Yoğun bir kültür-sanat haftasından sonra şimdi de sırada önümüzdeki hafta gerçekleşmesi planlanan BASE var.
Hatırlayacaksınız, BASE, altı yıl önce genç sanatçılar için yeni bir fırsat olarak ortaya çıktı.
Yeni mezun sanatçıların işlerini sergilemeleri için yeni bir platform oldu.
Daha ilk yılında beş günde 10 bin kişi tarafından ziyaret edildi.
20 şehirde 31 üniversiteden 108 sanatçıya ait 116 yapıta ev sahipliği yaptı.
Aslında BASE, bir fuardan çok bir sanat buluşması.
Tüm Türkiye’nin yeni mezun olan sanatçılarını ilk kez İstanbul’da Galata Rum Okulu’nda, daha sonra ise Akaretler Sıraevler’de aynı çatı altında bir sergide buluşturdu, sonra farklı mekânlara taşındı.
Her yıl Mardin’den Antalya’ya, Batman’dan Kayseri’ye 20 şehirden, 30 üniversiteden, 100 sanatçıya ait yüzlerce yapıta ev sahipliği yaptı.
İstanbul kültür-sanat hayatının içinde olanlar için çok yorucu bir haftaydı.
İstanbul Bienali’nin açılışı, sergileri, partileri, Contemporary Istanbul’un açılışı, Lucca’dan Sail Loft’a açık hava mekânlarında sosyalleşme ve gündüzleri şehrin dört bir yanına yayılan sergileri gezip geceleri daha birçok ev partisine yetişmekten herkes yorgun düştü.
Her ne kadar her yıl aynı şeyleri söylesek de, bu koşturmaya alışık olsak da bu yıl sanki bir tık daha fazlaydı bu kadar çok etkinliğin aynı zamana denk getirilmesi.
Bu yılın en sevindirici yanı şehirde daha fazla yabancının olmasıydı.
Tüm bu koşturma arasında beni en çok etkileyen BMW Türkiye ve Borusan Otomotiv’in davetiyle İstanbul’a gelen ve kendi imzasını attığı otomobili Contemporary Istanbul’da sergileyen Jeff Koons oldu.
Hayır, Jeff Koons’un sanatı değil, tevazusuydu beni asıl etkileyen.
Mandarin Oriental’de Jeff Koons’un ağzından kariyerini ve iş birliklerini dinledikten sonra kendisi ve eşiyle birlikte tekneyle Contemporary Istanbul’un
Biliyorum, İstanbul trafiğinde kolay olmayacak. Ama bu yoğun kültür-sanat haftasında, şehre dönüşümüzün hakkını verebilmek için bunu göze almalıyız. Hepsine yetişebilmek için üstün bir performans sergilemeliyiz. İşte bu hafta sonunu güzelleştirecek mini bir liste.
İstanbul Bienali: Küratörlüğünü Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh’in üstlendiği bienal bu yıl birçok farklı mekanda gerçekleşiyor. Özellikle de The Çinili Hamam ve Küçük Mustafa Paşa Hamamı’ndaki sergiler görülmeli. Hatırlatalım, bienal 20 Kasım’a kadar devam ediyor.
Taner Ceylan sergisi: En son Londra’daki sergisine gitme şansım olmuştu. Zaten İstanbul’da uzun zamandır sergi yapmıyordu Taner Ceylan. Yeni eserleri de eserleri sergilemeyi tercih ettiği mekan da etkileyici. Ceylan’ın ‘Aheste Çek Kürekleri Mehtab Uyanmasın’ başlıklı sergisi Kanlıca’daki Sipahiler Ağası Mehmet Emin Ağa Yalısı’nda 15 Ekim’e kadar devam edecek.
Contemporary Istanbul: Tersane İstanbul’daki çağdaş sanat
İstanbul Bienali’yle eş zamanlı olarak çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul başlıyor yarın itibarıyla.
Bu durumda şehirde daha birçok sergi var.
Beni en çok heyecanlandıran, Pilevneli iş birliğiyle Sakıp Sabancı Müzesi’nde bugün açılacak olan Hüseyin Çağlayan sergisi: “Souffleur.”
Sergi, Hüseyin Çağlayan’ın bedeni ve modern antropolojiyi bir çıkış noktası olarak aldığı ve tarihsel olayların tüm görünmez etkileriyle birlikte günümüzde medyanın neden olabileceklerini incelediği yeni üretimlerinden oluşuyor.
Evet, Hüseyin Çağlayan’ı moda tasarımcısı olarak tanıyoruz.
2000’de sonbahar-kış defilesinde sehpayı eteğe çevirdiği koleksiyonuyla moda tarihinde kendine yer edinmişti.
Kendisi artık bu sehpa etekten hiç söz etmek istemese de hâlâ tüm tasarımlarında transformasyon öne çıkıyor.
Hayatımızı güzelleştiren en önemli kurumların başında gelen İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) 2022’de tam 50. yılını kutluyor.
Her şey Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın İstanbul için kurduğu bir festival hayalinin somutlaşmasıyla 1972’de başladı.
Bir İstanbul Festivali’nden 50 yılda güncel ve klasik müzik, sinema, sahne sanatları, güncel sanat ve tasarım alanlarında düzenlediği binlerce etkinlikte on iki milyonu aşkın izleyiciyi ağırlayan bir kuruma dönüştü.
Türkiye’de festival ve bienal olgusunun yerleşmesine, benimsenmesine katkıda bulundu.
Dünyanın önemli sanatçı ve topluluklarını İstanbul’da ağırladı, yurt dışında Türkiye’nin sanatsal üretimini yansıtan etkinlikler düzenledi.
Kültür-sanat aracılığıyla Türkiye’nin uluslararası bağlarının güçlenmesinde önemli rol oynadı.
Ödüller ve yapım desteklerinin yanı sıra verdiği eser siparişleriyle sanatı ve sanatçıları destekledi.
70 yıl tahtta kalan, son nefesine kadar görevinin başında olan Kraliçe II. Elizabeth’in 96 yaşında hayatını kaybetmesiyle tarihte bir dönem kapandı.
Sadece Birleşik Krallık’ta değil, tüm dünyada bir devir kapandı. Kraliçe II. Elizabeth’in ölümüyle. 26 yaşında Kraliçe ilan edildiğinde yaptığı ilk konuşmada ömür boyu görevinin başında olacağını söylerken bilemezdi Kraliçe II. Elizabeth, gerçekten de bunu başaracağını. Tam 70 yıl tahtta kaldı, 96 yaşında son nefesini verene kadar görevinin başındaydı. Hatta ölümünden 2 gün önce Başbakan Boris Johnson’ın istifasını kabul etti ve yeni Başbakan Liz Truss’ın görevine başlamasını onayladı. İşte gördüğümüz son fotoğrafı da Liz Truss’ı tebrik eden fotoğrafıydı. İlk başbakanı Winston Churchill olan Kraliçe’nin 15’inci başbakanıydı Liz Truss, Margaret Thatcher ve Theresa May’den sonra üçüncü kadın başbakanıydı.
Platin Jübile
Çok değil, tam 3 ay önce Kraliçe Elizabeth II’nin Birleşik
‘The Crown’ dizisini izleyenler bilir, Kraliçe II. Elizabeth, iletişim gurularını cebinden çıkaracak kadar başarılıydı. Tahtta bu kadar uzun kalmasına rağmen zamanın ruhuna her zaman hâkimdi. Zaten halk tarafından yıllarca sevilmek de zamanın ruhunu iyi okumaktan geçiyor.
Ancak iyi okuyabilen ayakta kalıyor.
Zamanın gerisinde kalmamak için kim olursanız olun, İngiliz Kraliyet Ailesi de olsanız, çağın gereklerine göre tüm kuralları esnetmek gerekiyor.
70 yılda 15 başbakan
Kraliçe II. Elizabeth, 64 yıl boyunca tahtta kalan Kraliçe Victoria’yı geride bırakarak en uzun süre tahtta kalan İngiliz hükümdarı oldu.
Tahtta bulunduğu 70 yıl boyunca Kraliçe II. Elizabeth’e 15 başbakan hizmet etti. Winston Churchill’den ‘Demir Leydi’ lakaplı Margaret Thatcher’a kadar farklı başbakanlarla farklı zorlu ilişkileri başarıyla yönetti. Peki, ama sırasıyla hangi Başbakanlar?
Winston Churchill, Anthony Eden, Harold Macmillan, Alec Douglas-Home/Ev, Harold Wilson, Edward Heath, James Callaghan, Margaret Thatcher, John Mayor, Tony Blair,
Tam üç yıl önce bu zamanlarda İstanbul’un önde gelen koleksiyonerleri, sanatçıları, sanat galerisi sahipleri ile yerli ve yabancı basından isimlerle Söğütlüçeşme hızlı tren istasyonunda buluşmuş, hep birlikte Eskişehir’e gitmiştik.
Odunpazarı Modern Müze’nin (OMM) açılışı için.
Bu sayede hem Eskişehir’i hem de UNESCO Dünya Kültür Mirası geçici listesinde yer alan Odunpazarı evlerini de görme şansımız olmuştu.
OMM, Avrupa Müzecilik Ödülleri ve 18. Uluslararası Müzecilik ve Kültürel Miras Ödülleri gibi birçok ödüle layık görüldü, sanat dünyasının en prestijli yayınlarından ARTnews tarafından ‘Son 100 Yılın En İyi 25 Müze Binası’ arasına seçildi.
Tabii hiçbir şey tesadüf eseri olmuyor.
Bu başarı, müzenin kurucusu, koleksiyoner Erol Tabanca’nın vizyonu ve Kengo Kuma gibi uluslararası başarılara sahip, çok değerli bir mimarla çalışmasının sonucu.
Kengo Kuma gibi usta bir mimarın Eskişehir’de bir proje yapmış olması önemli.
B&