Son derece başarılı bir öğrenciydi Henry... 1906 yılında İngiltere kraliyet bursuyla aristokratların okulu olan Eton Koleji’nden, 1910’da Trinity Kolej’den mezun oldu. Fizik alanında araştırmalar yapmak üzere Manchester Üniversitesi’nde, nükleer fiziğin babası olarak bilinen Nobel ödüllü profesör Rutherford’la birlikte çalışmaya başladı. Evrim Teorisi’nin sahibi Charles Darwin’in torunu Charles Galton Darwin de bir diğer çalışma arkadaşıydı. Henry, 4 yıl boyunca başarılı çalışmaların altına imza attı, ama 1. Dünya Savaşı başlamıştı...
Ağustos 1914’te İngiliz parlamentosunun genç insanlara askere yazılmaları için yaptığı çağrı üzerine, gönüllü olarak orduya katılmaya karar verdi. Rutherford ve arkadaşları, onu orduya katılmaktan vazgeçirmek için çok uğraştı, ancak çabaları sonuç vermedi. Henry artık İngiliz ordusunda 13. Piyade Tümeni’nin 38. Tugay’ında teğmen rütbesinde bir haberleşme subayıydı. Bir süre askeri eğitim aldıktan sonra, Henry’nin bulunduğu birlik cepheye hareket için emir aldı. 15 Haziran 1915’te birliğiyle birlikte yola çıktı. İstikamet Gelibolu’ydu...
Önce İskenderiye’ye uğradılar, Temmuz ayının başında da Çanakkale’ye ulaştılar. Birliğiyle bir süre deniz kıyısında, cephe gerisinde kalan Henry, bu süre içinde annesine yazdığı mektuplarla meşguldü. Henry, mektuplarında en çok sinekler ve vücudunun her yerine yapışan kumdan şikâyet etmekteydi. Prof. Dr. Miral Dizdaroğlu’nun 12 Eylül 2013 tarihli Gelibolu Rüzgârı dergisinde yayımlanan makalesinden öğreniyoruz ki, 4 Ağustos 1915 tarihli mektubunda Henry yaşadığı güçlükleri ve isteklerini annesine, “Yine yer değiştiriyoruz. Her hafta küçük bir tablet sabun gönder. Bir tıraş bıçağı aldım, fakat bir tane daha istiyorum (benimkini bir asker çaldı) ve de küçük bir fırça... Başım için yeşil bir sivrisinek ağı istiyorum. Sinekler uykuyu imkânsız yapıyorlar... Mektuplar ve paketler kayıtlı olduğu zaman daha çabuk geliyor... Bize günde bir galon su verileceğini duydum. Çok fazla değil...” cümleleriyle anlatmış. Bu, Henry’nin annesine yazdığı son mektup oldu.
Teğmen Henry ve birliği, 6 Ağustos günü harekete geçti. Hedefleri, Conkbayırı ve Kocaçimentepe arasındaki “Hill Q” dedikleri tepeydi. Conkbayırı’na çıkmak için büyük çaba harcadılar, ama ancak 9 Ağustos sabaha karşı Conkbayırı’nın çok yakınındaki “The Farm” adını verdikleri yere varabildiler.
Aynı gün Albay Mustafa Kemal de yapacağı taarruzun keşif çalışması için yanındaki küçük bir subay grubuyla birlikte Teğmen Henry ve birliğinin sadece 400 metre ilerisindeki Conkbayırı’ndaydı. Albay Mustafa Kemal, 10 Ağustos günü sabaha karşı saat 4.30’da birliğinin önüne geçti ve taarruz emrini verdi. Süngü takmış askerler hep birden fırlayarak İngiliz siperlerine atıldı ve ilk hattaki İngiliz askerlerinin tümünü yok etti. Albay Mustafa Kemal ve birliği, Conbayırı’ndan aşağıya doğru hızla ilerlemeye devam ederek İngilizlerin “The Farm” olarak adlandırdıkları bölgeye ulaştıklarında, Teğmen Henry’nin de aralarında olduğu 38. İngiliz Tugayı’yla karşı karşıya geldi. Göğüs göğüse bir mücadele başlamıştı... Henry de komuta ettiği 26 askeriyle beraber bu çarpışmanın tam ortasındaydı. Bir yandan telefonla yerlerini bildirip yardım istemeye, bir yandan da gelen emirleri iletmeye çalışıyordu, ancak mesajını iletemeden saat 10’a doğru başından vuruldu ve orada yaşamını yitirdi.
Dünyanın bir köşesinden gelip bir başkasının vatanı olan toprakları işgal etmeyi kendi aklınca vatanperverlik sayarak gönüllü olan Teğmen Henry, Çanakkale’de tarih oldu.
Gerçekten tarih oldu, çünkü bütün dünya Teğmen Henry’yi “Periyodik Tablo” olarak bildiğimiz, elementler tablosunu proton numaralarına göre yeniden düzenleyen ve günümüzde kullanılan haline getiren İngiliz bilim insanı Henry Moseley olarak kimya derslerinde anmaya devam ediyor.
Çanakkale’de ne işin vardı Henry Moseley... 27 yaşında yok olup gittin. Yaşasaydın, kim bilir ne büyük bilimsel başarıların altında imzan olacaktı.