Demokrasi ve insan hakları sözlerindeki içeriğin ülkeler arası boyutta bu kadar deforme edildiğini hayatım boyunca hiç görmedim desem yeridir.
Yunanistan sınırında mültecilerin yaşadığı insani dramdan söz ediyorum.
Patlatılan botlar, gaz bombaları, öldürülen insanlar, ceplerinden paraları alınarak yarı çıplak halde geri gönderilenler, kaybolan çocuklar vs.
Kısacası, lafa geldiğinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi havarisi kesilen Avrupa Birliği ve komşumuz Yunanistan, ne yazık ki bu konuda hiç iyi bir sınav veremiyor.
Ne çabuk unutulmuştu oysa...
1941 yılında İtalya ve Almanya, Yunanistan’ı işgal etmişti ve on binlerce Yunan, deniz yoluyla ya da Türkiye üzerinden Orta Doğu’daki kamplara kaçmak amacıyla aynı mücadeleyi yaşamıştı.
BBC, II. Dünya Savaşı’nda yaşanan bu tersine göçü gündeme almış, röportajlar yapmış ve haberleştirmiş.
Yazılanlardan anladığımız kadarıyla görüyoruz ki, Yunan hükümetinin bugünkü göçmenlere yaptıklarını, o yıllarda Yunan m&u
Ocak ayının ortalarında Marmara Üniversitesi mezunu olan Türk bilim insanı Prof. Dr. Betül Kaçar’ın, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) evrende yaşamın izlerini araştırmak için oluşturduğu ekibe kabul edildiğine dair gazete ve televizyonlarda yayımlanan haberleri hatırlayacaksınızdır diye düşünüyorum. Hatırlamıyorsanız da rahat olun. Gündemin neredeyse her saat başı değiştiği bir coğrafyada bu normaldir.
Prof. Dr. Betül Kaçar Hoca’nın başarısı çok büyük. Ama, bu büyük başarıdan 51 sene önce de yine bir kadın Türk bilim insanı Prof. Dr. Dilhan Eryurt, aynı gururu bu memlekete yaşatmıştı.
Dilhan Eryurt’un başarı hikâyesi, 1940’ların başında İstanbul Üniversitesi Matematik ve Astronomi Bölümü’ne girişiyle başladı. 1946 yılında mezun oldu ve ardından Ankara Üniversitesi’nde astronomi bölümü açmak üzere görevlendirilen ekipte yer aldı. Michigan Üniversitesi’ndeki lisansüstü çalışmalarından sonra 1953’te Ankara Üniversitesi Astrofizik
Geniş kitlelere ulaşan yayın organlarında yazıyorsanız doğal olarak okuyucu ile olan etkileşiminiz de aynı oranda fazla oluyor. Bu etkileşim çok büyük oranda olumlu yönde ama bazen de olumsuz eleştiri şeklinde gelişebiliyor. Yazınız alkışlanınca tabii ki mutlu oluyorsunuz. Ama fark ettim ki olumsuz yönde eleştiri aldığım yazılarda iki farklı yönden daha kârlıyım. Birincisi, eğer yazınızda yanlış bir yer varsa okuyucunuzun uyarısı sayesinde konuyu bir kez daha ve daha dikkatli inceliyorsunuz ve doğruyu öğreniyorsunuz, ikincisi ise yazınızın dikkate alındığını ve gerçekten okunduğunuzu hissediyorsunuz.
Geçtiğimiz hafta “Aynı soy ağacının meyveleri” başlıklı yazım yayınlandıktan sonra benzer bir olay yaşadım.
Bir okurum, geçen haftaki yazımın baş kahramanı olan Hemşire Henrietta Le Mesurier ile İstanbul’da ölen James Edward Le Mesurier’in akrabalığının olmadığını sadece büyük bir rastlantı eseri isim benzerliği olduğunu bana söyledi. Kendisi Le Mesurier Ailesi hakkında bilgi sahibiymiş. Bu konuda bizi uyaran okurumuza teşekkür ederiz.
Bu müthiş isim benzerliği bizi
Emperyalist gözler hiç eksilmemiş bu topraklardan. Önceki yazılarımda bazılarını anlatmıştım size.
Demiryolu mühendisi olarak gelip Bergama Sunağı’nı kaçıran Carl Humann, onun oğlu, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesine sebep olan Hans Humann ve Knidos Aslanı’nı İngiltere’ye kaçıran Thomas Newton, benim yazdıklarımdan birkaçı...
Kırım Savaşı yaralılarına yardım etmek amacıyla 1855’te İzmir’e gelen hemşire Henrietta Le Mesurier de yukarıda saydıklarımdan pek farklı değil.
Prof. Dr. Semra Daşçı, Sanat Tarihi dergisinin Nisan 2011 sayısında yayımlanan ‘İzmir’e Gelen Kadın Gezginler’ başlıklı makalesinde yer vermiş Henrietta Hemşire’ye.
Akhisar ve Elazığ’da art arda yaşadıklarımızdan sonra bir kez daha irkildik ve doğal olarak yeniden depremlerle yatıp depremlerle kalkmaya başladık. İzmirliler olarak haksız sayılmayız, çünkü İzmir ve çevresi tam bir deprem bölgesi. Jeofizikçilerin söylemiyle “Muhteşem bir sismolojik alan”... Kayıtlar var, tarih boyunca da öyle olmuş.
Doç. Dr. Melih Tınal Hoca’nın bu konuda detaylı bir makalesi var. Başlığı ‘19. Yüzyıl İzmir Depremleri’ olsa da ilk yüzyıldan bu yana İzmir’de meydana gelen depremlerden de bahsetmiş. Hadi bir göz atalım...
MS 17: Tarihçi Takitus İzmir, Efes, Aydın, Manisa, Alaşehir ve Sart’ta etkili olduğundan söz eder.
MS 178: Birçok insanın hayatını kaybettiği ve agora ile tiyatronun yıkıldığı, kayıtlarda yer almış.
Çerkez Ethem, Hollandalı Levanten Baron von Heemstra’nın çiftliğine göz koymuş, dönemin İzmir Valisi Rahmi Bey buna engel olunca Çerkez Ethem intikam kararı almıştı. 12 Şubat 1919’de, Vali Rahmi Bey’in oğlu 8 yaşındaki Alp’i Bornova’dan kaçırdı ve 53 bin reşat altını fidye istedi.
Rahmi Bey’in fidyeyi bulmaktan başka çaresi yoktu, ama Bekirağa zindanında tutuklu olması sebebiyle yapabileceği bir şey de yoktu... Çare olarak akrabaları ve arkadaşlarını İzmir’e gönderdi ve nesi var, nesi yoksa sattırdı...
Vali Bey, nesi var nesi yoksa sattırmıştı; ama toplanan para, 53 bin lira fidyenin yanında komik bir miktardı... Bunun üzerine, İzmir’de büyük bir kampanya başlatıldı... Hemen sokak başlarına yardım sandıkları kuruldu. İzmirliler, çok sevdikleri Vali Rahmi Bey’in oğlunu kurtarmak için tekvücut olmuşlardı, ama fidye miktarı öyle büyüktü ki, toplanan para istenen miktarın ancak üçte biri kadardı... Geri kalan meblağı ise Rahmi Bey’in Alanyalızade Mahmut ve Nazmi Topçuoğlu adlı iki arkadaşı ile
Bugün okuyucularıma yaklaşık yüz bir yıl önce İzmir’de yaşanmış çok ilginç bir olayı anlatmak istiyorum. Ancak biraz uzun olduğu için yazımızı iki parça halinde yayınlıyoruz.
Birinci Dünya savaşı yıllarıydı. Hollandalı Baron Von Heemstra Bugün Menderes adıyla bilinen Cumaovası’nda büyük ve zengin bir çiftlik sahibiydi. Şaşaalı ve ayrıcalıklı bir hayatı vardı. Çerkez Ethem ve adamları bu zengin adamın büyük çiftliğine göz koymuştu.
1913 ve 1918 yılları arasında İzmir Valiliği görevini yürüten Vali Rahmi Bey, Çerkez Ethem ve adamlarının Baron Von Heemstra’nın çiftliğini basarak haraç alacağı istihbaratını almış ve jandarmaları çiftliğe göndererek baskına engel olarak Çerkez Ethem’in adamlarına bir güzel dayak attırmıştı.
Rahmi Bey’in Valilik görevi 1918 yılına kadar sürdü. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Rahmi Bey, 24 Ekim 1918 tarihinde görevden alındı ve partinin öteki önde gelenleriyle beraber tutuklanıp Bekirağa
2020’nin ilk günündeyiz. Yeni umutlar yüklendik, tazelendik, eğlendik.
Bayram seyran, Hıdrellez, yılbaşı... Özel günler eğlenmenin vesilesidir İzmir için. İzmir; eğlenmeyi, sevinmeyi sever. Levanten dünyanın merkez şehri olduğu dönemlerde İzmir eğlenceleri bir efsanedir. ‘Küçük Paris’ adıyla anılır...
Partilerin, kıyafet balolarının ve yıl boyunca konuşulan şaşaalı Noel eğlencelerinin, Avrupa’daki benzerlerinden aşağı kalır yanı yoktur o dönemlerde. Balo salonlarının pırıl pırıl süslenip Avrupa’dan müzik gruplarının getirildiğini, İzmir’le ilgili tarihsel kayıtlarda görebilirsiniz.
Sevgili dostum Bülent Şenocak, 19. yüzyılda İzmir’deki eğlence hayatını Levant’ın Yıldızı İzmir kitabında “Balolara davetlere katılmak, tiyatro ve gösterileri izlemek, gazino, kafe, bar ve restoranlara gitmek, Marina’da ve batı tarzı alışveriş imkanı sunan Frenk Sokağı’nda gezmek 19. yüzyılın yaygın sosyal aktiviteleri arasında yer alıyordu” şeklinde anlatır.
Kimler geldi, kimler geçti
Gezgin François