Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünyanın her yerinde doğan her çocuk masumdur. Onları canavara ya da meleğe dönüştüren içinde yaşadıkları ortamdır.

Her felaketten sonra hep sonuçları tartışıyoruz ama o noktaya nasıl gelindiği hiç sorgulanmıyor…

Günde 500 test çözdürerek sınav köleleri haline getirdiğimiz çocuklarımıza görev aşkı, iş disiplini, liyakat, sorumluluk bilinci ve en önemlisi de insani değerlerle birlikte ülke ve millet sevgisi, aidiyet duygusu kazandırsaydık, vicdan sahibi olmalarını sağlayabilseydik böyle mi olurdu?

“Her şeyin başı eğitim” derler, gerçekten de öyle!

Haberin Devamı

Ama nasıl bir eğitim?

İdeolojik değil, pedagojik olmalı. Referans olarak da aklı, bilimi, çağdaşlığı esas almalı. Milli ve manevi, değerlerle donanmış olmalı. Her şeyden önce de her yönüyle iyi bir insan yetiştirmeli…

Peki bu, felaketleri, faciaları, savaşları, yoksulluğu, doğa tahribatını, vicdansızlığı, aç gözlülüğü, suç işlemeyi, para ve güç hırsını önlemeye yeter mi?

Tüm bu olumsuzlukları belki tümüyle önleyemez ama yaşanan acılar da bu denli büyük olmaz, yüreğimiz de bu denli sızlamaz.

Hazır vicdan muhasebesi yaparken, ne olur eğitim ayağını da unutmayalım.

Gelecekte nasıl bir insan, nasıl bir sistem, nasıl bir yurttaş, nasıl bir iş yapan, denetleyen, seçen, seçilen, yargılayan, üreten, tüketen, sahip olduğumuz değerleri koruyan, kollayan nesiller yetiştireceğiz ona da karar verelim. İyi bir akademik eğitim elbette olmazsa olmazımız olmalı ama attığı her adımda vicdan muhasebesi yapan iyi bir insan, iyi bir yurttaş yetiştirmek de aynı oranda ciddiye alınmalıdır!..

Hodri meydan

Her büyük felaketten sonra büyük acılar yaşıyoruz. Samimi miyiz? Samimiyiz. Vicdanımız sızlıyor mu sızlıyor. Bu son olsun diyor muyuz, diyoruz.

Doğal felaketler, küresel salgınlar bir yana büyük faciaların hep insan odaklı olduğuna inanıyor muyuz inanıyoruz. Liyakatın ciddiye alınmadığını, kalitenin dibe vurduğunu, denetimlerin eksik olduğunu biliyor muyuz, biliyoruz.

Peki o zaman neden artık “bu son olsun” diye güç birliği yapmıyoruz?

Acıda olduğu gibi felaketlerle mücadelede de aynı birlikteliği sağlayamıyoruz?

Haberin Devamı

Önümüzde Büyük İstanbul Depremi var.

Bugün olmasa da yarın onunla yüz yüze geleceğiz.

Felaket senaryolarını, bırakın yaşamayı, okumak, dinlemek, düşünmek bile insanı kahrediyor.

Böylesi bir deprem, sadece İstanbul’u ve İstanbulluları değil tüm ülkeyi yasa ve zora sokar!

Sınavlarla yatan, sınavlarla kalkan bir ülke olarak sınav istiyorsanız alın size sınav!

Büyük İstanbul Depreminde çok daha büyük acılar yaşamamak için devlet ve millet olarak hemen kolları sıvayalım. Yarına ötelemeden, mazeret üretmeden, birbirimizi ötekileştirmeden, yasaların arkasına saklanmadan her ne gerekiyorsa onu yapalım. Hem de hemen… Neden mi?

Yaşanılan o büyük acılardan ders alınsaydı, bugün böylesi facialarla kahrolur muyduk?

Her defasında, artık yeter, dünü dünde bırakıp geleceğe odaklanalım diyoruz ama ağıt yakmanın, kabahatli aramanın, günü kurtarmanın ötesine geçemiyoruz. Geçilseydi böyle mi olurdu?

Yaşanan facialar, yangınlarda, depremlerde, ekonomide, eğitimde, tarımda, inşaatlarda böyle de diğer alanlarda farklı mı? Hangi birimiz görevini layıkıyla yapıyor, yurttaşlık görevini eksiksiz yerine getiriyor? Getirilseydi böyle mi olurdu?..

Haberin Devamı

İşte bu yüzden İstanbul için atılacak her adım, her birimiz için en büyük sınav olacaktır.

İstanbul sadece İstanbul değil tüm Türkiye’dir.

İstanbul çökerse ekonomi çöker, İstanbul ağlarsa tüm ülke yasa boğulur. Hakkari’den Edirne’ye, Ağrı’dan Muğla’ya, Sivas’tan Konya’ya Trabzon’dan Ankara’ya, Diyarbakır’dan Çanakkale’ye İstanbul’da bir parçası olmayanımız var mı?

Değişim zamanı!

Gelin artık her felaketten sonra karalar bağlama yerine, her felakete, faciaya, çöküntüye karşı önlem alalım. Tüm enerjimizi ve kaynaklarımızı, yıkımlar yaşandıktan sonra değil öncesinde harekete geçirelim. Geçirelim ki yaşanılan acılar ve yıkımlar bu denli yüksek olmasın!

*Felaket yaşanmadan sorunlara ilgi göstermiyoruz, *Kriz çıkmadan yasal düzenleme yapmıyoruz, * Yasaların kâğıt üzerinde kaldığını görmeden soruşturma açmıyoruz, * Canımız yanmadan denetimleri hatırlamıyoruz, * Rüşvet alan kadar, rüşvet verenin de felaketlere davet çıkarttığını biliyoruz ama ciddiye almıyoruz, *Kaliteyi, liyakatı, denetim, hakkı, hukuku, adaleti dilimizden düşürmüyoruz ama gereğini yerine getirmiyoruz, * Dost acı söyler diyoruz ama kandıranı seviyoruz, *Vicdanlı olmayı herkese öneriyoruz ama kendimiz unutuyoruz..

Özetin özeti: Tuzun koktuğu, sözün bittiği noktadayız. Gerçeklerle şimdi yüzleşmeyeceksek ne zaman yüzleşeceğiz?..