2007-2008 futbol sezonunda Milliyet'in Galatasaray editörüydüm. Aynı zamanda haftada iki gün yayımlanan 'Taktik' isimli ilavemizde TFF 1. Lig panorama sayfasını hazırlıyordum...
Sergen Yalçın o tarihte TFF 1. Lig'de şampiyonluk mücadelesi veren Eskişehirspor'da oynuyordu. Takımın kaptanı ve en büyük kozuydu. Çok da başarılı bir sezon geçiriyordu ama sezon sonuna doğru bazı reklam filmlerinde oynadı ve sakatlık problemleri yüzünden zaman zaman antrenman kaçırmaya başladı. Eskişehirspor'un aldığı başarısız sonuçlar yüzünden dönemin teknik patronu Metin Diyadin'le ciddi sorunlar yaşayan Sergen Yalçın, panorama sayfamın doğal konusu olmuştu!...
Sezonun en kritik haftalarında, şampiyonluk için adeta çırpınan Eskişehirspor'dan çok, reklam filmlerine konsantre olduğu gerekçesiyle sert bir yazı kaleme almıştım. Yazı, Eskişehir'de ciddi ses getirmiş olacak ki Sergen, Beşiktaş'ta oynadığı yıllardan yakından tanıdığı Bilal abiyi (Meşe) aramış ve benimle ilgili sorular sormuş, mutlaka konuşmak istediğini söylemiş.
Bilal abi aradı, durumu anlattı ve telefonumu
Tüm Fenerbahçeliler adına geçen haftaki yazımda Ersun Yanal'a zor sorular sormuş, akıl almaz hatalarını sıralamış, Galatasaray derbisinin her şeyin sonu olabileceğini anlatmaya çalışmıştım... Olası mağlubiyetin, Kadıköy'deki 20 yıllık yenilmezlik serisinin yanı sıra şampiyonluk iddiasını da bitireceğini ifade ederek, "tehlikenin farkında mısınız" demiştim... Neticede hoca yine bildiğini okudu, 20 yıllık zincir sonunda koptu, Fenerbahçelilerin gecesi ve sezonu zehir oldu.
Sizi bilmem ama özellikle son 4 maçta olan biteni hiç normal bulmuyorum. Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor, garip şüpheler kafamı kurcalayıp duruyor.
Peki ne demek istiyorum, örneklerle konuyu açalım...
Sizin için çok hayati olan bir davayı basit hatalar yaparak kaybeden avukata ikinci kez gider misiniz?
Midenizde neşter unutan cerrahla bir daha işiniz olur mu?
Koltuğunuzu suntadan, masanızı alçak, sandalyenizi yamuk yapan bir mobilyacıya bir sipariş daha verir misiniz?
Yanlış yoldan gidip doğru adrese varmaya çalışmak, aynı hataları tekrar tekrar yaparak farklı sonuçlar elde etmeyi beklemek
Dünya çapındaki romancımız Yaşar Kemal'in yıllar önce usta komedyen Cem Yılmaz'la ayak üstü yaptığı sohbette söyledikleri, aklımın hep bir köşesinde durur nedense...
Y.K.: Sen de mi Fenerbahçelisin?
C.Y.: Evet Fenerliyim...
Y.K.: Seni ciddiye aldım!..
Kahkahalar, kucaklaşmalar...
Y.K.: Ama Fenerbahçeli olmak o kadar kolay değil...
C.Y.: Valla ben yıllarca çalıştım daha bu sene olabildim!
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz'in beIN Sports'a konuk olduğu programı izlerken, futbolumuzun geleceği adına biraz daha karamsarlığa kapıldım. Cengiz'in hedefi her zamanki gibi Türkiye Futbol Federasyonu ve Fenerbahçe'ydi. TFF'yi doğrudan, ezeli rakiplerini ise isim vermeden eleştiri yağmuruna tuttu, belli ki çok dolmuştu!..
Başkanı Fenerbahçeli olan TFF'nin Fenerbahçe'yi açıkça kolladığını, takım harcama limitleri konusunda arkadan dolandığını, sarı-lacivertli kulübün 'suç' işlemesine rağmen ceza almadığını iddia etti. "Ben adım gibi eminim Fenerbahçe'nin yaptığını Galatasaray yapsaydı puan silme, transfer yasağı, kadro kısıtlama cezalarının hepsini alırdı" dedi...
TFF'ye bir sürü soru yöneltti, adil rekabetten falan söz etti, coştukça coştu, fakat boş kale yerine topu daha çok tribünlere vurdu. Kendi ifadesiyle 'camdan kulede otururken, etrafa sürekli taş atan' Mustafa Cengiz'in sorularına TFF ve Fenerbahçe cevap verecektir ama benim de kendisine bazı zor sorularım olacak. Öyle al gülüm ver gülüm oynamak yok, sorularımız biraz
Arda Turan, Türk Telekom Stadı'nda Fatih Terim'in eline sihirli bir öpücük kondurmuş olacak ki, Galatasaray'ın teknik direktörü her şeyi aniden sineye çekti, birden bire bağışlayıcı babaya dönüşüverdi. Oysa EURO 2016 finallerinden beri araları felaketti, birbirlerinin isimlerini bile ağızlarına almıyorlardı.
Peki sonra ne oldu? Arda'nın sihirli öpücüğü Terim'in eline kondu ve büyü bozuldu!..
Fatih Terim önce, "Sadece benim istemem yetmez, Galatasaray camiası Arda'yı istemeli, fikir birliği oluşmalı" dedi, fakat Başkan Mustafa Cengiz oltaya gelmedi...
Terim ardından ilacın dozunu artırdı ve bu kez, "Arda'ya ikinci şansın verilmesinden yanayım" diyerek ağzındaki baklayı çıkardı, tavrını net biçimde ortaya koydu. Başkan Cengiz yine faka basmadı ama Terim'in durmaya niyeti yoktu. Arda Turan gündemiyle statta yaptıkları görüşmenin bütün detaylarını ertesi gün gazetede okuyunca kılıcını çekti ve Cengiz'e açıktan hücum etti...
Ne var ki adeta Ünal Aysal'a dönüşen Mustafa Cengiz'den hiç beklemediği sertlikte bir
Müsabaka öncesi Başakşehir’in elindeki en değerli verilerden biri de Olympiakos’un 2. ön eleme turunda Viktoria Plzen’le oynadığı maçlardı kuşkusuz. Plzen’de oynanan ilk maçı 0-0’a kilitleyen Yunan ekibinin Pire’deki rövanşı 4-0 kazanması, Başakşehir için karşılaşmanın önemini bir kat daha artırıyordu...
Portekizli teknik adam Pedro Martins, Plzen’deki maça göre 11’de tek değişiklik yaptı. Papadopoulos’un yerine daha genç ve daha formda olan Tunuslu stoper Meriah’a 11’de şans tanıdı. Okan Buruk ise iç sahada kazanmak zorunda olmalarının bilinciyle golcüleri Gulbrandsen ve Crivelli’yi birlikte sahaya sürdü. Özetle her iki teknik adam da maça başlarken kartlarını açık oynayarak, niyetlerini ortaya koymayı tercih etmişti...
Oyun dengeli başlasa da Olympiakos ilk dakikalarda biraz daha derli toplu göründü. Valbuena, Masouras, Guerrero ve Guilherme ile etkili olmaya çalışan Yunan ekibine 15. dakikadan sonra Visca, Mahmut ve Robinho’nun pozisyonlarıyla karşılık veren Başakşehir oyundaki
Cezalı Emre ve sakat Epureanu’nun yokluğunda Gökhan ile Attamah’ın ortaya koyacakları performans, Başakşehir adına kafalardaki en önemli soru işaretiydi maç öncesinde. Kayserispor’da ise cezalı Deniz ile sakat Mensah’ın yerlerine forma giyen Varela ve Kucher’in yapacakları maçın kaderini çizebilecek cinsten görünüyordu.
Kimilerinin beğenmediği Başakşehir öyle bir ilk yarı oynadı ki Kayseri’nin soyunma odasına 1-0 önde gitmesi tam bir mucizeydi. Yüzde 100’lük 3 gol pozisyonu, 9 korner, 8’i isabetli 18 orta ve tam 18 kez rakip ceza sahasında topla buluşmaya rağmen tek gol bulamadı Abdullah Avcı’nın öğrencileri. Kudriashov, Arda ve Visca’nın vuruşlarında devleşen Lung takımını ayakta tutan isimdi... Kayseri’nin golünden önce Mert’e faul vardı ama faulü yapan Şamil değil, Sapunaru’ydu. Mert’in topa çıkmakta geç kalmasının sebebi Sapunaru’nun yaptığı net fauldü ancak hakem Yaşar Kemal Uğurlu, VAR’dan izlemesine rağmen bu ihlali pas geçti.
Başakşehir ikinci yarıya bıraktığı yerden başladı, müthiş bir baskıyla rakibine adeta nefes aldırmadı. Kariyerinin en kısmetsiz maçını oynayan Visca kaçırdıkça kaçırdı. Bütün gayretine rağmen ağları bulamayan Visca’nın üzerinde adeta büyü vardı!
Başakşehir’in özellikle ilk yarıda yapmaya çalıştığı şey akıntıya karşı kürek çekip, rüzgâra karşı koşmak gibiydi... Zemindeki sadece kar veya buz olsa çok dert değildi belki ancak suyla karışık, oyun hamuru gibi bir beyaz örtü vardı sahada sanki. Kırmızı topa balçık gibi yapışan, ayakları yere saplayan, dakikalar ilerledikçe ciğerleri de zorlayan bir örtü üzerinde oynandı uzatmalarla birlikte ilk 45 dakika...
Müsabaka öncesi tüm koşullar Başakşehir’in aleyhineydi ve ilk 11’de 30 yaş altında sadece dört oyuncu (Mert, Caiçara, İrfan Can, Visca) vardı. Pas oyununa odaklı Başakşehir’in bu şartlar altında çabuk yorulup, kazaya uğrama olasılığı kağıt üzerinde hiç de az değildi fakat ilk yarıda hedefe kilitlenmiş bir takım vardı beyaz zemin üzerinde. Savunmada dikkatli, orta sahada çalışkan ve son derece dirençli, hücumda da becerikliydiler.
Mossoro’nun golüyle öne geçen Başakşehir frene basmak yerine farkı artırmak için çabaladı. Geride kalan birçok maçın aksine ilk yarıda ikinci gol için sergilenen gayret alkışa değerdi ve Visca devre bitmeden maçın fişini çekti, kalitesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bursaspor ikinci devre bir gol bularak oyuna ortak olmaya çalışsa da kaleci