Burada daha önce görüşlerini aktardığım, İsrailli tarihçi, siyaset bilimci ve yazar İlan Pappe, verdiği yeni bir demeçte, İsrail’in 1948’de başladığı ve iki kez tamamlamak üzere kolları sıvadığı, Filistinlileri Gazze’den tamamen sürüp çıkartma, bu toprakları da tamamen ilhak ederek İsrail’e katma işini bu kez tamamlamaya niyetli olduğunu söylüyor.
İlan Pappe, “Filistinlilerin de hakları olduğunu, İsrail’in çok ileri gittiğini” söyleyen diğer İsraillilerden farklı bir konuma sahip. Hatırlayacaksınız, Pappe ve Amerikalı bilim insanı Noam Chomsky, “Filistin Davası” ve “Çözüm Süreci” gibi ifadelerin artık anlamını yitirdiğini, İsrail denilen siyasal yapının, (devletin, memleketin) tamamen ortadan kaldırılması, 1948’de yapılamayan şeyin, yani çok toplumlu demokratik yapının kurularak bütün dinlerin mensuplarına eşit vatandaşlık hakkı tanıyan BM Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947 tarihli 181 sayılı “UN Partition Plan” (Filistin Bölünme Planı) kararının uygulanmasından başka
Başkan Trump’ın adı geçtiğinde, insanın kendisini çelişen duygular içinde bulmaması imkansız gibi. Bir tarafta barış yanlısı olduğunu belirtip, dünyadaki tüm askeri çatışmaları sona erdirmeye kararlı bir Trump var; diğer taraftaysa ABD askeri bütçesini beğenmediği, savaş yanlısı olmakla suçladığı Joe Biden’ın istediği miktarın çok daha üstüne çıkartıyor. Söylendiği gibi “trilyon dolarlık askeri bütçe” teklifi gerçekleşmedi ama Trump, personel kalemlerinde azaltma yaparak, tasarruf edilen bu parayı silah alımlarına ekledi.
“İki Trump” hipotezini güçlendiren bir diğer durum ise, İsrail’in Gazze ve Rusya’nın Ukrayna savaşlarını “24 saat içinde bitireceği” vaadine rağmen, Putin ile Netanyahu üzerinde söylemden öte giden bir yaptırım, hatta baskı bile kuramamış olması.
Trump, Rusya’nın Ukrayna’ya üç yıl önce açtığı savaşın, eski başkan Biden tarafından Ukrayna liderinin kışkırtılması üzerine açıldığını kabul ediyor ve kendisi
Başkan Trump, bugün İstanbul’da olacak ve vaat ettiği Ukrayna-Rusya barışının temelleri atılırken, olaya tanık olacaktı. “Türkiye’de perşembe gününü hafife almayın” diyordu. Haklı da; sonuçta ABD’nin tahrikiyle kendisinden kat kat güçlü Rusya’yı adeta savaşa iten Zelenskiy’yi “İstanbul’a git; Putin’le anlaş!” diye zorlayan kendisiydi.
Hafta başında ABD liderinin, ülkesinin geçmişte işlediği bütün uluslararası günahlardan arınması için, işe Filistin’i devlet olarak tanımakla başlayabileceğini ifade etmiş, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü teyit ederek devam edebileceğini kaydetmiştim. Bu ikinci adımla ilgili düşünceleri ifade etmeyi de bugüne bırakmıştım. Trump, Suriye gündemini öne aldı ve Filistin konusundan önce, ABD’nin Suriye’ye, İran adına sürdürdüğü terörizm faaliyetleri dolaylısıyla 2004 yılında başlattığı, Beşar Esad’ın kendi halkını bombaladığı 2011’de genişlettiği ekonomik, mali ve siyasi yaptırımları
Trump’ın yapması gereken birinci iş; Filistin’in devlet olarak varlığını tanımak… İkinci iş, Suriye ile Irak’ın toprak bütünlüğünü ve “üniter devlet” statüsünü teyit etmek.
Birincisi gerçekleşirse, Filistin (fiziki, tek parçalı, sınırları belli bir coğrafi konumu olmasa bile) BM’de tam temsil edilir (şu anda “üye olmayan ülke” statüsünde), kendisine ait toprak parçalarına yapılan dış müdahalelere BM barış gücü kurarak, karşı koyar. Bu devletin kendisine ait saydığı her kara parçasında, kimin asker, kimin sivil olduğu belirlenir, yönetim ve temsil sağlanır. Tabii, Mahmut Abbas ve şürekası, “Filistin biziz! Gazze halkı bizden değil! Hamas teröristtir!” filan diyerek ortaya atılırlar ama bir “Ankara daveti” bu sorunu çözer. Yeter ki, Filistin Cumhuriyeti, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın listesine girsin, büyükelçisi gelsin, oraya bir büyükelçi gitsin.
Böyle bir tanımanın çok ama çok boyutlu bir etki
Önce Papa, sonra Yıldız Savaşları’nın hayali kahramanı Jedi şeklindeki yapay zekâ fotoğrafları derken… Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile (bir İsrail sitesinin verdiği ayrıntılara bakarak) telefonla bir “buddy-buddy talk” görüşmesi yapıyorlar. Bu terim “sıkı fıkı dost, kafadar, can ciğer arkadaş” anlamına geliyor; resmi açıklamalar ne kadar “resmi” olsalar da bütün kaynaklarda Trump’ın kendi sosyal medya mesajına benzer ifadeler yer aldı: Dostane, sıcak, çok kapsamlı, yapıcı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendi sosyal medya açıklamasında, Trump ile telefon görüşmesinin “çok verimli, kapsamlı ve samimi” olduğunu söyledi. Açıklamalar, Biden zamanında her gün biraz daha soğuyan ikili ilişkilerde o kadar sıcak bir başlangıca işaret ediyor ki, uzun uzun alıntılar yapmak gerekiyor. Örneğin Erdoğan Trump için, “değerli dostum Donald Trump” ifadesini kullandı. Trump, “Erdoğan ile çok yakında birbirimizi ziyaret edeceğiz” dedi.
Bir diğer dikkat çekici yorum ise İngiltere doğumlu
Eceli gelen koyun kasabın bıçağına sürtünürmüş! Aynı sözün, bir de “Öküzün gamsızı kasabın bıçağını yalarmış” versiyonu vardır.
Bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için, sadece hükumet olarak değil, mültecilerine ev sahipliği yaparak, çocuklarına 10 yıldır eğitim ve istihdam sağlayarak hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyoruz Suriye’nin... NeoCon’uyla Küreselcisiyle, Bush’uyla, Obama’sıyla, Biden’ıyla, Amerika’sıyla, AB’siyle, Irak ve Suriye’nin PKK’ya, DAEŞ’e yem edilmek istenmesine karşı koyduk. Başındaki Saddamların, akılsız baba-oğul Esat’ların sabotajına önce ikna yoluyla, sonra ılımlısı-ılımsızı ile bütün özgürlük savaşçılarına destek olarak, imkan vermedik.
Şimdi kendisini Papa gibi resmedecek kadar akıllı mı diyelim, akılsız mı, bilemediğimiz, Trump’ın bu bölücü NeoCon ve Küreselci tayfaya teslim olması için gelip-gelip kasabın bıçağı konumundaki Türk Hava Kuvvetleri devriye rotasına sürtünen
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Salı günkü İtalya ve 10 ay önceki İspanya ziyaretlerinin, her ikisiyle de 30 ve 40 milyar dolarlık ikili ticaret kararlılığının yanı sıra Libya’dan Filistin’e, hemen hemen bütün kanayan uluslararası noktalarda çözüm konusunda fikir birliklerinin teyidi gibi benzer açıklamalarla sonuçlanmış olması sevinç veriyor. Ayrıca bu iki ülke ile bir yıldan kısa bir süre içinde benzer ortak açıklamaların yapılması, her ikisiyle ticaretten siyasete, ilişkilerin böylesine olumlu gelişmesi akla başka soruları getiriyor:
İspanya ve İtalya, Avrupa Birliği’nin önde gelen üyeleri olmalarına, her iki ülke siyasetçilerinin AB organlarının yönetiminde sık sık görev almalarına rağmen, Türkiye-AB ilişkileri neden aynı sevindirici düzeye çıkamıyor?
Erdoğan ile Başbakan Meloni’nin düzenledikleri Türkiye-İtalya 4. Hükümetlerarası Zirvesi ve imzalanan 10’dan fazla ikili anlaşma, (Meloni’nin adı ve fotoğrafına sosyal medyada eşlik eden tebessümlü ifadelerin
Milyonlarca Alman, sağlarında sollarında hızla gelişen sosyalizm akımına bakıyor; onun vaat ettiği adil paylaşım söylemiyle heyecanlanıyordu. Ama bir-iki engel vardı: Sosyalistler ve komünistler bir tür küreselcilik öneriyorlardı. Önde gelen sosyalist ve komünist düşünürler, siyasetçiler ise ateistti.
Litvanya’ya kadar bütün orta, doğu ve kuzey Avrupa’ya yayılmış Almanlar, “Nobiscum deus/Gott mit uns” (Tanrı bizimledir) sloganı altında, Prusya çatısı altında birliklerini sonunda sağlamışlardı. Tanrı inancı altında kurdukları bu ulusal birlikten vazgeçmek kolay değildi ama feodalizm kalıntısı siyasal, sosyal ve ekonomik sistemin sebep olduğu yoksulluk da devam edemezdi. Almanlar, çevrede sosyalizmi benimseyen milletlere bakıyor ve bir çare, bir çözüm bekliyorlardı.
Çözüm, “sosyalizm” kelimesinin başına “milli” sıfatını takarak ismine ekleyen İşçi Partisi’nden geldi; “Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei ” (NSDAP, Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi), ki biz onu