Altı muhalefet partisi parlamenter sisteme dönüş protokolünü hazırladılar. Önümüzdeki günlerde açıklayacaklar.
Şimdi sıra geçiş süreci (yani seçimin yapılmasından parlamenter sisteme dönüşe kadar geçecek (1-2 yıllık süre) şartlarını ve aday ismini mutabakata bağlamakta.
DEVA partisi Genel Başkanı Ali Babacan BBC’ye geçen hafta uzun bir röportaj verdi. Partisinin koşullarını anlattı. Özetle şöyle:
- Aday ortaklaşa seçilecekse altı parti aralarında bir mutabakat yapmalı,
- Ortak aday altı partiyle danışarak hareket edeceğine söz vermeli,
- Ortak adayın yetkileri önceden mutabakata bağlanmalı, aday onların dışına çıkmamalı,
- Partiler bu koşullara uygun ve onları kabul eden bir isim seçmeli,
- Seçilecek aday güvenilir biri olmalı, seçildikten sonra sözlerinden sapmamalı.
Biz kahvemizi yudumlarken yan masadaki hanım telefonun öbür ucundaki arkadaşına yeni yıl temennilerini bildiriyor:
“Önümüzdeki yıl inşallah hayat daha normal olur da daha normal günlerde buluşuruz.”
Artık önceliğimiz bu sanırız.
Normal günler yaşamak, normal günlerde buluşmak.
Tabii yeni yılda insancıl dileklerimiz de olacak.
İşte Yahya Sezai Tezel’in kutlaması:
“Yeni yılın cinsiyetleri, ırkları, etnik kökenleri, dindar olup olmamaları, o dinden ya da bu dinden olmaları, cinsel yönelişlerine bakılmaksızın insanlar insan oldukları için eşit değerdedir diyebilen herkese sevgi, sağlık, keyif ve neşe dolu günler getirmesini diliyorum. Dünya ve hayat her şeye rağmen güzel.”
Bunlar da
Yıllardır İsveç'te yaşayan eski arkadaşımız Yusuf Küpeli'nin geçen pazar gecesi hayata veda ettiği haberi geldi. Anılardan birkaç hüzünlü sayfa koptu, düştü önümüze...
Yusuf'la Mülkiye'nin birinci sınıfını birlikte okuduk. Bir süre E. Büyükelçi Daryal Batıbay, Yusuf ve ben yurdun aynı odasını da paylaştık. Saf, iyi niyetli, sevecen bir arkadaştı. Ancak özellikle haksızlık karşısında çabuk öfkelenir, adeta kendini kaybederdi. Bir başka sınıf arkadaşımız olan Mahir Çayan'a takıldı. Giderek sol eylemlerde görülür oldu. Yollarımız ayrıldı.
Yusuf'la bir akşam tiyatroya gidelim dedik. Ulus'ta Küçük Tiyatro'da Gogol'ün Palto adlı oyununu izledik. Çıkışta oyunu nasıl bulduğumu sordu. Sıkıcı buldum, dedim. Birden kızdı:
- Sen hiç paltosuz kış geçirdin mi? diye sordu.
Geçirmemiştim. Ailemiz varlıklı değildi ama bizi hiç paltosuz bırakmamıştı. Çok uzun anlatmadı ama... Anladım ki o paltosuz kışlar geçirmiş, soğuk havalarda bir paltonun özlemini çekmişti.
Yazın evine gittim. Kartal'da,
Eski CHP Milletvekili Mustafa Balbay CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile sohbet etmiş. Sohbet sırasında söz cumhurbaşkanı adaylığına geliyor. Kemal Bey, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na kapıyı bir kez daha kapatıyor, şöyle diyor:
“Cumhurbaşkanı devlet deneyimi olan bir kişi olmalı, çünkü kritik bir süreci yönetecek. Sayın Yavaş ve İmamoğlu’nun ismi öne çıkarılıyor ama İstanbul ve Ankara’nın yönetimini bırakamayız. Seçmenimize anlatamayız.”
Balbay yazının sonunu şöyle bağlıyor:
“Kemal Bey’in anlatımlarından bizim çıkardığımız sonuç şu:
Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adayını, kendi adını önde tutarak perdeliyor!”
Balbay güçlü bir işaret görmemiş olsa böyle bir yorum yapmaz.
Demek ki Kemal Bey’den seçime doğru geri çekilip bir başka ismi öne süreceği izlenimi almış.
***
Telefondaki arkadaşımız diyor ki:
“Dolar 18 liraya çıktığında bunun daha ileri gitmeyeceğini, ekonominin fazlasını kaldırmayacağını düşünmüştüm. Devlet bir biçimde bu çıkışa dur diyecekti. Aklım, dolardan çık, TL’ye dön diyordu. Ama elim bir türlü doları bozdurmaya gitmedi. Akılsızlık işte.”
Benzeri sözleri pek çok kimseden duyabilirsiniz.
Bu tür davranış gerçekten akılsızlık mı? Ne derseniz deyin. İnsanoğlunun beyni böyle çalışıyor.
Nedenini Psikolog Acar Baltaş’ın “Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker” adlı kitabında bulabilirsiniz. Diyor ki kitap:
“İnsan beyni verdiği tepkileri ve aldığı kararları iki ayrı bölgede işlemden geçirir. Bunlardan biri ‘düşünen beyin’dir. Düşünen beyin, akıllı, planlayan, yönlendiren, uzun vadeye odaklanan, kontrollü ama zayıf ve yavaştır.
Diğer bölge ise ‘hisseden beyin’dir. Hisseden beyin kısa vadeye odaklı, heyecanlı, düşüncesiz ancak güçlü ve hızlıdır. Haz, çıkar, tehlike ve tehdit içeren
Ülkemizde özel araçlar iki yılda bir, ticari araçlar her yıl teknik muayeneden geçiyor. Bu muayene 2007 yılından beri Tüvtürk adlı özel bir şirket tarafından yapılıyor.
Tüvtürk ikisi yabancı, biri Türk üç ortaklı bir şirket. Hasılatını yüzde 30 oranında devlete bırakıyor.
Türkiye’de yılda tahmini 10-15 milyon araç muayene oluyor ve bu da yaklaşık 6-7 milyar liralık bir geliri ifade ediyor.
Tüvtürk şirketi, 2021 yılında muayene ücretlerini otomobil, kamyonet, minibüs için 372 TL olarak saptadı. Bu fiyata ayrıca 90 TL Otomobil Egzoz Pulu eklenmesi gerekiyor.
Otomobilini teknik muayeneye götüren Osman Aydoğan anlatıyor:
“Arabamı muayeneye götürdüm. Muayene sadece ve sadece 10 dakika sürdü. Tüvtürk istasyonları genellikle şehir dışında. Oraya zaten bir saatte gidiliyor, bir saat sıra bekleniliyor, muayene de on dakika sürüyor. Onarım yok, bakım yok, tamirat yok, parça değişme yok. Ne var? Sadece ve sadece muayene var, o da on dakika sürüyor. Almanya’da teknik araç muayene
Bir televizyon kanalında Kara Murat filmi oynuyormuş. İzleyen okuyucumuz aktarıyor.
“Şarap” sözcüğü geçen yerleri ‘bip’lemişler ancak meyhane sözcüğünü ‘bip’lemeyi herhalde unutmuşlar. Konuşmalar şu hale dönmüş.
- Barba’nın meyhanesine ‘biiip’ götürüyorum.
- Susamışsınızdır, size bir ‘biiip’ ikram edeyim.
- Bizans’ın en güzel ‘biiip’ini ben üretirim.
Ekranlarda içki görüntüleri ve sözlerine yönelik duyarlık aşırı düzeyde!
Neden? Çünkü içki bütün kötülüklerin anasıdır!
Fakat silah içki kadar tehlikeli sayılmıyor. Ekranlarda silahın her türlüsü adıyla, fotoğrafıyla yayınlanıyor, o silahların tetiğe bir basışta onlarca kişiyi öldürdüğünü görüyoruz. Yerli dizilerde sorunlar hukukla değil silahla çözümleniyor. Çoluk çocuk silahlı çözümün daha fiyakalı ve daha adil olduğuna inandırılıyor. Ancak silaha sansür yok. Şaraba sansür var. Na
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tek bir cümleyle bombayı Meral Hanım’ın kucağına bıraktı.
Nasıl mı?
Önceki gün Candaş Tolga Işık’la yaptığı röportajda “Cumhurbaşkanı olmak istiyor musunuz?” sorusuna, “İttifak kabul ederse bir sorun yok” diyerek.
Kemal Bey iki hafta öncesine kadar çeşitli platformlarda bu soru sorulduğunda, “Bu bizim ittifaka bağlı. Onlarla oturup karar vereceğiz” diyordu.
Adaylık kararını ittifaka bırakıyordu.
İttifakın Kemal Bey’i aday gösterme eğiliminde olmadığını iki hafta önce İyi Parti Genel Sekreteri Koray Aydın:
- Kazanma riski olan bir adayı kabul etmeyiz, sözleriyle gayet açık biçimde ifade etmişti.
Meral Hanım’ın gönlü Ekrem İmamoğlu’ndaydı.