Filipinler seyahati dönüşünde Başbakan Davutoğlu, 2015 genel seçimlerine kadar yaşanması muhtemel olumsuzluklara karşı tedbir aldıklarını söyledi. Davutoğlu, süreçle ilgili “Üçüncü göz” konusunda ise “Oslo’da denedik olmadı” diye konuştu
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Avustralya ve Filipinler’e yaptığı ziyaretin ardından Türkiye’ye dönüş yolunda konuştuk. Çözüm süreci konusunda “kamu düzeni” vurgusunu bir kez daha tekrarlayan Davutoğlu, “Oslo’da denedik, olmadı” diyerek, çözüm sürecinde yabancı bir üçüncü gözün olmayacağını vurguladı. MİT TIR’ları ve Kobani olaylarıyla Suriye’deki yangının Türkiye’ye sıçratılmak istendiğini vurgulayan Davutoğlu, Haziran 2015 seçimine kadar olumsuz gelişmeler yaşanma ihtimalinin bulunduğunu belirterek, “Yola bu tarz mayınlar çıkabilir düşüncesi ile tedbirimizi alıyoruz” dedi. Davutoğlu, Turgut Özal’dan bu yana bu konuda ne zaman ilerleme kaydedilse sabote edildiğini ifade etti.
ÖZAL’DAN BERİ BÖYLE:
Yeni hükümet kurulunca çözüm süreci mekanizmasını hemen kurduk. Sancılı bir yıl geçirdik. Gezi olayları, 17 Aralık peş peşe geldi. Tüm bu olayların arkasına baktığımızda hep toplumsal bir zemine dayanma çabası var. Gezi’nin şehirli bir zemine dayanan bir görüntüsü vardı, 17 Aralık dini görünümlü idi, Kobani etnik görünümlü idi. Bu tarz mayınlar çözüm sürecinin önüne çıkarıldı. Çözüm sürecinde ne zaman ilerleme kaydetsek bir şekilde sabote ediliyor. Özal zamanından bu yana durum böyle..
ÜÇ TEDBİR ALDIK:
Haziran 2015’ten önce bir olumsuz gelişme ile karşılaşma ihtimali var. Biz, herkesin kriz beklediği süreçleri yani Cumhurbaşkanlığı seçimi, Başbakanlık seçimi gibi süreçleri başarı ile atlattık. Ama yolumuza bu tarz mayınlar çıkabilir düşüncesi ile tedbirimizi alıyoruz. Bunun için üç tedbir aldık. Çözüm süreci mekanizmasını kurumsallaştırdık. İç Güvenlik Reformu Paketi hazırladık. Orta Vadeli Ekonomik Programı açıkladık.
DOĞU’DAKİ VATANDAŞTAN TALEP GELDİ:
Kamu düzenini tehdit eden bir yapılanma tespit ettim. İç Güvenlik Yasası bu hafta içinde Meclis’te olacak. Biz buna reform diyoruz, vatandaşlık hukukunu gözeten ve özgürlükleri koruyan bir reform bu. Doğudaki vatandaşlardan, ‘kamu düzenini koruyun’ talebi geldi. Peki bu iç güvenlik reformu, çözüm sürecini teşvik mi eder zarar mı verir? Teşvik eder... Kant’a kadar herkes bunu söyler, ‘hukukun ve düzenin olduğu yerde özgürlük vardır’...
OSLO’DA DENEDİK, YABANCI GÖZ OLMAZ:
Yabancı göz yani üçüncü göz diye bir şey söz konusu değil. Çözüm süreci, demokratikleşme sürecinin doğal bir sonucudur. Akil İnsanlar var zaten. Dışarıdan bir göz olamaz. Zaten Oslo’da denedik. Oslo, aracılı yürütülen bir süreçti ve sonuçlarını gördük. Yürümedi. Bu mesele Türkiye’nin meselesidir. Türkiye’nin vatandaşları arasında konuşulması gerekir.
10 sene önce Kürt sorununun sembolü olan ve Kürtlerin haklarını savunan isimlere sorsaydınız, ‘ne istiyorsunuz sıralayın’ deseydiniz, şunları söylerlerdi; ‘Olağanüstü Hal kalksın’, ‘Kürtçe müzik serbest olsun’, ‘hapishanelerde Kürtçe konuşulsun’, ‘Kürtçe ders olarak okutulsun’, ‘Kürtçe konuşan öğretmen olsun’, ‘Kürtçe siyasi propaganda serbest olsun’, ‘Kürtçe TV yayına başlasın, yerel yönetimlere daha fazla yetki olsun’... Oldu mu bunlar? Evet oldu... Bu, devletin kendine güvendiğini gösteriyor. Devlet kendine güvenince gerisi geliyor.
HERKESE VERDİK:
Biz, bunları sadece Kürtlere vermedik. Gayrimüslimlere de verdik, Alevilere de verdik.. Sanki Türkiye 12 yıl öncesinin Türkiyesi. Faili meçhul veya işkence varmış gibi 6-7 Ekim olaylarını çıkarttılar. Halk, 6-7 Ekim olaylarını desteklemedi. Araştırmalar yaptırdık, Güneydoğu halkı 6-7 Ekim olaylarını benimsemedi. Halkın kamu düzenini istediği ortaya çıktı. Bir çatışma olursa bu çatışmanın devlet ile bir grup arasında olmayacağı da ortaya çıktı. Şiddete başvurmak için bir sebep yok. Bu şiddet yöntemi halk tarafından reddedilecek.
HERKES DUYARLI OLMALI:
6-7 Ekim olayları bir mesaj verdi seçimlerden önce. ‘Burada siyaseti ben konuşurum’ mesajı vermek istediler. Ak Parti binaları yakıldı. PYD’nin diğer partilere müsaade etmeyen tutumuna benziyor. Başkasına yaşam hakkı tanımıyor. Herkesin provokasyona karşı duyarlı olması lazım. Etnik konularda ve mezhep konularında manipüle edilemeyen tek şey sandık.
HER YERDE SİYASET YAPACAĞIZ:
Patnos, Tunceli, Erzincan... Biz, Ak Parti olarak her yerde siyaset yapacağız. Herkes siyasetini yapabilmeli. Son söz halka ait. Sandık manipüle edilemez. MHP ve CHP, bu bölgede siyaseten mevcut değil. O yüzden siyasi olarak varolmadığınız yerde söylemleriniz bir şey ifade etmiyor.
KAMU DÜZENİ İLE BİRLİKTE YÜRÜYECEK:
Seçime giderken kamu düzeni ile çözüm sürecinin birlikte yürümesi bizim için hayatidir. (‘6-7 Ekim olaylarının hedefi çözüm sürecini boşa çıkarmak mı yoksa Türkiye’ye Kobani üzerinden bir şey mi dayatmaya çalıştılar’ sorusuna karşılık) Puslu havalarda işin doğal seyri ile bilinçli seyri arasında bir belirsizlik olur. Suriye’deki olaylara tepki veren vatandaşlarımız oldu. Suriye’yi eleştiren gösteriler oldu. Hatta Türkiye’yi eleştiren gösteriler de oldu, Esad’a karşı duruşumuzu eleştirdiler. Bunlar normaldir. Ama 6-7 Ekim olaylarında sanki Kürtlere zulüm yapan bir tarafımız varmış gibi gösterildik. Bu anormal. Biz, Türkmenler gelsin Kürtler gelmesin dedik mi? Biz herkese kapımızı açtık. Burada toplumsal bir olayı bilinçli olarak kullanma süreci başlıyor.
BAĞDADİ EBU GUREYB’DEN GELDİ:
Türkiye defalarca IŞİD’le ilişkisi olmadığını söylemesine rağmen uluslararası medya böyle bir ilişkiyi dillendiriyordu. IŞİD’in hiçbir lideri Türkiye’den gitmedi. Hükümeti zaafa uğratmak için bir propaganda yapıldı. Uluslararası medya her gün Kobani’den canlı yayın yaptı. ‘Türk tankları duruyor Kobani vuruluyor’ diye haber yaptılar. Peki herkese soruyorum, IŞİD’in lideri Bağdadi nereden geldi? Irak’tan girdi? Ebu Gureyb’den geldi. Yani Irak’tan çıktı. Bana bir isim versinler hangi IŞİD lideri Türkiye’den çıktı veya Türk sınırından geçti? IŞİD liderlerinin çıktığı Irak ve Ebu Gureyb, Türkiye’nin kontrolünde oldu mu hiç? Militan kadroların önemli bir kısmı ise Suriye hapishanelerinden salınmıştır. Bu militanlar, Suriye’de konuşlu idi ve Esad koruması altında idi. Hatta Maliki bunun bilgisini bana daha önceden vermiş ve Esad ile ilişkilerimizin olduğu dönemde Türkiye’den yardım istemişti.
7 BİN KİŞİYİ ENGELLEDİK:
Önemli bir Avrupa Dışişleri Bakanı, iki sene önce bana ‘tedbir alalım’ dediği zaman, ‘Peki siz bu kişileri biliyorsanız, bu kişileri ülkenizden çıkarmayın’ dedim. O da, ‘biz demokratik bir ülkeyiz suç işlememiş birisinin seyahat özgürlüğünü engelleyemeyiz’ dedi. Ben de ‘Biz demokratik bir ülke değil miyiz? Biz de turist olarak gelmiş kişileri suç olmaksızın engelleyemeyiz’ dedim. Bu konuşmadan sonra bize yabancı devletlerden listeler gelmeye başladı. Ve biz, şu an Türkiye’ye 7 bin kişinin girişini engelledik. Şu an listeler veriliyor ve kontrol mekanizması çalışıyor.
YANGINI SIÇRATMAK İSTEDİLER:
Biz, şu an Atlanta, Boston, Philadelphia nüfusu kadar kişiyi mülteci olarak aldık. Son yüzyılın en başarılı mülteci kabulü Türkiye tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin IŞİD’e hiçbir desteği olmamıştır. Biz, BM heyetiyle Harran’da kamplarda dolaşırken, dünya tam olarak bu konuları konuşurken, Cenevre 2 öncesi MİT TIR’larına operasyon yapıldı. Ve bir manipülasyon ile ‘Türkiye oraya insani yardım yapmıyor IŞİD’e destek veriyor’ propagandasına başladılar. TIR olayı ne ise Kobani eylemleri olayı da Türkiye’nin imajını bozmaya yönelik adımlardır. Suriye’deki yangını Türkiye’ye sıçratmak istiyorlar. Meseleyi Suriye meselesinden çıkarıp Türkiye meselesi yapmaya çalıştılar.
PYD’NİN SİCİLİ TEMİZ Mİ?:
(‘PYD, Kobani üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışıyor. ABD de 2 yıldır görüştüğünü açıkladı, nasıl değerlendiriyorsunuz’ sorusu üzerine) Acaba PYD, Suriye’deki Kürtlerin haklarını korudu mu? PYD’nin Suriye rejimi döneminde Suriyeli Kürtlere ilişkin bir çalışması olmuş mu? PYD’nin Kürtlerle ilgili sicili temiz mi? Esad, Suriye’deki Kürtlere kimlik vermedi. Öcalan’ı desteklerken ve elindeyken bile Kürtlere hiçbir hak verilmedi. Esad ile ilişkimizin iyi olduğu dönemde ‘Kürtlere kimliklerini verin’ dedik ve biz kartları verdirdik. PYD ne yaptı, Esad ile işbirliği yaptı. Kürtleri Esad öldürürken PYD oradaydı. IŞİD ile mücadeleye Türkiye destek verdi. Sivil halkı biz tahliye ettik. Kobanilileri Avrupa mı korudu, biz koruduk. IŞİD, Kobani çevresindeki toprakları ÖSO’dan alırken PYD tek kurşun bile atmadı.
ADIMLARI BİZ ATTIK:
Çözüm süreci konusunda Gezi olaylarından sonra ‘AKP hükümeti ne kadar kalıcı ki’ havası oluşturuldu. Muhatabımız frene bastı. O tarihten bugüne o taraf hiçbir adım atmadı, biz adım attık. Sözlerini yerine getirmediler. Biz, yasal güvence dahil bütün adımları attık. Silahların bırakılmış olması lazımdı. Şehirlerde illegal faaliyetler yaptılar. Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşlar hükümetin samimi olduğunu gördü. Onlar ise baskıyı artırdılar. Alanda sadece biz varız havası estirdiler. Şiddete başvurmadan her şeyi yapabilirsiniz. Kamu düzenini ihlal edecek her şeyden uzak duracaksınız. Beklentimiz bu. Onlar içinde de bazı özeleştiriler yapıldı. Bunlar doğru adımlardır. İç Güvenlik Bakanlığı gibi bir şey yok. Hem İçişleri Bakanı hem de ben bunu açıkça yalanladım.
BU ŞARTLARDA ALEVİLER NASIL CHP’Lİ OLUYOR?:
Hacı Bektaş’ta Alevi-Bektaşi kavramları üzerinde konuştum. Bu, özgün bir gelenektir. Türkiye’nin zenginliğidir. Bu gelenek, 12. yüzyıla kadar gider. Çok kuvvetli bir kültürel damardır. Bu geleneğin temel kavramlarına ve erkanına bakıldığında İslam medeniyetinin bir ifade ediliş biçimidir. İslam ile Alevilik çatışmaz. Buna karşı bir şey söylediğinizde ya Aleviliğin içini boşaltacaksınız ya da İslam’ı değiştireceksiniz. ‘Din dersi olmasın’ lafını Aleviliği savunmak için söyleyemezsiniz. Din dersi ile Aleviliğin korunması arasında bir bağlantı yok. Kılıçdaroğlu ‘Alevilik daha çok dersin içinde olsun’ deseydi daha doğru olurdu. Hatta Aleviliğin ayrı bir dersi olsun da diyebilirdi. Alevilere karşı tarihimizde iki adım atıldı. İkinci Mahmut, Yeniçeri ve Bektaşi ocaklarını kapattı. Modernleşme amacı ile bu yapıldı. İkinci karşı adım ise tek parti döneminde oldu. Bu da modernleşme adına yapıldı. Bunun sorumlusu Ak Parti mi? Kılıçdaroğlu cevap veriyor bana... ‘Sen önce Kahramanmaraş’ın ve Madımak’ın hesabını ver’ diyor. Maraş’ta Ecevit Başbakan’dı ve CHP iktidarda idi 1979’da. Madımak’ta MHP-SHP iktidarda idi Başbakan Yardımcısı da İnönü’ydü. Bütün bunlarla bizim ne ilgimiz var? Biz, iktidarda değildik. Bu şartlarda Aleviler nasıl CHP’li oluyor şaşırıyoruz.