecinde birçok yayınevi ile müzakere etme şansım oldu. Aynı zamanda, yayınevlerine verdiğim hukuki danışmanlıklar sayesinde yayınevlerinin de içinde bulunduğu durumları çok iyi anlayabiliyorum. Masanın her iki tarafının da talepleri ve endişelerinin haklılığına tanıklık ettiğimi söyleyebilirim.
İlk romanımın basımının ikinci yıl dönümünde “telif sözleşmeleri” konusunu ele almak istiyorum. Bu yazımda, telif sözleşmelerinin önemli yönlerini ve yazarlar ile yayınevleri için dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat çekeceğim.
Telif hakkı, bir yazarın eserini koruyan ve ona belirli haklar tanıyan hukuki bir mekanizmadır. Bu haklar, genel olarak mali ve manevi haklar olarak ikiye ayrılır. Mali haklar, eserin çoğaltılması, dağıtılması ve ticari olarak kullanılması gibi ekonomik değer içeren kullanımları kapsar. Yazar, bu mali hakları yayınevine devredebilir, yani yayınevi eseri belirli koşullar altında kullanabilir.
Manevi haklar ise eserin bütünlüğü, eser üzerindeki değişiklikler
Zaman yönetimi, özellikle girişimcilik dünyasında kritik bir beceridir. Bir gün içinde yapılacaklar listesi öylesine dolup taşar ki, hangi görevin önce tamamlanması gerektiğine karar vermek adeta bir bilmeceye dönüşebilir. Örneğin, bir girişimci olarak sabahınızı, müşteri toplantıları, e-posta trafiği ve acil finansal ödemelerle dolu bulabilirsiniz.
İTÜ Çekirdek'te ve kendi hukuk bürom bünyesinde birçok girişime mentorluk yaparken ve hukuk pratiklerimde, Eisenhower Matrisi'ni özellikle zaman yönetimi ve önceliklendirme konularında kullanıyorum. Bu yoğun tempoda, her görevi uygun bir öncelikle sıralamak, işlerimi kolaylaştırıyor ve günü verimli bir şekilde tamamlamama yardımcı oluyor. Kendi kullandığım bu tür pratik yöntemleri ve minik bazı tüyoları yazılarımda ve instagram hesabımda da paylaşıyorum, böylece takipçilerim de bu faydalı araçlardan yararlanabiliyorlar.
Eisenhower Matrisi, esasen görevlerinizi dört kategoriye ayırmanıza olanak tanır:
(1) Acil ve önemli,
(2) Acil olmayan ama
Düşünün ki yıllarınızı sektördeki en yenilikçi yazılımı geliştirmek için harcadınız. Bu süreçte, şirketinizin değerli sırları, birçok gece uykusuz kalmanın ve yoğun emeğin ürünü. Ancak, en değerli yazılım mühendisiniz işten ayrıldıktan hemen sonra, rakip bir şirketle anlaşarak benzer bir yazılım piyasaya sürüyor. Kısa sürede, piyasada yıllarca yaptığınız yatırımların meyvelerini başkası toplamaya başlıyor. İşte rekabet yasağı sözleşmeleri tam da bu tür durumlar için hayati önem taşıyor. Çalışanlarınızın şirketinizden ayrıldıktan sonra bile bilgi ve becerilerini sizin aleyhinize kullanmalarını önlemek, adil rekabetin ve inovasyonun korunması için önemlidir.
Günümüz iş dünyasında, şirketlerin rekabet riskiyle baş etmeleri, bilgi birikimi, know-how, ve şirket sırları gibi kritik ve stratejik bilgilerin korunmasını gerektiriyor. Çalışanlar bu bilgileri kendi yararlarına veya üçüncü kişilere aktararak kullanabilirler. Bu durum, işveren şirketlerin yıllar süren maddi yatırım ve emeklerinin, haksız
Düşünün ki, bir teknoloji şirketi, devrimsel bir ürün üzerinde çalışıyor. Bu ürün, piyasaya sürüldüğünde şirketin piyasa değerini iki katına çıkarabilecek potansiyele sahip. Ancak bir sabah, bir rakip şirketin benzer bir ürünle pazara çıkış yaptığı haberini alıyorsunuz. Soruşturma sonucunda, bu bilginin bir çalışanınız tarafından sızdırıldığı ortaya çıkıyor. Bu tür bir durumun önüne geçmek için, İstanbul ve Berlin’de danışmanlık yaptığım şirketlerde uygulamaya koyduğumuz gibi, gizlilik sözleşmelerinin önemi büyük...
Türk Borçlar Kanunu'nun 396. maddesine göre, çalışanların işyerlerine karşı sadakat borcu bulunuyor. Bu borç, çalışanların öğrendikleri bilgileri kendi yararlarına kullanmamalarının veya başkalarına açıklamamaları gerektiğinin altını çiziyor. Özellikle üretim ve iş sırları gibi kritik bilgiler, iş ilişkisi sona erdikten sonra bile korunmaya muhtaç. Her ne kadar yasal bazı mekanizmalar bilgi korumasına ilişkin düzenleme getirse de
Sıradan bir günümüzü düşünelim. Gözümüzü açıyoruz, güne başlıyoruz. Her günümüz beklenmedik gelişmeleri beraberinde getirebiliyor. Beklenmedik sürprizler bazen bizi mutlu ediyor, bazense adeta bir meydan okuma gibi geliyor.
Beklenmedik meydan okumalar arttıkça veya bunlara daha fazla odaklandıkça, bazen kendimizi iyi hissetmiyoruz. Bazen zorluklar karşısında kendimizi yetersiz hissediyoruz. İşte böyle zamanlarda, özsaygımızı ve motivasyonumuzu artırmak için iç dünyamıza dönüp kendimizi yeniden keşfetmemiz gerekiyor.
Bu hafta Instagram kanalım "Pozitif Adımlar"da başlattığım yeni seride tam olarak bu konuya değiniyorum: “Kendi içimizdeki iyi özellikleri keşfetmek ve bunları takdir etmek.”
Hayat, kendimizi sürekli eleştirmekle geçecek kadar uzun değil. Bunu kendime sıkça hatırlatmaya çalışıyorum. Neden derseniz, kendi değerimizi bazen fark edemiyoruz ve kendimizi takdir etmekten uzaklaşabiliyoruz. Peki, ne zaman son kez kendinizle gurur duydunuz? Ne zaman içsel
Sosyal medya alışkanlıklarımızı etkileyebilecek yeni bir gelişme yaşandı. Türkiye'de Rekabet Kurulu, Meta'nın popüler uygulaması Threads hakkında bir tedbir kararı verdi.
Threads, bilindiği üzere Meta tarafından geliştirilmiş ve Instagram ile entegre bir durum güncelleme ve ağırlıklı olarak yazılı içerik paylaşımı sağlayan bir uygulama. Twitter, artık X olarak bilinen platformda, strateji değişiklikleri sonrası birçok kullanıcı bu platformdan soğudu. Bu süreçte Threads piyasaya sürüldü ve kısa sürede yüksek kullanıcı sayısına ulaştı.
Threads’in bu hızlı yükselişi, kullanıcıların gizlilikleriyle ilgili bazı endişelere yol açtı. Sonuç olarak, Meta hakkında Rekabet Kurulu tarafından bir soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın odağı, Threads ile Instagram verilerinin birleştirilmesinin rekabet hukuku açısından incelenmesiydi.
Soruşturma sürecinde Rekabet Kurulu, geçici bir tedbir kararı yayımladı. Bu tedbir, "soruşturmaya konu ilgili ürün pazarında meydana gelebilecek rekabet ihlallerini ve bunların yol açabileceği telafi edilemeyecek