Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biri Suudi veliaht Muhammed bin Salman, diğeri Birleşik Arap Emirlikleri’nin yeni lideri Muhammed bin Zayed. MbS ve MbZ olarak isimleri ülkelerinde ve diğer baskıcı Arap rejimlerinin devamı çabasıyla anıldı. Suudi prens MbS, dikta ve baskıcı rejim yaftasından bıkmış olacak ki şimdi Arabistan’da, giyinik olması şartıyla dansöz gösterilerine izin veriyor. Oysa MbZ, de facto emir oldu ama reform şöyle dursun, babasının izin vermiş olduğu toplantı haklarını bile geri aldı. 

Bu iki Muhammed’in şöhreti, Müslüman Biraderler gibi, ne ölçüde adil ve serbest seçim yanlısı oldukları tartışmalı da olsa, baskıcı rejime karşı, özgürlükçü hareketlerin mensuplarını bile darağacına göndermeleri ile başlamıştı. Mısır, Fas, Cezayir, Suriye ve Ürdün’deki Arap Baharı hareketi, bu ikilinin o ülkelerde işbaşındaki diktatörlere para ve silah yardımı ile bastırılmıştı. 

Haberin Devamı

Bu bastırma çabasının en kanlı, en vahşi uygulaması Suriye’de olmuş, iki Muhammed’in yardımıyla, Beşar Esed ve Baas rejimi, başta Halep olmak üzere muhalefetin örgütlü olduğu kentleri havadan bombalamış, yarım milyon Suriyeli öldürülmüş, 10 milyonu da komşu ülkelere sığınmıştı. Aradan geçen süre içinde ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk döneminde bir sözde barış planı ile bu ikiliyi dünya kamuoyuna bölge liderleri, geleceğin Arap önderleri gibi lanse etmesi, kanlı dönemi neredeyse unutturmuştu. 

Esed ve Baas rejiminin verdiği izinle, ABD’nin Suriye’nin üçe parçalanması planı yavaş yavaş hedefine doğru ilerlerken, Suriyeli muhaliflerin yarım kalan isyanlarını yeniden başlatması, Halep’in kurtarılması, PKK-PYD teröristlerine Esed’in peşkeş çektiği Suriye topraklarının geri alınması ve HTŞ+SMO (eski adıyla Özgür Suriye Ordusu) ittifakının Şam’a doğru ilerlemesi, şer güçlerini yeniden bir araya getirdi. 

Birçok kişinin anlamakta hala güçlük çektiği Putin-Esed ittifakının (Rusya’nın başı da bütçesi de Ukrayna ile dertte olduğu için) bu ilerleyişi durdurmakta yetersiz kalması Birleşik Arap Emirlikleri ve Suud hükumetlerinin Baas rejiminin imdadına koşmasına sebep oldu. BAE uçakları, Rus uçaklarının yanında, hatta onlardan daha büyük bir filo ile, Şam yolunda ilerleyen HTŞ ve SMO kuvvetlerini bombaladı, bombalıyor. Bütün talepleri adil ve serbest seçimden ibaret olan, ancak kendi hükumetleri tarafından kentleri, köyleri bombalandığı için silahlı harekete dönen “muhalefet”, şimdi çok daha örgütlü ve Saldırganlığı Caydırma Operasyonu adını verdiği harekat ile İran, Rusya ve iki Muhammed’in karşısında nasıl başarıya ulaşacak? Caydırılmak şöyle dursun, bu desteklerle daha da azgınlaşan bir Şii-Nusayri ittifakı karşısında muhalefet ne yapabilir? 

Haberin Devamı

Göreceğiz. Bekleyip göreceğiz; çünkü 13 yıl önce olduğu gibi bugün de içerde ve dışarıda bu muhalefet, “cihatçı” damgasıyla, DAEŞ birliklerinden ibaret olduğu yalanıyla, (hatta nasıl bir bağlantı kuruyorlarsa?) İsrail ve ABD destekli bir “Suriye’yi bölme girişimi” olduğu iddiasıyla karalanıyor. Bu karalama, başka ülkelerde ne işe yarar önemli değil, ama Türkiye’de halkın midesini bulandırıyor ve kafasını karıştırıyor. 

Haberin Devamı

HTŞ cihatçıymış. Bunu iddia edenlerin cihattan kastı nedir bilemem; ama İranlı Şii Hizbullah güçleri, Esed’in Nusayri milisleri Sünni köylerinde, kasabalarında soykırımı yaparken, insanların sarılacakları ilk şey, bir birlik ve kurtuluş inancı, bu inancı pekiştiren bir iman birliği olmaz da ne olur? PKK-PYD teröristlerini ellerinde tuttukları kasabalardan çıkartarak ilerleyen bu güçler, nasıl oluyor da ABD-İsrail-NeoCon planını uyguluyor olabilir? 

Bu noktada salim düşünmesi, kafa karışıklığından kurtulması gereken sadece Türk medyası değil; hatta bizden önce Rusya lideri Vladimir Putin’dir. Müttefiki Esed’in yardımına neden ABD’nin bölgedeki maşaları olan iki prensin koştuğuna, Putin’in nasıl bir açıklaması olduğunu bilemiyoruz. Ama görünen o ki Putin Arap Baharı’nın tamamlanmasını istemiyor.