Kolay değil...
Öyle isimler karşılarına geliyor ki, bunlara "hayır" diyebilmek mümkün olmuyor. En son Burak Yılmaz ile yaşandı. Beşiktaş bile, "ehliyetsiz" şoföre teslim edildi.
Evet kolay değil... Hele adaleti tam olarak sağlayabilmek...
Ne diyor biliyor musunuz, Türkiye Futbol Federasyonu'nun "Antrenörün Statüsü ve Çalışma Esasları" talimatı? Daha doğrusu nasıl tanımlıyor "gölge antrenör" terimini:
"Uygun lisansı olmaksızın ilgili takımın bulunduğu lig için belirlenen zorunlu kadrolardaki antrenörlük görevini fiilen üstlenen kişi..."
Peki var mı bunun bir cezası?
"İlgili takımın bulunduğu ligin zorunlu teknik kadrolarına UYGUN antrenör lisansı olmaksızın ve/veya lisansının çalışma alanları dışında kulüpte görev alan, bir futbol takımını fiilen müsabakaya hazırlayan, müsabaka esnasında yöneten veya yönlendiren gölge antrenörler ile kulübün zorunlu teknik kadrosunun tamamlanmasını temin etmek üzere kulüple sözleşme imzalayarak, sözleşmede belirtilen görevini fiilen yerine getirmeyerek gölge antrenöre
İki farklı ve büyük bir misyonu var Ali Koç'un... Birincisi ve herkesi ilgilendiren kısmı; Fenerbahçe Başkanı koltuğunda oturması... İkincisi ve kendini ilgilendiren kısmı; Koç ailesinin veliahtı olması...
Ne güzel, doğru işlere parmak basıyordu Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu'ndaki konuşmasında... Türk futbolunda milat olmasını istiyor, Türkiye Futbol Federasyonu'nun yaşanan olaylarla ilgili harekete geçmesinin gerektiğini anlatıyor, Fenerbahçe adına, önemli yanlışlara parmak basıyordu.
Fenerbahçe Başkanı ve Koç'un veliahtı olmasının verdiği özgüvenle, korkusuz bir cengaver değil, herkese kafa tutan komutan edasıyla hareket ediyordu. Konuşmasında alkış kıyametti.
Evet, kara para aklama ve illegal bahis olayının dibine kadar inilmeli... Kulüplerle ilgili iddiaların gerçekliği ortaya dökülmeli... Hakemlerle ilgili iddiaların sonu, yapılacak araştırılmalarla bitmeli... Hiçbir kulüp, takım; hakemi de yenmek zorunda bırakılmamalı...
Bunlar çok doğru ve yerinde... Ama bazıları da olmadı Ali Koç... Söylediğiniz öyle sözcükler
Tam bir "sırat köprüsü"nden geçiş pozisyonunda Beşiktaş... Ağır bir sınav yükü altında... Hem yönetimsel hem de sportif anlamda...
Başkan Ahmet Nur Çebi'nin iyi niyet taşları, cehenneme giden yolu döşedi adeta... Biraz "tek adam" edası, çokça da "Aman kulüp zarar görmesin" sevdası, Çebi'nin ayrılığını hızlandırdı. Yönetim içindeki "gençler", başkanlarıyla ters düşerken bile, Beşiktaş Başkanı için geri vites yoktu.
Profesyonellerine karşı, "dediğim dedik" tavrı, gerçekler karşısında gözlerini kör etti. Şüphecilik çok kuvvetliydi, ama en büyük darbeyi yakınlarından yedi.
Futbolun sadece futbol olmadığını, "acı tecrübe"lerle tattı Beşiktaş Başkanı... Ferhat Gündoğdu yönetimindeki MHK'de, "hakem operasyonu"nun yılmaz savunucusuydu. Fikret Orman dönemine karşı "amansız" savaşçısıydı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi karşısında, "uzlaşmaz" bir inatçıydı. Ama, masanın hesabı Beşiktaş'a kaldı!
Futbol yönetimini, şirket yönetimiyle karıştırdı Başkan Çebi...
Bugün 26 Ekim 2023... Türkiye'deki tüm kulüpler için bir milat...
Kaçının hazır olup, kaçının kontrpiyede kaldığını bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki, gerekli düzenlemeyi yapmayanların, bugünden itibaren yasal olarak tescilinin kaybolduğu...
Bu ne demek? Bu, birçok kulübün, yarından itibaren liglerinde yarışma kabiliyetini kaybetmesi demek...
Neden? 7405 sayılı, bizim "Kulüpler Yasası" olarak bildiğimiz, "Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonu Kanunu"nun geçiş hükümlerinde aynen şu madde var:
"Spor kulüpleri ve üst kuruluşları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde (26 Nisan 2022'de yasa Resmi Gazete'de yayımlandığı için, 26 Nisan 2023'e kadar) tüzükleri ile idari ve mali yapılarını bu Kanun hükümlerine uygun hâle getirir. Bu süre içinde uygunluğunu sağlayamayanlara altı aya kadar ek süre verilebilir. (Bu da 26 Ekim 2023 demek) Buna rağmen uygunluğunu sağlayamayanların Bakanlık nezdindeki tescilleri iptal edilir."
Diyebilirsiniz ki; futbolda tescili Türkiye Futbol
Utanıyorum;
Filistin'de, Gazze'de canını veren binleri, onların arkasından gözyaşı döken milyonları gördükten sonra, burada futbolu konuşmak, ondan söz etmekten utanıyorum.
Sıkılıyorum;
Bırakın evlerine ekmek götürmeyi, ekmeği götürebilecek evleri bile bulunmayan kişileri gördükçe, Galatasaray-Beşiktaş derbisinin, ne getirip ne götüreceğini konuşmaktan sıkılıyorum.
Şaşırıyorum;
İnsanlık tarihinin en acı dramlarından biri yaşanırken; Almanya'daki, Fransa'daki, İngiltere'deki futbol kulüplerinin hala bunu "Hak arama mücadelesi" olarak görmesinden ve buna tepki gösteren futbolcularını çöpe atmak istemesine şaşırıyorum.
Yanıyorum;
Barış ve mutluluk içerisinde yaşamak varken, bir avuç toprak, bir gram servet için; her şeyin göz ardı edilmesine yanıyorum.
Tarih; 12 Mart 1997... Ankara 19 Mayıs Stadı'ndaki Beşiktaş-Trabzonspor Başbakanlık Kupası maçı...
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan stada girdiğinde, siyah-beyazlı taraftar, "Hükümet istifa" diyerek, Erbakan aleyhine tezahüratta bulunmuştu. İşte bu sırada ayağa kalkan Beşiktaş Başkanı Süleyman Seba, hiddetle taraftarın bu tepkisini susturmuş, el hareketleriyle siyah-beyazlılara "DUR" demişti.
Yıllar sonra, bir sohbette Süleyman Seba aynen şu ifadeyi kullanmıştı:
"Oraya gelen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı idi. Ona karşı bir saygısızlık yapmalarına nasıl izin verebilirdim?"
Sevsin ya da sevmesin, böyle bir devlet terbiyesi içerisindeydi o büyük adam...
Yine aynı sezon ve bu kez Gençlerbirliği ile oynuyor Beşiktaş... Ezeli rakibi Fenerbahçe'nin Başkanı Ali Şen'e küfreden tribünlerini susturmak için, taraftarının tam kalbi olan yere oturdu Süleyman Seba... Sade bir kimlikle... Korumasız, protokolsüz... Orada da, sadece varlığıyla küfürleri susturmayı başarmıştı. Beşiktaşlı taraftar ise sadece, "Ali Şen sussun, biz de susalım" diyerek mesajı aldığını belli etmişti.
Ve, son
Şu Becali kardeşler, bir düşmedi Galatasaray'ın yakasından! Şaka bir yana, şimdi de FCSB Başkanı Gigi Becali, sarı-kırmızılıları, Morutan'ın sözleşmesindeki bonus maddesi nedeniyle, FIFA'ya şikâyet etti.
Olay şu şekilde gelişmişti:
İki kulüp arasında yapılan sözleşmeye göre, Galatasaray, 2022-23, 2023-24, 2024-25 ve 2025-26 yılları arasında, Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalırsa, Becali'nin başkanı olduğu FCSB'ye bir defalığına 1 milyon euro prim ödemesi gerekecekti.
Bu maddeden dolayı Rumen kulübü, sarı-kırmızılıların kapısını çaldı, "Paramızı ödeyin" dedi. Ancak sözleşmede çok önemli bir nokta vardı. Gruplara kalma sırasında oyuncu, Galatasaray'ın sözleşmeli futbolcusu olması gerekiyordu. Bu durum, İngilizce olarak, "... while the Player is still under the contract with Galatasaray" diye belirtilmişti.
Fakat Morutan, 20 Ağustos'ta Ankaragücü ile sözleşme imzalamış, Galatasaray ise, 29 Ağustos'ta Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalmıştı. Dolayısıyla, FCSB, bırakın FIFA'yı, nereye giderse gitsin, herhangi bir para alması mümkün görünmüyor.
Şimdi şunu düşünmek
Galatasaray için "para" 2000'de de gündemdeydi, 2023'te de... UEFA Şampiyonu olduğu dönemde de projeler yapılıyordu, şimdi gelen şampiyonlukta da...
O dönemdeki dünya yıldızları Hagi, Popescu da ses getiriyordu, bugünkü Icardi, Tete, Zaha da...
Zamanın Başkanı Faruk Süren'in "Yeni Ali Sami Yen Stadı" projesi de destek bulmuştu, bugünün Başkanı Dursun Özbek'in Florya'sı da...
Fatih Terim de "Galatasaray'ın çocuğu" idi, Okan Buruk da...
Vedat İnceefe nasıl Karabük'ten geldiyse, Kerem Aktürkoğlu da, Erzincanspor'dan alınmıştı.
2000'li yıllar sonrasında görüldü ki, Ali Sami Yen Stadı'nın sadece projesine, 12 milyon dolar ödenmişti, fiyasko oldu. Hisseleri satın almak isteyip alan AIG'den nasıl kurtulunduğunu, bugün kürsüye çıkıp da, uyarmak için bas bas bağıran Hayri Kozak, Taner Aşkın çok iyi biliyordu çünkü...
Şimdi ise yönetim içinden bir isim, istifasını veren muhasip üye Levent Yaz haykırıyor adeta; "Bilmediğim şeyler vardı." Gizlenen, saklanan; adına ne derseniz deyin, sümen altı edilen, yönetim