Zekâmız, kendini kibrin harlı ateşinden korusun

20 Şubat 2022

İhsan Oktay Anar sekiz yıl aradan  sonra “Tiamat”ı  yayımladı. Anar kitapta ana katmanı  felsefi içerikle çeşitlendirip çok daha büyük bir hikâye yazıyor.

Dile kolay, tam sekiz yıl olmuş. Yeni bir İhsan Oktay Anar romanı çıkmayalı, edebi hasretin bu en nevi şahsına münhasır olanıyla baharlar yaza, yazlar kışa tam sekiz kere döneli. Sabrın sonu ise bu hafta Everest Yayınları’ndan çıkan “Tiamat”. Deniz kokulu, tiril tiril bir esenlik hâlinin kitap şeklinde gövde bulduğu. Yeterince bekledik, bir de ben bekletmeyeyim. Hemen başlayalım: 1915 Zemheri bitimi. Port Said’in 40 mil poyraz tarafında bir tahtelbahir gemisindeyiz bu defa. Bir Osmanlı denizaltısında. Düşman gemileri batırmak için, canla başla çalışıyor mürettebat. Batırdıkları bir destroyerden geriye kalan şilepten savaş ganimetlerini alıp yola devam etmek için denize iniyor bir grup asker. Şilepte kafaları patlamış cesetler arasında ilerleyerek yiyecek, içecek, meyve derken bir sandığa rastlıyorlar. Onu tahtelbahire taşıyorlar. Sandığın gemiye girişiyle birlikte o

Yazının Devamı

O sesi bulmak zorundayız!

13 Şubat 2022

Dilber Babuş. Bizim Dilberay ismiyle bildiğimiz, halk müziği ve arabesk sanatçısı. 2007 yılında 14. Altın Koza Film Festivali’nde “Beynelmilel” filmindeki rolü ile ”En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülüne layık görülmüştü. Bu filmde söylediği “Tavukları Pişirmişem” şarkısı uzun zaman dillerden düşmemişti hatırlarsınız. “Zorunda mıyım?” onun klasiklerinden bir diğeriydi.

Flash TV’deki “Kadere Mahkûmlar” adındaki programında, demir parmaklıklar arkasında bir cezaevi şeklinde düzenlenen stüdyoda şarkılarını dertli dertli söylüyor, kader mahkûmlarının mektuplarını okuyarak, onların seslerini devlet büyüklerine duyurmaya çalışıyor, istek parçalarını seslendiriyor; seyirci de parmaklıkların ön tarafında gözyaşları içinde kendisini dinliyordu. Bana kalırsa Türk televizyonunun en ilginç yapımlarından biriydi.

2019’da kaybettik Dilberay’ı. Geçtiğimiz hafta yönetmenliğini Ketche’nin yaptığı başrolünde Büşra Pekin’in olduğu,

Yazının Devamı

Yepyeni bir “Moby Dick” deneyimi

6 Şubat 2022

Sevdiğim bir anne duası vardır: “Allah seni hep iyilerle karşılaştırsın”. Anneler bizden önce öğrenirler hayatta insan eli yapımı çok fazla kötülük olduğunu. O kötülerle ve kötülüklerle karşılaşmamızı istemezler. Ama ne mümkün. Daha çocuk yaşta karşımıza çıkarlar. ‘Akran zorbalığı’, ‘yetişkin zorbalığı’na evrilir ve ömür boyu sürer. İş hayatında, özel hayatlarımızda, arkadaşlarımız arasında, daha pek çok yerde karşımıza çıkar kötüler. Hayatın bir noktasında ‘intikam’ duygusunu öğreniriz. Yapılan kötülüğü, yapana misliyle ödetmeyi. Canını yakanın canını yakmayı. Zamanlama verilir bir de; ‘intikam soğuk yenen bir yemektir’.

Bıçak keskinliği

Bunların hepsi insan ruhunu zorlayan, ağırlık yapan, mutsuzluk garantili öğretiler. “İntikamını aldı ve sonsuza kadar mutlu yaşadı” diye bir son duymadım hiç. Tam tersi intikam hırsıyla kuruyan bir sürü kalp gördüm. Kendi adıma, küçük ölçekte canım

Yazının Devamı

Bir sınıf mesafesi

30 Ocak 2022

Çocuklar, ergenliğe doğru adım attıklarında annelerini ve babalarını beğenmemeye başlar. Eğitimsiz bulur, eğitimli de olsa misal konuştuğu İngilizcenin aksanını beğenmez, bazen içine doğduğu sınıfla, okulda arkadaş çevresinin yaşadığı sınıf arasındaki çatışmanın ortasında kalıp gene ailesini eleştirir, bazen babasının giyinme tarzını bazen annesinin şivesini… Liste uzayıp gider. Yaşla birlikte, hayatı sökmeye başladıkça, hesaplaşmalara girer, anlamaya anlamlandırmaya başlar ailesini. Bu hem bir rahatlama hem de suçluluk duygusuna yol açar.

İşte bu hesaplaşmanın edebiyattaki en güzel örneklerinden biri olan, Fransız edebiyatının otobiyografik romanlarıyla bilinen yazarı Annie Ernaux’nun, çevirisini Siren İdemen’in yaptığı kitabı “Babamın Yeri” Can Yayınları’ndan yeniden yayımlandı geçen hafta.

Ernaux, öğretmenlik sınavlarını verdikten iki ay sonra 67 yaşındaki babasını kaybeder. İşçi kökenli olan annesi ve babası Seine-Martime bölgesindeki Y. yakınlarında sakin bir muhitte bir kafe bakkal işletmektedir. Baba bir yıl sonra işi bırakıp emekliye

Yazının Devamı

Yazarın sahte kimlikle imtihanı

23 Ocak 2022

Sinemanın sevdiği konulardan biri de, bir yazarın, yazacağı kitapla ilgili bilgi toplamak için kimliğini gizleyip belli bir gruba katılması. Sonu hiç değişmez, insanlar aralarına karışıp kendileriyle hemhal olan kişinin gerçek kimliğini öğrendiğinde kaçınılmaz bir kandırılmışlık duygusu hisseder. Bir süre onu affetmezler. Sonra iyi niyet karinesi gözetilerek işler tatlıya bağlanır.

Yazar olarak söylemem gerekirse, yazacağım konunun içine girmek için, onu bizzat deneyimlemenin faydalı olacağını düşünüyorum. Seray Şahiner de “Kul” romanındaki temizlikçi Mercan’ı yazmadan önce günlerce annesinin apartmanında merdiven silmişti. Mercan’ın o kadar gerçek bir karakter olmasında Şahiner’in çok iyi bir yazar oluşunun yanında bu deneyimin de büyük katkısı vardı hiç kuşkusuz. Şart mıdır? Hayır değil. Yazar, kendi düşün dünyasından çekip çıkararak da herhangi bir karakteri yaratabilir. Erkek yazarın kadın karakteri, kadın yazarın erkek karakteri yazarken yaptığı gibi. Ama karakteri bizzat giyinmek büyük

Yazının Devamı

Kadının adı Seçkin

16 Ocak 2022

Seçkin Selvi’nin adını ilk kez 20’li yaşlarımın başlarında duydum. Hayatıma büyük katkı yapan yazarların başında gelen Simone de Beauvoir’ın “Bir Genç Kızın Anıları” isimli kitabı sayesinde. Genç kız olmakla başa çıkmaya çalışırken hediye gibi gelmişti bu kitap bana. O kadar güzel bir dili vardı ki, sadece anlattıklarına değil dilin lezzetine de kapılıp gidiyordum her satırda. Çevirmeni Seçkin Selvi’ydi. Sonraki yıllarda Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık”ı başta olmak üzere çok sayıda çevirisini okudum. Türkçenin başına gelen en iyi şeylerden biri olan Seçkin Selvi, kitaplarla kurduğum ilişkide sağlam bir dil köprüsü oldu.

30’lu yaşlarımın başında bu kez tiyatro eleştirmeni olarak karşıma çıktı. Milliyet Sanat dergisinde. Ben sanat gazeteciliğinin heyecanıyla ayakları yerden kesilmiş genç bir muhabirdim dergide. O ise 20 yılıdır tiyatro eleştirileri yazıyordu Milliyet Sanat’a. Editör olduğumda kendisiyle tanışma şansını yakaladım.

Tek bir virgülüne dahi dokunmadığım

Yazının Devamı

Bana Bergman verin tüm vizyon sizin olsun!

9 Ocak 2022

Bir süredir korona nedeniyle uzak kaldığım sinemayla yeniden buluşmanın keyfini sürüyordum. Genelde seçtiğim salonlarda ya hiç kimse olmuyordu ya da en fazla birkaç kişi… Ne var ki bu hafta Omikron vakalarındaki artıştan sonra her ne kadar iki Sinovac, üç Biontech olduysam da, sinemaya gitmeye cesaret edemedim. Neyse ki bu duruma karşı bir alışkanlığım var. Ben sinemaya gidemiyorsam sinema eve gelir, biliyorum. Çeşitli platformlarda izleyecek film ararken, MUBI’de Ingmar Bergman’ın Oda Üçlemesi’nin son filmi olan “Sessizlik” (Tystnaden, 1963) ile karşılaştım. İlk iki filmi “Aynadaki Gibi” (Såsom i en Spegel, 1961) ve “Kış Işığı”nı (Nattvardsgästerna, 1963) daha önce izlemiştim. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Bana Bergman verin, bütün vizyon sizin olsun!

Evimin sessizliğinde difüzörden yükselen bergamot kokuları içinde filmi izlemeye başladım. Ben her bir Bergman filmiyle, insan ruhunun yeni bir kapısını daha araladığı için heyecan duyanlardanım. Sinemanın filozof psikiyatrı acaba bu defa ne

Yazının Devamı

Ozon sizin bakışınızı nasıl etkileyecek?

2 Ocak 2022

Psikoloji yüksek lisansı sırasında Gelişim Psikolojisi dersinde ‘ölüm’ konusunu işlerken sınıfın orta yerine bomba gibi düşmüştü şu soru: Çok sevdiğiniz hasta bir yakınınız hayatına son verilmesini isterse ne yaparsınız? Ötanazi! Daha önce de üzerinde düşündüğüm bir soruydu ve cevabım netti. İzin vermem. Ama çok acı çekiyor ve böyle yaşamak istemiyor. Olsun yine de hayır. Dini referanslar nedeniyle verdiğim bir cevap değildi bu. Bana göre çektiği acıdan doğru karar vermekte zorlanan birinin bu isteğini yerine getirmek, küçücük de olsa iyileşme ihtimali varsa, değil mi ki bir umut hep vardır, onun gelecekteki yaşamına kast etmek olurdu. Bir de gözümden sakındığım birinin ölümünü izlemek? Yok demiştim bu çok acı. Yaşı benden hayli küçük olan Ebru “Sen bencilsin” dedi: “Sevdiğini kaybetme korkusuyla, sırf sen çok acı çekeceksin diye onun acı çekmesini izlemeyi tercih ediyorsun”. Ona yine sağlık ihtimali, yaşama umudu diye uzun uzun anlattım ama ikna

Yazının Devamı