Geçen bir ay içinde okuyucularına merhaba diyen iki kıymetli kitap var. Biri İzmir tarihine yaptığı katkıyla, diğeri de tarihi ve kültürel zenginliklerimizin turizme nasıl dönüştürüleceği konusunda ortaya koyduğu çözümlerle anlatılmaya değer.
‘Sadıkbey Yalıların Dili Olsa’
Bülent Şenocak’ın kaleme aldığı ‘Sadıkbey Yalıların Dili Olsa’ tam 640 sayfalık kocaman bir kitap. Cumhuriyet döneminden sonraki süreçte bölgede yaşayan aileleri anlatmış Şenocak. Uşakizadeler, Tatışlar, Maydalar, Kardıçalılar, Tatariler, Külahçıoğulları, Şenocaklar, Yemişçiler, Kazmirciler, Tahtakıranlar ve daha pek çok İzmirli tanınmış aile, Sadıkbey semtinin sakinleriymiş.
Bülent Şenocak kitabını, “Cumhuriyet’ten önce Türkler ve Yahudiler yaşamlarını Kemeraltı civarında sürdürüyorlardı. Cumhuriyet’ten sonra, İzmir’in yeni burjuva sınıfını oluşturan bazı doktorlar, avukatlar, tüccarlar ve üst düzey bürokratlar, Karantina ile Güzelyalı arasındaki kıyı şeridi üstünde,
Bugün tarihi değil de o tarihin bir parçası olan muhteşem mekanlarından biriyle bir şehri güzelleştirmek için yapılabilecek şeylere dair muhteşem bir örneği anlatayım size…
İş insanı Ali Rıza Çelik, bir arada yaşama kültürüne katkı koymak amacıyla arkadaşı Prof. Dr. Ferhat Kentel’in koordinasyonundaki bir avuç insanla birlikte kısa adı BAYETAV olan Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nı kurmuş.
Bornova’da satın aldığı Fernand Pagy Köşkü’nü de sosyal ve kültürel etkinliklerde kullanması için vakfın hizmetine sunmuş Ali Rıza Çelik.
Hemen kolları sıvamışlar ve bugüne kadar toplumsal barış, ekoloji, eğitim ve daha pek çok konuda çok sayıda panel ve söyleşi organize etmişler.
Son olarak 19 Nisan tarihinde başlayıp 23 Nisan tarihinde son bulması planlanan bir organizasyonla çok güzel bir etkinliğe daha imza attı BAYETAV…
“Planlanan” diyorum çünkü yoğun ilgi nedeniyle 4 gün daha uzatıldı. Organizasyon çerçevesinde atölye çalışmaları,
Batı, tarih boyunca bir masallar diyarı gözüyle görmüş Doğu’yu.
“Batı’nın en doğusu, Doğu’nun en batısı” olarak gördükleri İzmir de o masallar diyarına açılan en yakın kapı olmuş.
Özellikle Levanten dünyanın Anadolu’nun zenginliklerini keşfettiği 1600’lü yılların sonlarından itibaren İzmir, seyyahların, edebiyatçıların, tarihçilerin ve çok sayıda aristokratın komşu kapısı olmuş.
O aristokratlardan ikisi ilginç, çünkü İzmir’e ressamlarıyla birlikte gelmişler...
Bunlardan birincisi, 1850 yılında İzmir’e gelen Avusturya Veliaht Prensi Ferdinand Maximilian Joseph Maria von Österreich... Maximilian’ın bazı notları belge niteliğinde.
Daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. Adına “döner” dememiş ama bir sokak yemeği olarak ayrıntısıyla tarif etmiş.
Günlüğünün bir başka sayfasında da Karşıyaka’nın o zamanlardaki adı olan Kordelyo’nun Aslan Yürekli Richard’ın anısına “Coeur de Lion”dan geldiğinden söz etmiş. Buradan anlıyoruz ki, Kordelyo isminin
Son derece başarılı bir öğrenciydi Henry... 1906 yılında İngiltere kraliyet bursuyla aristokratların okulu olan Eton Koleji’nden, 1910’da Trinity Kolej’den mezun oldu. Fizik alanında araştırmalar yapmak üzere Manchester Üniversitesi’nde, nükleer fiziğin babası olarak bilinen Nobel ödüllü profesör Rutherford’la birlikte çalışmaya başladı. Evrim Teorisi’nin sahibi Charles Darwin’in torunu Charles Galton Darwin de bir diğer çalışma arkadaşıydı. Henry, 4 yıl boyunca başarılı çalışmaların altına imza attı, ama 1. Dünya Savaşı başlamıştı...
Ağustos 1914’te İngiliz parlamentosunun genç insanlara askere yazılmaları için yaptığı çağrı üzerine, gönüllü olarak orduya katılmaya karar verdi. Rutherford ve arkadaşları, onu orduya katılmaktan vazgeçirmek için çok uğraştı, ancak çabaları sonuç vermedi. Henry artık İngiliz ordusunda 13. Piyade Tümeni’nin 38. Tugay’ında teğmen rütbesinde bir haberleşme subayıydı. Bir süre askeri eğitim aldıktan sonra, Henry’nin bulunduğu birlik
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği, 1 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, elektrik üretimi için yürütülen madencilik faaliyetleri çerçevesinde eğer gerekirse zeytin ağaçları yerinden edilip başka yere taşınabilecek ya da önce yok edilip madencilik faaliyeti bittikten sonra oraya yenileri dikilecek.
Ne diyelim şimdi buna?
En iyisi, önceki yazılarımdan birinde kısaca anlattığım bir hikâyeyi bir kez daha hatırlatalım.
9 Mart 1956 tarihinde Ege Üniversitesi’nin resmi açılış töreni için Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes de Bornova’daydı. Galvanizli sac barakalar ve derme çatma da olsa o güne yetiştirilen birkaç bina gezildi. Açılış yapıldı.
Son bir iş daha kalmıştı. O günün anısına bir de zeytin fidanı dikildi.
İşte o zeytin fidanının hikâyesi bu...
Ege Üniversitesi’yle birlikte zeytin fidanı da büyüyordu. Aradan 4 yıldan biraz daha fazla zaman geçmiş, artık minik
Daha önce de bu köşede Bornova Gençlik Kulübü (şimdiki adıyla Bornovaspor) ile ilgili bir yazı yazmıştım.
İzmir’in spor tarihi ile ilgili yaptığı araştırmalarla başarılı çalışmaların altına imza atan değerli tarih araştırmacısı kardeşim Bedri Cumhur Doğu gazete arşivlerinden çıkardığı yeni belgelerle Yeni adı Bornovaspor olan Bornova Gençlik Kulübü’nün yüz yıllık tarihine ışık tutmuş.
Ortaya çıkan belgelerden biri, 6 Ağustos 1924 tarihli Sadayı Hak gazetesinde, “Umum Spor Kulüplerine” başlığıyla yayınlanan 8 Ağustos 1924 tarihinde Bornova Kars Mektebi’nde yapılacak olan açılışın daveti idi. Açılışın gerçekleştiğine dair haber de 10 Ağustos 1924 tarihli gazetelerde yayınlanmış.
Haber şöyle; “Bornova Gençler Birliği’nin küşad (açılış) merasimi cuma günü saat beşte(17:00) icra edilmiştir. Merasimde Emin Paşa, Mahmud Esad, Umur-u Hukukiye (Hukuk İşleri) Müdürü, Maarif (günümüzde Milli Eğitim) Müdürü Ahmed Naili, Polis Müdürü Rıfat bey efendilerle daha bir
İzmir basını, ulusal basın tarihimizin temel taşlarından biridir.
1821’de İzmir’de yayın hayatına başlayan Le Spectateur Oriental adlı Fransızca gazeteden bu yana tam 201 yıl geçmiş. Bu 201 yıllık süreç içinde tam 61 yıldan bu yana Bornova’da tevazuyla, ama aynı zamanda azimle ayakta kalmayı başaran bir gazete var: Yeşil Bornova gazetesi...
Ege Üniversitesi matbaasında çalışan ve Bornova’da matbaacılık yapan merhum Teoman Sındır’ın (Eski Bornova Belediye Baskanı ve Milletvekili Kamil Okyay Sındır’ın babası) kurduğu Yeşil Bornova gazetesi, ilk kez 11 Aralık 1961 tarihinde 4 sayfa olarak Bornovalılarla buluştu. Eski adı Ceylan Sokak olan, şimdiki 555 Sokak’ta Cafer Arıcan’dan kiralanan küçücük bir dükkânda Teoman Sındır’la başlayan gazetenin macerası, yaklaşık 1 yıl sonra Bornova’nın tanınmış esnafından zahireci Mehmet Hepşen’in ortak olarak katılımıyla güçlenerek devam etti... Hepşen, Yeni Asır’da sermürettip (başdizgici) olarak çalışırken, gözlerinden rahatsızlanınca gazeteyi bırakıp Bornova’da zahireciliğe
'Taş top’ derdik çocukluğumuzda biz golf topuna.
Çocukluğumuzun boyu, Bornova Golf Kulübü’nün şaşaalı günlerine yetişemediyse de, o günlerde kaybolan ve yıllar sonra çalı diplerinde bulduğumuz golf toplarıyla çok oyunlar oynadık. Kimisi bozulurdu. Onların da kabuk kısmını çıkarıp içindeki halka lastiğe benzeyen ve yumak şeklinde sıkıca sarılmış, onlarca metre uzunluğundaki incecik lastiklerle “cizop” oynardık. “Cizop” dediğimiz şey de golf topundan çıkardığımız lastikleri baş parmağımızla işaret parmağımıza bağlayarak sapan yapıp mandalina kabuklarını birbirimize atmaktan başka bir şey değildi.
1960’lı yıllardan daha önce doğan Bornovalılar için ise Bornova Golf Kulübü, kurulduğu 1905 yılından faaliyetini sonlandırdığı 1970 yılına kadar sosyal hayatın bir parçası ve bir hatıralar külliyatıdır. Levantenler golf oynarken Bornova’nın gençleri de golf çantalarını taşır, harçlıktan öte, hatırı sayılır paralar kazanırlardı. Doğal olarak iyice ustalaşmışlardı da golf oyununda. O taşıyıcı gençler arasında