Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi'nin, Fenerbahçe derbisinden 3 gün önce hakem Tugay Kaan Numanoğlu ve ezeli rakipleriyle ilgili yaptığı açıklamaları sanırım hiç kimse beklemiyordu. Fenerbahçe ile son 1 yılda kurulan sıcak dostluğa ve Başkan Ali Koç'un her fırsatta siyah-beyazlı kulübe kucak açmasına rağmen Çebi, akla hayale gelmeyecek şeyler söyledi, hiç gereği yokken gerilimin fitilini ateşledi... “Dostun böyleyse, düşmana ne gerek var” dedirtti…
Çebi aynen şunları söylemişti: "Bu maça gelecek hakem arkadaşın adı 'Fenerbahçeli futbolcu' diye anılıyor. Fenerbahçe ile ilişkisi olan şirketlerde çalıştığı ifade ediliyor. Fenerbahçe yaptığı transferlerden dolayı medyadaki bazı isimler tarafından şampiyon ilan edildi ama biz bu algıyı yıkacağız..."
Neresinden tutsanız elinizde kalacak laflar bunlar. Ancak etkileri açısından analiz etmekte yarar var...
1- Derbinin hakemi Numanoğlu hakkında ifade ettiğiniz türden dedikodular, iddialar kulağınıza gelmiş olabilir... Bu durumda, Beşiktaş Başkanı'nın yapması gereken, bu
Beşiktaş karşısında yokluğu fazlasıyla hissedilen Mert Günok’un kaleye geri dönmesi, İstanbul’daki ilk maçta elde edilen tarihi galibiyet ve Okan Buruk’un sahaya sürdüğü cesur kadro maç öncesi umutlarımızı artıran faktörlerdi... Başakşehir oyuna coşkulu bir başlangıç yaptı, seri paslaşmalarla topu kontrolünde tutmaya çalıştı ancak Manchester United’ın savunmasını hemen öne çıkartarak, oyunun boyunu kısaltması bunaltıcı baskıyı da beraberinde getirdi.
Erken geriye düşmek böyle maçlarda olabilecek en kötü senaryodur. Daha oyuna ısınmadan, öz güven kazanıp yere sağlam basmaya başlamadan yenilen bir gol tüm planları alt üst eder, eliniz ayağınıza dolanmaya başlar. Evet, Bruno Fernandes’in 7. dakikada attığı gol, Başakşehir’i kısa süreli şoke etti ama oyundan düşürmeye yetmedi. 14’te Demba Ba ve 17’de Visca’nın yakaladığı gollük şanslardan birinde top ağlarla buluşsa temsilcimiz kısa sürede ayağa kalkabilirdi.
Fakat en çok güvenilen isim Mert’in yaptığı inanılmaz
A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş pazartesi günü internet üzerinden düzenlediği basın toplantısında Arda Turan'la ilgili soruya şu cevabı vermişti:
"Arda Turan çok beğendiğim, Türkiye'nin en iyi oyuncularının başında gelir. Ama maalesef onun da bizim de istemediğimiz şekilde bir düşüşe geçti. Yeniden küllerinden doğmak istiyor ve bu gayretini görüyoruz. Eğer başarılı olursa, bizim ihtiyacımız olursa ve bu sorumluluğu taşıyacak durumdaysa hiçbir oyuncuya kapıyı kapatamayız. Zaten hizmetleri olmuştur. Başarılarını da ispatlamış. İnşallah takımında iyi oynar. Biz de ihtiyacımız olduğu zaman değerlendiririz."
* * *
Adı bende saklı bir arkadaşım, Şenol Güneş'le Beşiktaş'ta üç yıl birlikte çalıştı. Güneş'ten önce ayrıldı, farklı sulara yelken açtı...
Birkaç yıl önce Antalya'da bir kamp ortamında bir araya gelmiştik. "Şenol hocayla aran nasıldı" diye sorduğumda aynen şunları söylemişti:
"Abi hiç sorma! Kulüpte ne iş yaptığımı üç yıl boyunca anlatamadım kendisine. Anlamadı, anlamak istemedi bir türlü.
Tam da 29 Ekim’de, Atatürk tarafından Milli Mücadele’nin tohumlarının atıldığı Sivas’ta bir Avrupa kupası maçı oynamak gurur okşayıcı bir rastlantıydı Yiğidolar için... Sivasspor’un geçen hafta Villarreal deplasmanındaki direnişi, pes etmeyen ruh hali ve galibiyet arzusu, Maccabi Tel Aviv randevusu öncesinde, UEFA ülkeler sıralamasındaki pozisyonumuzu da düşününce beklentileri bir kat daha artırıyordu.
İdeal 11’de izlemeye alıştığımız Appindangoye, Goiano ve Erdoğan’ın sakatlıkları özellikle savunmada handikap oluştursa da Rıza Çalımbay, Robin Yalçın ve Caner’le bu göz korkutan sorunu çözmeye çalıştı.
Salzburg’a iki maçta da yenilerek Şampiyonlar Ligi defterini play-off turunda kapatan ve UEFA Avrupa Ligi’ne gelen Maccabi Tel Aviv ilk hafta Karabağ’ı 1-0 mağlup ederken iyi bir görüntü vermemişti. Net favorisi olduğu kendi ligine de kötü başlayan Maccabi’de Yunan teknik direktör Georgios Donis dün yine sürpriz bir dizilişle takımını sahaya sürdü. İlk Salzburg
Tarihi şampiyonluğun ardından yeni sezona kabus gibi başlayıp, Trabzonspor galibiyetiyle hayata dönen Başakşehir, Şampiyonlar Ligi defterini Leipzig deplasmanında açtı.
Turuncu-lacivertliler, Şampiyonlar Ligi sahnesine çıkan 6. Türk takımı oldu. Başakşehir, 14 milyar euroluk dev arenada, 86 milyon euro kadro değeriyle 32 takım arasında 29. basamakta bulunuyor. Yalnızca Ferencvaros (24 milyon), Midtjylland (42 milyon) ve Lokomotif Moskova’yı (84 milyon) geride bırakabilen Süper Lig’in en pahalı kadrosunun, Şampiyonlar Ligi ölçeğinde sondan 4. sırada kalması, makasın ne kadar açıldığını acı bir şekilde gözler önüne seriyor...
Red Bull’un finanse ettiği RB Leipzig tıpkı Başakşehir gibi tam bir proje takımı. Adım adım büyümeyi hedefleyen ve doğru hamlelerle bunu başarabilen bir kulüp. Şampiyonlar Ligi’ne ikinci kez katıldıkları geçen sezon yarı final oynadılar ve çıtayı çok yükselttiler. 33 yaşındaki Julian Nagelsmann liderliğindeki kadronun güncel değeri tam 514 milyon euro ve yaş ortalamaları sadece 23,8... Şampiyonlar Ligi’nin en genç
“Federasyonun tavrı, havası meydanda. Medyanın hali meydanda. Eee işte limitler, mimitler hiçe saçılmış (sayılmış), transferler meydanda… Fenerbahçe şampiyon olsun arkadaş! Benim için de oldu… Fenerbahçe’nin şampiyonluğu bu sene kaybetmesi mucize olur. Yapılan transferler, her şeyden dolayı… Bak, medya şampiyon yapacak Fener’i… Hakemler şampiyon yapacak Fener’i… Limiti aşan transferler yapacak Fener’i… Üçü de usulsüz bunların. Ama bu usulsüzlüğü kim düzeltecek Türkiye’de? Dördüncü güç medyanın kendisi en başta koşarken kim denetleyecek!..”
Benim yaşım 46… Öncesi de var ama ben yaklaşık 30 yıldır izliyorum bu berbat filmi… Her sezon başı aynı laflar, aynı iddialar, aynı terane, aynı tezgah…
Zaten başkanı kim olursa olsun federasyon her sezon Fenerbahçe’yi kolluyor… Hakemler, Fenerbahçe şampiyon olsun diye ellerinden geleni yapıyor… Medyanın büyük bölümü Fenerbahçeli ve kendi kulüplerini şampiyon
Süper Lig’de tarih yazarak pandemik sezonun şampiyonu olan Başakşehir ile TFF 1. Lig’de şampiyonluğa ulaşıp, 53 yıllık mazisinde ilk kez en iyilerin ligine adını yazdıran Hatayspor, neresinden bakarsak bakalım “tarihi” bir maça çıktı.
Hatay Stadı tam olarak yetişmediği için iki şampiyonun randevusuna komşu şehir Gaziantep ev sahipliği yaptı. Başakşehir’in ilk 11’inde yer alan tek yeni transfer Hasan Ali Kaldırım oldu. Ömer Erdoğan yönetimindeki Hatayspor’da ise birçok yeni transfer ilk kez sahne aldı. Monaco’dan gelen Adama Traore, eski bir Manchester United’lı olan Mame Diouf, Braga’dan kiralanan Pablo Santos ve Malaga’dan transfer edilen kaleci Munir en çok merak edilen isimlerdi.
Başakşehir ilk dakikalarda oyunun hakimiydi ve 15’ten sonra ilk olarak Visca ile gole çok yaklaştı, ardından da Crivelli net bir fırsattan yararlanamadı.
Daha sonra oyunda Caiçara ile Ribeiro’nun bilek güreşi başladı! Rafael transferi yüzünden mi bilinmez Caiçara bilinenin aksine gergindi ve Ribeiro ile birçok kez sert biçimde
Franco Baresi (Milan/1977-1997), Paolo Maldini (Milan/1985-2009), Giuseppe Bergomi (Inter/1980-1999), Steven Gerrard (Liverpool/1996-2015), Paul Scholes (Manchester United/1994-2013), Carles Puyol (Barcelona/1994-2014), Ryan Giggs (Manchester United/1989-2014) ve elbette Francesco Totti (Roma/1993-2017)...
Barcelona efsanesi Lionel Messi'nin de eklenmesini beklediğim bu sadakat zinciri uzayıp gidecektir ilerleyen yıllarda. Formaya duyulan sevgi ve aidiyet, ilerleyen yıllarda da birçok yıldız için paradan daha önemli olacaktır mutlaka...
Futbola başladıkları kulüpte kariyerlerini sonlandıran yıldız oyuncular dünyanın her yerinde saygı görürler, takdir edilirler. Ülkemizde de Zeki Rıza Sporel, Gündüz Kılıç, Turgay Şeren, Fikret Kırcan, Coşkun Özarı, Sanlı Sarıalioğlu, Müjdat Yetkiner, Rıza Çalımbay ve Bülent Korkmaz gibi isimler, rotayı hiç şaşırmadan, start noktasında gördüler finiş çizgisini ve tarihe isimlerini yazdırdılar.
Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var...
Su gibi girdikleri her kabın şeklini alanlar...
Bukalemun misali renk değiştirenler...
Bırakın rakip