Eren Aka

Eren Aka

eren.aka@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Her hafta köşeme oturduğumda, siz değerli okurlarımdan gelen mesajları dikkatle inceliyorum. Yazılarımda sadece kendi gözlemlerimi değil, sizlerin sesini de duyurmaya çalışıyorum. Bu hafta gelen şikâyetler, şehirlerimizdeki kronikleşmiş sorunları bir kez daha gözler önüne serdi. Vatandaşın gördüğünü, yöneticiler gerçekten görmüyor mu? Yoksa gözlerini mi kapatıyorlar?

Söz konusu şikâyetlerin başında, yıllardır çözülmeyen kaldırım işgalleri sorunu geliyor. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, bu sorunla mutlaka karşılaşırsınız. Kaldırımlar, yayaların güvenli bir şekilde yürüyebilmesi için yapılmışken bugün ne görüyoruz? Berberlerin havlu askıları, marketlerin meşrubat dolapları, büfelerin masaları, hatta yol ortasına konulmuş kocaman taşlar… Vatandaş kaldırımda yürümek yerine, mecburen araç trafiğinin içine inmek zorunda kalıyor. Bu durum, özellikle yaşlılar, engelliler ve bebek arabasıyla yürümeye çalışan aileler için büyük bir çileye dönüşüyor.

Haberin Devamı

Çözüm kararlı tutumda

Peki, çözüm nerede? Belediyeler, borçlarını gerekçe göstererek yeterli hizmet veremediklerini söylüyor. Madem ekonomik sıkıntı var, neden kaldırımları işgal eden esnafa cezai işlem uygulanmıyor? Yurt dışına gittiğimizde, şehirlerde kaldırımların tertemiz ve düzenli olduğunu görüyoruz. Çünkü orada kurallar var ve kurallara uymayanlara ciddi yaptırımlar uygulanıyor. Bizde neden yok? Belediyelerin bu sorunu çözmesi için büyük yatırımlara ihtiyacı yok, sadece kararlı bir tutum sergilemeleri yeterli. Ama görünen o ki, esnafla kötü olmamak uğruna bu sorun yıllardır halının altına süpürülüyor. Ancak her süpürülen sorun, zamanla daha büyük bir kaosa dönüşüyor.

Değnekçi gitti vale geldi

Bir diğer büyük sorun, vale işgali. Eskiden “değnekçi” diye adlandırılan kişiler vardı. Şimdi ise, bu işi resmî bir kisveye büründürüp “vale” diyoruz. Ancak değişen sadece isim. Sistem hâlâ aynı! Kamunun yoluna konulan dubalar, özel mülk gibi kullanılan otopark alanları… Kamuya ait yollarda, özellikle işlek caddelerde, bu manzarayı görmek artık sıradan hâle geldi. Hasta olsanız acilen bir eczaneye uğramanız gerekse bırakın park yeri bulabilmeyi, aracınızla bir dakika bile duramazsınız. Çünkü valeler size orada yer olmadığını söyleyip yönlendirme yapıyor. Peki, burası kimin yolu? Kamunun! Yani hepimizin ortak kullanım alanı.

Haberin Devamı

Bu noktada İstanbul Valisi Davut Gül’e seslenmek istiyorum. Daha önce çakarlı araçlar ve emniyet şeritlerinin kötüye kullanımı konularında gösterdiği kararlılığı burada da göstermesini bekliyorum. İstanbul’un her ilçesinde yüzlerce trafik polisi var. Onlara sadece birkaç günlük bir denetim talimatı verilse emin olun bu sorunun büyük bir bölümü kısa sürede çözülür.

Turistlerle iletişim önemli

Buradan trafikle ilgili bir başka önemli konuya geçmek istiyorum. İstanbul, Türkiye’nin ve dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri. Her yıl milyonlarca turist bu şehri ziyaret ediyor. Peki, trafikle ilgili en büyük sorunlardan biri ne? Yabancı plakalı araçlarla iletişim eksikliği. Geçen hafta 15 Temmuz Şehitler Köprüsü girişinde, bir trafik polisinin yabancı bir turist ile iletişim kurmaya çalıştığını gördüm. Ancak dil problemi nedeniyle anlaşmaları mümkün olmadı. Oysa İstanbul Büyükşehir Belediyesi, daha önce İETT şoförlerine yabancı dil eğitimi verdi. Neden aynı uygulama trafik polisleri için de yapılmasın? En azından temel seviyede bir yabancı dil eğitimi verilerek, trafikle ilgili sorunlarda iletişimi kolaylaştıracak bir adım atılabilir.

Haberin Devamı

Ambulans duyarlılığı

Gelelim sağlık konusuna… Son günlerde hem okurlarımdan hem de çalışma arkadaşlarımdan bu konuda ciddi şikâyetler alıyorum. Özellikle yatalak hastaların taşınması büyük bir sorun hâline gelmiş durumda. Günlük yaşam aktivitelerini kendi başına yerine getiremeyen, yeme-içme, banyo, tuvalet gibi en temel ihtiyaçlarında bile başkalarına bağımlı olan bu hastalar, zaman zaman hastaneye gitmek zorunda kalıyor. Ancak işte tam da burada büyük bir boşluk var. Sağlık Bakanlığı’na ait 112 acil ambulansları bu tür hizmetleri vermiyor. Vatandaş ya belediyelerin ambulans hizmetini beklemek zorunda kalıyor ya da özel ambulans arayışına giriyor. Ancak özel ambulans hizmetleri herkesin karşılayabileceği bir maliyet değil. Peki, bu insanlar ne yapacak? Çaresizce büyük zorluklarla hastalarını hastaneye taşımaya çalışacaklar mı? Bu kabul edilemez. Belediyelerin ambulans hizmetlerinin daha etkin ve erişilebilir hâle getirilmesi şart. Önerim şu: Tüm belediyelerin ambulans hizmetleri tek bir sistem altında toplanmalı ve koordineli bir şekilde yönetilmeli. Böylece, ihtiyacı olan herkes, adil ve hızlı bir şekilde bu hizmetten yararlanabilir.

Sağlıcakla kalın…