Uygulanmakta olan ekonomik politikanın bilinçli bir programın parçası olduğu en yüksek ağızlardan açıklandı.
Dediler ki... “Düşük faizle yatırımları teşvik edeceğiz. Karşılığında artan kurlar ihracatı arttırıp ithalatı azaltacağı için cari dengemizi olumlu yönde etkileyecek, istihdam ve yatırım artışı olarak fayda sağlayacak. Böylece işsizlik, enflasyon, cari açık gibi sorunlardan kalıcı olarak kurtulacağız.”
Bu politika malum: “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” inancına dayanıyor. Ne var ki faiz düşünce kurlar yükseliyor ve enflasyonu ardından faizi yükselmeye zorluyor.
Ne yapmalı? Faizi düşürünce kurları yükseltmeyecek bir formül bulmalı. Prof. Korkut Boratav, Turgut Özal döneminde bunun gerçekleştiğini anlattı ve ekledi:
- Ancak o dönemde bankalarda döviz mevduat hesabı yoktu. Yurt dışına para çıkışı ve girişi serbest değildi. Dövizin yükselmesi bu şekilde önlenmişti.
HEYECAN
Hollanda’daki arkadaşımla telefonlaşıyoruz.
- Ne var ne yok Amsterdam’da?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir süredir İslami inanç dili kullanması dikkat çekiyordu. Sık sık “kul hakkı”ndan söz ediyordu örneğin. “Allah nasip ederse mülteci sorununu çözmeye kararlıyım” diye konuşuyor, “Allah’ın izniyle iktidar görünüyor, ilk seçimde inşallah iktidarız” diyordu bir başka konuşmasında.
En çarpıcı sözlerini ise 6 Kasım 2021 tarihinde Karar TV’de ağzından duymuştuk. Helalleşme çağrısından tam bir hafta önce şöyle demişti:
“Bizim muhafazakâr dünyayla helalleşmemiz lazım, eksiğimiz var. İnanç konusunda, ahlak, liyakat konusunda toplum geriye doğru bir savruldu bu süreç içinde. Bunu dillendirecek olan güzel ahlakı da adaleti de hukuku da bize anlatacak olan aslında ilahiyatçılardır.”
Kemal Bey yakında Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan CHP’lilere ahlak, adalet ve hukuk dersleri vermesi için yardım isterse şaşırmayacağız. İşler o tarafa doğru gidiyor.
Kimileri diyor ki:
“Kemal Bey’in esas düşüncesi bunlar
Bu haftayı da bir “helalleşme” gevezeliğiyle doldurduk.
Bu kadar gürültüye gerek var mıydı?
Kemal Kılıçdaroğlu tarihteki bütün suçlardan partisi sorumluymuş gibi bir hava yaratmasıydı... Bütün partileri kapsayan bir helalleşme çağrısı yapsaydı bu kadar gürültü olur muydu? Olmazdı. Tartışmalar, Kemal Bey’in Cumhuriyet döneminin uygulamaları hakkında sadece partisi adına özür dileyeceği izlenimi vermesinden doğdu.
Ülkenin helalleşmeye (şuna Türkçe özeleştiri diyelim) ihtiyacı var mı? Hem de çok var. Ancak kimse suçu yüklenmediği ve hep başkalarını suçladığı için bir özeleştiri ortamı da doğmuyor. Kemal Bey’in çıkışı uygar bir ortamın doğmasına yardımcı oldu mu? Hiç sanmıyoruz. Son konuşmalarında hoşgörülü ve uzlaştırıcı bir hava sergiledi ama bu noktaya gelene kadar da özellikle Cumhuriyetçi kesimde öfke ve kırgınlık yarattı.
Şimdi önümüze bakacağız artık. Ne var önümüzde? İktidara gelme iddiasındaki muhalefetin bir iktidar programı
Gündemin bu yoğun döneminde Kemal Kılıçdaroğlu “helalleşme” adı altındaki o hamleyi neden yaptı? Neden gereği yokken kendi partisinin geçmişini tartışmaya açtı? Hangi rüzgâra kapıldı? İlhamı nereden aldı?
Bir ipucu... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019 yılında Necip Fazıl ödül töreninde yaptığı konuşmayı birlikte okuyalım şimdi:
“Tek parti CHP’sine ait dönemde objektif bir şekilde tüm boyutlarıyla araştırılması gereken karanlık noktalar bulunuyor. Elbette bunu öncelikle yapması gereken ana muhalefet partisi CHP’nin bizatihi ta kendisidir. Dikkat ederseniz bu tartışmalar gündeme geldiğinde hemen derin bir sessizliğe bürünüyorlar. Açıkçası, CHP’nin artık bu millete kendi tarihiyle ilgili kapsamlı bir samimi bir özeleştiri vermesi şarttır.
İskilipli Atıf Hoca’nın idamından Dersim olaylarına, Türkçe ezan zulmünden 27 Mayıs darbesindeki rolüne kadar, pek çok üzücü hadisede CHP kendi tarihiyle yüzleşme cesareti gösterememiştir. Dersimli olan zat da bunu açıkça ortaya
Nur topu gibi yeni bir tartışma gündemimiz oldu: Helalleşme.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şöyle anlattı yeni hamlesini:
“Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı yaralar vardır. Ben bu yaraların kapanması için helallik isteme yolcuğuna çıkıyorum.
Geçmişte kırdığımız, korkuttuğumuz topluluklarla, bireylerle, farklı hayat tarzlarının temsilcileriyle buluşmalarıma başlayacağım.”
***
Helalleşme, siyasette yeri olmayan, İslami kültürde var olan bir kavram. Ahiret yolculuğuna hazırlanan kişiler öbür dünyaya günahlarından arınmış gitmek için haklarını yedikleri kişilere giderek haklarını helal etmelerini istiyor.
Karşılıklı haklarını helal ediyorlar.
Helallik istemek aynı zamanda
Entel kalemlerden biri 10 Kasım fırsatını değerlendirmiş, Atatürk’ün konuşma ve uygulamalarında birbiriyle çelişen veya hatalı bulduğu tarafları sayıp dökmüş.
Atatürk’ün farklı zamanlarda farklı görüşler sergilediği doğrudur. Ancak herkes bilir ki düşüncelerini ortamın uygunluğuna göre adım adım açıklamıştır.
Her lider gibi amacına varabilmek için zamana ve zemine göre hareket etmiştir. Sonuçta vardığı yer neresidir:
Laik Cumhuriyet. Saltanattan alınıp halka verilmiş irade. Modern bir toplum. Bağımsız bir ülke. Özgür bir halk.
Bugün geriye baktığımızda hatalı görülen davranışlarına gelince...
Elbet hata yapmıştır.
Ancak hangi hataları yaptığını, nelerin hata olduğunu bugünden geriye bakarak değerlendiremezsiniz.
Hataları değerlendirmek için o günün koşullarına topluca bakmak... Hangi zorunlukların ağır bastığını görmek gerekir.
Her zaman akılda tutulması gereken bir tarih sahnesidir bu olay.
19 Mayıs 1919’a doğru... Alemdar gazetesi yazarlarından Refi Cevat Ulunay, Mustafa Kemal ile Şişli’deki evinde röportaj yapmaktadır. Atatürk, röportaj sonunda kayda geçmemesi şartıyla Ulunay’a milli direnişin gerekliliğinden söz etmiştir. Ulunay sorar:
- Paşam milli direniş... Güzel ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef paşam, kupkuru bir çölden ibaret oldu bu güzel vatanımız.
Mustafa Kemal başını sallar:
- Öyle görünür Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat sağlanırsa vatan da, millet de kurtulur.
Gazeteye dönüşte yaptığı röportajda konuştuklarını arkadaşlarına anlatan Refi Cevat, o zamana kadar “deli” diye nitelediği Atatürk’le ilgili kanısını şöyle ifade eder:
- Bu... deli değil, zırdeliymiş.
Yıllar sonra
İnsan dünyaya neden gelir, neden bir ömür boyu yaşar?
Herkesin kendine göre bir hayat felsefesi ve inancı vardır.
Yarın, aramızdan ayrılışının 83. yılında saygı ve özlemle anacağımız Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ile görüşmesinde yaşamın anlamını bakınız nasıl anlatıyor:
“Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu ‘Mademki hiçiz, sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür esnasında neşe ve saadete yer bulunmaz’ diyorlardı.
Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki,
‘Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, bari yaşadığımız müddetçe şen ve şatır olalım.’
Ben kendi karakterim itibariyle ikinci hayat telakkisini tercih ediyorum, fakat şu kayıtlar içinde:
Herhangi bir şahsın yaşadıkça memnun ve mesut olması için lazım gelen şey, kendisini değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır.