Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kolombiya, Küba ve Meksika’dan oluşan ilk Güney Amerika ziyaretine dün başladı. İkinci ziyaretini Brezilya, Venezuela ve Bolivya’ya yapacak olan Erdoğan, uzun uçak yolculuğu sırasında, sorularımıza çok tartışılacak yanıtlar verdi. “Sır küpüm” olarak nitelediği Hakan Fidan’ın, milletvekili adayı olmak için MİT Müsteşarlığı’ndan istifa etmesi konusunda, “Bazı görevleri kafasında planlamak gibi bir durumu olabilir. Ya da ona belki bu tür bazı vaatlerde bulunulmuş olabilir. Ben kendisine net olarak ‘ayrılmanı doğru bulmuyorum’ dedim. Maalesef artık yorulduklarını söyleyerek böyle bir adım atmayı kendileri için uygun buldular. Paralel yapıyla mücadelede neler çektiğimiz ortada. Tek başıma kalsam da ben bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürürüm” ifadeleriyle, yola çıkmadan önceki açıklamalarını daha da ileriye taşıdı. İç Güvenlik Paketi’nin çıkmaması halinde seçimin silahların gölgesinde yapılacağını kaydeden Erdoğan, 7 Haziran seçiminde aslında yeni anayasa ve başkanlık sisteminin oylanacağını söyledi. Erdoğan, kafasındaki model konusunda Ak Parti’nin TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdiği öneriyi işaret etti.
Erdoğan’ın sorularımıza verdiği
Paris tarihi bir yürüyüşe ev sahipliği yaptı. Dünya tarihinde ilk kez 50’ye yakın devlet ve hükümet başkanı teröre karşı yüzbinlerle birlikte yürüdüler.
Bu sadece Fransa’nın, Fransızların yürüyüşü değildi.
Çeşitli ülkelerden, çeşitli dinlerden, çeşitli kültürlerden liderlerin ve vatandaşların katıldığı evrensel bir yürüyüş, evrensel bir tepkiydi.
Tarihe böyle geçecektir.
Bu tepkiye neden olan Charlie Hebdo dergisine yapılan baskınla aralarında dünyaca ünlü karikatüristlerin de bulunduğu 12 kişinin katledilmesiydi.
El Kaide mensubu olduğu belirtilen iki kardeş terörist simgesel değeri çok yüksek olan bu eylemle, yaşam hakkını, düşünce ve basın özgürlüğünü de katlettiler.
Bu nedenle Paris yürüyüşü gibi tarihi önemde bir tepki verildi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun altı gün süren Avustralya ve Filipinler gezisinde edindiğim izlenimleri paylaşayım.
Davutoğlu’nun iç politika gündeminin ilk sıralarında çözüm süreci ve Alevilerin talepleri var. Dış politika gündeminde ise Suriye, Irak, IŞİD sorunu ilk sırayı alıyor. Birleşmiş Milletler düzenini değişikliğe zorlama, en azından Türkiye’nin bastığı alanı genişleterek, Güvenlik Konseyi 5’lisinin dışında kalan, çoğunluğu yoksul ülkelerinin sözcüsü, savunucusu olmak da temel hedeflerinden biri.
Özerklik düşüncesi yok
Başbakan, çözüm sürecini mutlaka bir sonuca bağlamak istiyor. Bu düşüncesini, Filipinler hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi’nin (MİLF) vardığı anlaşma konu edildiğinde doğal bir biçimde yansıttı. “Dünyada iyi giden iki örnek var” dedi, “İnşallah üçüncüsü de biz oluruz.”
Bu sözleri üzerine Başbakan’a “Filipinlerle MİLF’in vardığı ve özerlik öngören anlaşma”yı hatırlatarak, “PKK ile benzeri bir sonuç mu kastediliyor” sorusunu yönelttiğimizde, hemen “Hayır, hayır, aman yanlış anlaşılmasın, özerklik kabul edildi falan diye algılanır, ilgisi yok; zaten Moro sorunu ile PKK çok farklı şeyler” diye yanıt verdi.
Bu soruya verdiği yanıtla
Filipinler seyahati dönüşünde Başbakan Davutoğlu, 2015 genel seçimlerine kadar yaşanması muhtemel olumsuzluklara karşı tedbir aldıklarını söyledi. Davutoğlu, süreçle ilgili “Üçüncü göz” konusunda ise “Oslo’da denedik olmadı” diye konuştu
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Avustralya ve Filipinler’e yaptığı ziyaretin ardından Türkiye’ye dönüş yolunda konuştuk. Çözüm süreci konusunda “kamu düzeni” vurgusunu bir kez daha tekrarlayan Davutoğlu, “Oslo’da denedik, olmadı” diyerek, çözüm sürecinde yabancı bir üçüncü gözün olmayacağını vurguladı. MİT TIR’ları ve Kobani olaylarıyla Suriye’deki yangının Türkiye’ye sıçratılmak istendiğini vurgulayan Davutoğlu, Haziran 2015 seçimine kadar olumsuz gelişmeler yaşanma ihtimalinin bulunduğunu belirterek, “Yola bu tarz mayınlar çıkabilir düşüncesi ile tedbirimizi alıyoruz” dedi. Davutoğlu, Turgut Özal’dan bu yana bu konuda ne zaman ilerleme kaydedilse sabote edildiğini ifade etti.
ÖZAL’DAN BERİ BÖYLE:
Yeni hükümet kurulunca çözüm süreci mekanizmasını hemen kurduk. Sancılı bir yıl geçirdik. Gezi olayları, 17 Aralık peş peşe geldi. Tüm bu olayların arkasına baktığımızda hep toplumsal bir zemine dayanma çabası var. Gezi’nin şehirli bir zemine
G20 Zirvesi’ne katılan ve dönem başkanlığını devralacak olan Başbakan Ahmet Davutoğlu, ilk kez çok taraflı bir toplantıda dünya liderleriyle bir araya geldi. Başbakan Davutoğlu ABD tarafından gelen talep üzerine Başkan Barack Obama ile yan yana oturdu. ABD Başkanı Obama ile öğle yemeği boyunca sohbet eden Başbakan Davutoğlu, sohbetin konusunun ağırlıklı olarak Suriye, Irak ve IŞİD olduğunu belirtti.
Suriye konusunda Başkan Obama ile ortak bir perspektifleri olduğunu vurgulayan Davutoğlu, “ABD ile Suriye’nin geleceği konusunda görüş ayrılığımız yok” dedi.
Davutoğlu, ABD’nin sistem olarak transatlantik gibi hareket ettiğini, departmanlar arasında görüş farklılıkları bulunabileceğini ancak Başkan’ın hangi yöne doğru gidilebileceği konusunda belirleyici olacağını kaydetti. Davutoğlu, başlangıca göre ABD’nin pozisyon değiştirdiği mesajını verirken, “IŞİD’i halledelim rejime sonra bakarız” diyen Washington’un hem Esad hem IŞİD gitsin noktasına geldiğini belirtti.
Başbakan Davutoğlu’nun çabaları sonucu G-20’nin sonuç bildirgesine Suriye’de yaşanan olaylar kastedilerek “insani krizlerden etkilenen ülkelere, -Ebola salgını ve Ortadoğu dahil olmak üzere- uluslararası toplumun
Brisbane-Avustralya
Dünya liderlerini bir araya getiren, “G-20 Zirvesi”nin yapıldığı Avustralya’nın Brisbane kentinde polis kuş uçurtmuyor. O kadar ki otelimize her girişimizde havaalanındaki gibi kontrolden geçiyoruz. Otele girebilmek de ayrı mesele. Otele ulaşan kaldırımlar polis tarafından kesilmiş durumda. Kaldırıma adım atıp otele girebilmek için güvenlik kapısında tanıtım kartlarımızı polise her seferinde göstermemiz, elektronik aygıtlarla kartların kontrolünün yapılmasını beklememiz gerekiyor.
Dünya liderlerini ağırlayan Brisbane, bu önlemlerle de yetinmeyip zirvenin yapıldığı günleri tatil ilan etmiş durumda. Tenha sokaklarda boynunda G-20 zirvesi kartı taşımayanların rahat hareket etmesi zor.
Farkında olmak
Bu önlemler küresel ekonomiye ve siyasete yön verenlerin küresel terörün farkında olduklarını gösteriyor.
Fransa dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP’nin 1 Kasım çağrısını eleştirdi. Erdoğan, Suriye’nin kuzeyinin ise Kobani değil, Halep demek olduğunu söylerken, “Dert Kobani’yi PYD’nin dışındaki bir güce kaptırmamak” dedi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir günlük çalışma ziyareti için gittiği Fransa’dan dönerken, çözüm süreci ve HDP’nin sokağa çıkma çağrısı, Kobani’deki çatışmalar, MGK’da alınan tavsiye kararları, Karaman-Ermenek’teki maden ocağı kazası konularında değerlendirmeler yaptı. Uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, HDP’nin sokağa çıkma çağrısının “maskeni tak, molotofunu al şu adresleri yak-yık” anlamında bir çağrı olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı, “sabır da bir yere kadar, sabrın tükendiği noktada ne başlarsa o başlar” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kobani’de yaşanan çatışmaları değerlendirirken de, Suriye’de 36. paralelin üstünün güvenli bölge ilân edilmesi gerektiğini vurguladı. Suriye’nin kuzeyinde terör örgütlerinin cirit attığını belirten Erdoğan, Musul petrolünün de Esad’da peşkeş çekildiğini kaydetti. Erdoğan, ÖSO’nun güçlendirilmesinin denge sağlayabileceğini belirtti.
Ermenek’teki maden
BERLİN
AB Bakanı Volkan Bozkır, bakanlık koltuğuna oturduktan hemen sonra AB İlerleme Raporu için yoğun bir mesai yürüttü. Ankara için “kabul edilebilir” ölçülerde bir rapor çıkmasına büyük emek veren Bozkır’ın yeni gündemi AB müzakereleri. Bu kapsamda Almanya’ya giden Bozkır’la, bölgedeki son gelişmeleri, AB’nin bakışını ve Türkiye’nin son toplumsal olaylardan sonra hazırlamaya karar verdiği iç güvenlik reformunu konuştuk.
60 bin kişilik Avrupa ordusu kurulmasının tasarlandığını ancak bunun kurulamadığına dikkati çeken Bozkır, ekonomi, genç nüfus ve enerji konularında Türkiye’nin AB kriterlerini karşıladığını vurgulayarak, 4. kriter olarak nitelediği ordu için de “AB’nin bir araya getiremediği 60 bin kişilik orduyu üye olsaydı, sadece Türkiye tek başına bir araya getirip AB silahlı gücü olarak ortaya çıkarabilirdi. Bu 4 unsur gerçekten stratejik olarak AB’nin geleceğini etkileyecektir” dedi. Bozkır, Başbakanlık’ın hazırladığı son genelgeye göre bütün yasa çalışmalarında AB Bakanlığı’nın da söz sahibi olacağına dikkati çekerek, güvenlik reformu çalışmalarına bakanlığının da katıldığının altını çizdi ve “Ne yaparsak yapalım AB uygulamalarını aşmaz” değerlendirmesini yaptı.