Vittorio Pisani...
Eminim, bu ismi duyanlarımız vardır. Ama duymayanlarımızın çoğunlukta olduğunu tahmin ediyorum. Soyadına bakılacak olursa, yazımızın konusu Vittorio Pisani’nin köklerinin İtalya’nın Pisa kentinden olduğunu söyleyebiliyoruz.
Peki, kimdir Vittorio Pisani?
Vittorio Pisani, arka fonda Saat Kulesi ve Sarıkışla’nın göründüğü, önde ise Yunan işgalinin ilk gününde gazeteci Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşunun hemen ardından Yunan askerinin İzmirlilere zulmünü tasvir eden, Konak Meydanı tablosunun ve İzmir Limanı’na yanaşmış Patris zırhlısı, insanları öldüren askerler ve onları kutsayan İzmir Metropoliti Hrisostomos’un görüntüsünün resmedildiği Pasaport Rıhtımı tablosunun ressamıdır.
İtalyan bir baba ve Yunan bir annenin oğlu olarak 1899’da Korfu Adası’nda doğan ressam Pisani, babasının İtalyan hükümeti tarafından finanse edilen İzmir Güzel Sanatlar Okulu Müdürlüğü’ne tayin edilmesiyle, 1906 yılında İzmir’e geldi. İzmir’de Yunan işgalinin yaşandığı 1919 yılında 20 yaşında olan Pisani, işgalin başlamasının ardından yaklaşık bir ay kadar kısa bir süre sonra İzmir’den ayrılmasına rağmen işgalin en alevli ilk günlerinde kendi gözleriyle gördüğü ve yaşadığı zulüm dolu
Sahil yolu üzerinden Konak’tan Karataş’a doğru giderken yolun sol tarafından sizi selamlayan tarihi İzmir Devlet Tiyatrosu binasını bilirsiniz. Bu muhteşem görünümlü bina bir önceki dönemde İzmir Halk Evi, daha önceki yıllarda da İzmir Türk Ocağı olarak İzmir tarihinde önemli yer tuttu. İzmir Türk Ocağı 1912 yılında kurulmuş olsa da özellikle kurtuluştan sonraki yıllarda İzmir sosyal hayatının en önemli merkezlerinden biri durumundaydı. Köylere kadar uzanan eğitim yardımı ve sağlık yardımı gibi çalışmaların yanı sıra İzmir’deki kültürel ve sanatsal aktivitelerin pek çoğunda İzmir Türk Ocağı başroldeydi.
88 yıl önce, ne yazık ki tarihimizin acı bir sayfası olan Menemen olayının yaşandığı günlerde de İzmir Türk Ocağı İzmirlilerin olaya gösterdiği tepkinin odak noktasındaydı.
Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Günver Güneş Hoca “Türk Devrimi ve İzmir Türk Ocağı” başlıklı makalesinde Kubilay ve iki bekçinin katledildiği haberi İzmir’e ulaştığı gün yaşananları “Türk İnkılabı’nın temel direklerinden ve Türkiye’nin en çağdaş kentlerinden İzmir’e çok yakın bir yerde böyle bir olayın çıkabilmesini kimse içine sindiremedi. Asteğmen Kubilay’ın Türk Ocağı üyesi olması
Bahis konusu İzmir futbol tarihi olduğunda hepimiz biliriz ki mevzu genellikle Göztepe, Karşıyaka, Altay ve Altınordu etrafında döner. Mevzunun bu takımlarla çerçevelenmesi haksız da değildir elbette ama İzmir futbol tarihinde önemli yere sahip başka kulüpler de vardır. 1923’de kurulan İzmirspor ve 1928’de kurulan Bucaspor vardır mesela. Bir de Bornova Gençlerbirliği vardır ki ondan pek bahsedilmez bile. Günümüzde Bornovaspor adıyla yoluna devam eden bu kulübü anlatalım bugün.
Köşemizin adı “Tarih Notları” ama Bornovaspor’un tarihi kadar bugünü de anlatılmaya değer olduğu için bugününden de bahsedelim.
Bornova’da Cumhuriyet döneminde sporun gelişmesini sağlayan kulüp Bornova Gençlerbirliği’dir. 1924 yılında Bornova Gençlerbirliği adıyla Atatürk’ün hocalarından Nezir Bey tarafından kurulmuş ancak resmi tescili 1927 yılında yapılmıştır. Bornova’nın Türkler tarafından kurulan ilk futbol kulübü Bornova Gençlerbirliği’dir. Nezir Bey başkanlığında o dönemin Belediye Reisi Fehmi (Yeğin) Bey de idare heyetindedir. (Anadolu Gazetesi 28 Nisan 1931)
Bornovaspor o dönemde basında da yer alan İzmir’in başarılı bir kulübüdür.
Şubat 1935’de diğer bir İzmir takımı olan Hilal’le yapılan iki
İzmir, bulunduğu coğrafi konum nedeniyle tarih boyunca hep bölgenin gözde kenti durumundaydı. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’yla yapılan kapitülasyon anlaşmaları neticesinde Anadolu’nun inciri, üzümü, pamuğu, tütünü ve madenleri, İzmir üzerinden Avrupa’ya akıyordu. Batı’nın gözünde İzmir ‘Şarkın Kraliçesi’ olarak tanınıyordu. Sadece Avrupalı tüccarlar ve işadamları değil, bitmek bilmeyen araştırma ve doğu kültürünü tanıma merakı yüzünden Avrupalı edebiyatçılar, tarihçiler ve bilim insanları da o yıllarda İzmir’i komşu kapısı yapmışlardı.
18. ve 19. yüzyıllar ile 1900’lü yılların başlarındaki İzmir, Avrupalı aristokratların da uğrak yeriydi. Bu aristokratlardan biri de 1850 yılında İzmir’e gelen, Avusturya Macaristan İmparatoru Franz Joseph’in kardeşi Arşidük Ferdinand Maximilian’dır.
İzmir seyahati, henüz 18 yaşında olan Maximilian’ın ilk uzun yolculuğudur. Bavyera Prensesi olan kız kardeşi, doktoru ve Ressam Peter Johan Nepomuk Geiger ile birlikte İzmir’e gelen Maximilian, seyahatinin hemen her anını günlüğüne kaydetmiş ve 1850’nin İzmir’ini bugüne taşımıştır.
İzmir’i ‘Şarkın Kraliçesi’ olarak tanımlayan Maximilian günlüğünde İzmir çarşısı (Büyük ihtimalle Kemeraltı), dönemin İzmir
Nazizmin Almanya’nın üzerine bir kâbus gibi çöktüğü 1930’lu yılları düşünün. 1932 sonbaharında yapılan seçimleri, Adolf Hitler başkanlığındaki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi kazanmış, Hitler 30 Ocak 1933’te başbakan olmuştu. Yahudi kökenli Alman vatandaşları için eziyet dolu günler başlamıştı. Aslında Yahudi karşıtı hareket bu tarihten daha önceleri de vardı ama Nazilerin iktidara gelmeleriyle birlikte Yahudiler üzerindeki baskı iyice ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine birçok Yahudi ülkeyi terk etmeye başladı.
Albert Einstein’ın Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’na 40 kadar profesörün kurtarılıp Türkiye’ye kabul edilmesi amacıyla yazdığı mektup da o günlerde yaşananların neticesidir.
Moskova’yla olan ilişkileri nedeniyle Naziler tarafından dışlanan, 1880 Prusya Konigsberg doğumlu Mimar Bruno Taut da 1933 yılında yaşadığı sıkıntılar nedeniyle Almanya’dan ayrılanlar arasındaydı. Önce Japonya’ya gitti. Japon Uluslararası Mimarlar Birliği’nin şeref üyesi oldu. Osaka’da ve Tokyo’da çalışmalar yaptı.
Bruno Taut, 3 yıllık Japonya macerasının ardından 1936 yılında aldığı çağrıya uyarak Türkiye’ye geldi. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde yöneticilik ve Ankara’da Milli Eğitim
1899 yılında birdenbire James La Fontaine diye bir adam çıkmış, İstanbul’daki Levantenlere futbolu sevdirmiş. Kadıköy ve Moda futbol kulüplerini kuran La Fontaine, 1904’te İstanbul Futbol Ligi’nin oluşmasına önderlik etmiş, papazın çayırında turnuvalar düzenlemiş, kulüp idareciliği yapmış, hakemlik yapmış, vesaire vesaire...
İstisnalar var ama sanki hiç öncesi yokmuş ve her şey İstanbul’da başlamış gibi internet sitelerinde, gazete sayfalarında Türkiye’nin futbol tarihi büyük bir ekseriyetle böyle anlatılırdı.
Ama işin aslı öyle değildi. James La Fontaine, İstanbul’a gelmeden önce de Türkiye’de futbolun ilk oynandığı yer olan Bornova’nın ve İzmir futbolunun lider ismiydi. Türkiye’de resmi nizamnameye sahip ilk futbol kulübü olan Bournabat Football&Rugby Club’ın kurucusudur James La Fontaine. Onun kurduğu İzmir Ligi, 1922 yılına kadar devam etmiştir.
Önce İzmir’de oynandı
Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Günver Güneş Hoca, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla İzmir’de Futbol’ başlıklı makalesinde, bakın konuya nasıl değinmiş:
“İzmir’de 1880’li yıllarda İngiliz aileler arasında futbol bir eğlence unsuru haline gelmişken, İstanbul’da
Genç nesil hatırlar mı bilmem ama orta yaşlara yakın olanların hatırlayacağını tahmin ettiğim bir slogan vardı radyo ve televizyonlarımızda: “Yok aslında birbirimizden farkımız. Ama biz Osmanlı Bankası’yız.” 1800’lü yılların ikinci yarısına, 20. yüzyılın tamamına tanık olan ancak nefesi 2000’li yıllara yetemeyen Osmanlı Bankası. Ottoman Bank, Britanyalı girişimciler Peter Pasquali ve Stephen Sleigh tarafından, Kraliçe Victoria’nın 24 Mayıs 1856 tarihli fermanıyla İstanbul’da kurulur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişmekte olan ticari bankacılık alanına girmeyi hedefleyen banka, Galata’daki Saint Pierre Han’da yaklaşık 20 memurla hizmete başlar. Sultan Abdülaziz’in 4 Şubat 1863 tarihli fermanıyla Bank-ı Osmanî-i Şahane adını alarak devlet bankası görevini üstlenir. Yıllar içerisinde şube ağı, Libya’da Tripoli ve Bingazi, Hicaz’da Hudeyde ve Irak’ın güneyinde Basra’ya kadar tüm Osmanlı coğrafyasına yayılır.
Bu yayılma süreci içinde İzmir’de de bir şubesi açılmıştır Osmanlı Bankası’nın. Bilinen ilk yeri, eldeki fotoğraflardan tespit ettiğimiz kadarıyla günümüzde Cumhuriyet Bulvarı (İkinci Kordon) üzerinde bulunan SGK İzmir Bölge Müdürlüğü’nün yakınlarıdır. Osmanlı Bankası İzmir Şubesi,
11 Kasım 1918’de, Fransa’nın başkenti Paris’in biraz kuzeyindeki Compiegne Ormanı’nda çıkmaz bir tren yoluna yerleştirilen Orient Expres’in 2419 numaralı vagonunda, İtilaf Devletleri ile Almanya arasında imzalanan Rethondes Antlaşması’yla I. Dünya Savaşı son buldu. Bu tarihten önceki süreçte de Bulgaristan’la 29 Eylül 1918’de Selanik Ateşkes Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’yla 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’yla 3 Kasım 1918’de Villa Giusti Antlaşması imzalanarak diğer ittifak devletleriyle de savaşın son noktası konulmuştu.
Televizyonlarda izlemişsinizdir. Paris’te, I. Dünya Savaşı’nı sonlandıran ateşkesten 100 yıl sonra, kutlama ve savaşta hayatını kaybedenleri anma töreni düzenlendi. Dünya liderlerinin katıldığı tören, kentin göbeğindeki Arc de Triomphe’un (Zafer Takı) tam altında yapıldı.
Liderler, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron öncülüğünde yağmurlu havada ellerinde şemsiye, Champs-Elysees’den yürüyerek Zafer Takı’nın olduğu yere geldi. 11. ayın, 11. günü, saatler 11’i gösterirken Arc de Triomphe’un altında, dünya liderlerinin huzurunda çanlar bir kez daha çaldı, silahlar sustu ve tam yüz yıl önceki 11 Kasım yeniden