Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

İlk bakışta bir çorba gibi görünüyor olabilir: Bir yanda İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecini tanımlayan “Brexit”, diğer yanda “konfederasyon” kavramı ve nihayetinde “Kıbrıs sorunu”. Ancak üçü, düşündüğümüzden daha sıkı bir bağla birbirine bağlı olabilir.

Bilindiği üzere, Lizbon Antlaşması’nın 50. maddesi, Avrupa Birliği’ne üye bir ülkeye Birlik’ten ayrılma imkânı tanıyor. Bu madde çerçevesinde dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Muhafazakâr David Cameron, 2015 yılında partisinin liderliğine yeniden seçilmesi hâlinde, ülkenin AB üyeliğine dair bir referandum düzenleyeceğini vaat etmişti. Nitekim bu vaat, Cameron’un yeniden seçilmesiyle hayata geçti ve referandumdan “ayrılalım” sonucu çıktı: Brexit.

Haberin Devamı

Bu süreç sadece İngiltere’nin Birlik’ten ayrılmasıyla değil, aynı zamanda AB’nin doğasının ne olduğuna dair daha net bir tabloyla sonuçlandı. AB, kimi zaman bir federasyon olarak görülse de, bu süreç onun aslında konfederal bir yapıya daha yakın olduğunu ortaya koydu. Zira konfederasyon; bağımsız devletlerin, egemenliklerini koruyarak, sınırlı ortak menfaatler etrafında bir araya geldiği yapıdır. Federal devletlerin aksine, konfederasyonlarda üye devletler dilediklerinde ayrılabilirler ve bu durum bir krize neden olmaz.

ABD’nin de önce bir konfederasyon, sonra bir federasyon modeline geçtiğini hatırlayalım. Almanya, Belçika ve Kanada bugün federal bir yapıya sahiptir; ancak Almanya ve Belçika aynı zamanda AB’nin konfederal çerçevesinde yer almaktadır.

Bu noktadan Kıbrıs sorununa dönersek: Merhum KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 1992 yılında New York’ta yapılan müzakerelerde “Fikirler Dizisi” adı verilen öneri paketindeki 100 öneriden 91’ini kabul etmiş, 1993’te seçilen Rum lider Glafkos Klerides ise paketi bütünüyle reddetmişti.

Denktaş daha sonra, 31 Ağustos 1998’de Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm için iki devlet arasında bir konfederasyon kurulması önerisinde bulundu. Gelinen noktada, İsviçre’deki son görüşmelerden sonra aslında hâlâ müzakere edilebilir bir zemin mevcut. Örneğin AB ile NATO arasında tarafsız bir ortamda daha kapsamlı konuların ele alınması ve güvenlik konularında işbirliğinin sağlanması için prensip kararı var. İki bağımsız devletin konfederal bir modelde birleşmesi için bir “momentum” oluşabilir. Yeter ki yaratıcı olunabilsin; kalıplaşmış yaklaşımlar bir kenara bırakılabilsin. Yeter ki, AB’nin kendi yapısı itibarıyla zaten zımni bir konfederasyon olduğu kabul edilip, bulunacak çözüm AB müktesebatına entegre edilebilsin. Kimilerine göre konfederasyon, kimilerine göre gevşek federasyon veya ademi merkezi yönetim.

Haberin Devamı

Çünkü artık, 51 yıldır ayrı yaşayan iki toplumun tekrar birlikte yaşamaları için neredeyse hiçbir rasyonel neden kalmadı. Belki de tek ihtiyaç duyulan şey: İrade.

Elon Musk haklı mı?

Elon Musk’ın yalnızca AfD’ye desteği değil, genel olarak insanlığın çocuk yapma iştahını artırmaya yönelik kampanyaları da Avrupa’da ciddi yankı buldu. Dünya nüfusunun geleceği, artık sadece demografik değil; politikadan ekonomiye her alanı etkileyen bir strateji meselesi haline geldi. BM’nin ’projeksiyonları büyük ölçüde gerçekleşiyor. Worldometer’e göre dünya nüfusu 8,2 milyara ulaştı. 2050’de bu sayının 9,7 milyara, 2100’de ise 10,4 milyara ulaşması bekleniyor. Ancak büyüme hızı 2047 itibarıyla yavaşlayacak. Türkiye’nin nüfusu ise 2021 veya 2022 yılında Almanya’yı geçti. Bu durumda Almanya’nın Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği ‘göreceli’ destek devam edecek mi? Zira bugüne kadar Almanya kendinden daha küçük ülkelerin AB’ye girmesine yeşil ışık yakmıştı.

Haberin Devamı

Bu arada gezegenin biyolojik kapasitesi üzerindeki baskı da artıyor. Küresel Ayak İzi Ağı’na göre insanlar, doğanın kendini yenileme hızının 1,7 katı oranında kaynak tüketiyor. Yani, gezegendeki herkes Japonlar gibi yaşasa 2,9 Dünya’ya, Amerikalılar gibi yaşasa 5,1 Dünya’ya ihtiyacımız olurdu. Kısacası mesele sadece partilerin ya da liderlerin iştahı değil. Asıl soru belki de şu: İnsanlık olarak ne kadar tüketmeye, ne kadar çoğalmaya ve hangi gezegende yaşamaya devam edeceğiz ?