Seçim havasına çoktan girdik. Seçime sayılı günler kaldı. Vaatler havalarda uçuşuyor.
Peki, eğitime, bilime, işsizliğe sınav ve diploma odaklı eğitim yerine üretime ve istihdama yönelik proje üreteni gören, duyan var mı?
Yeterince yoksa neden?
Eğitim sektörünün, gençlerin, velilerin, hiç sıkıntısı yok ondan mı, unutuldu mu yoksa kimsenin umurunda değil mi?
Eğitimde yaşanan sıkıntıları biz sorun olarak görmez ve oyumuzun rengini ona göre belirlemezsek, onlar da görmez ve çözüme yönelik kafa yormazlar.
Eğitimde ciddi sıkıntılarımızın olduğunu dile getirmeyen yok.
Sayısal anlamda çok yol aldık ama maalesef altını dolduramadık.
Bir milyona yakın öğretmen atama bekliyor.
Eğitimde ve özellikle de sınav yarışında, eşit koşullarda bir mücadele söz konusu mu? Aynı, gün, aynı saatte, aynı sınava girip, aynı soruların soruluyor olması eğitimde fırsat eşitliği için yeterli mi?
Bu soruya evet ya da hayır demeden ya da başka çare mi var sorusunu sormadan önce isterseniz gelin önce bir durum tespiti yapalım:
Yüz binlerce liralık özel okullar ile birleştirilmiş sınıflar ya da taşımalı eğitim kapsamındaki okullardaki eğitim kalitesi aynı mı?
Fen liseleri ile meslek liselerindeki eğitim seviyesi eşit düzeyde mi?
Özel ders alan ya da dershaneye gidenler ile gitmeyenler arasında hiçbir fark yok mu?
“Nitelikli” okullar ile “niteliksiz” okullarda verilen eğitim kâğıt üzerinde benzer olsa da uygulamada birbiriyle ne kadar örtüşüyor?
Kırsaldaki okullar ile kentlerdeki okullar arasında eğitim düzeyi birbirinin aynı mı?
Eski mezunlar ile yeni mezunların aldıkları dersler ve aldıkları notlar ne kadar adil?
Mesleklere itibar kazandıran, biraz da onlara yönelik pozitif bakış açısıdır.
Bazı mesleklere karşı öylesine önyargılıyız ki seçilmeme nedenlerinin en başında bu şaşı bakış açısı geliyor.
Geçenlerde çobanlığa yönelik bu tanımı görünce, işte bu dedim.
Hayvan sevk ve idare uzmanı!
Gerçekten de yaptıkları iş bu. İşleri zor hem de çok zor.
Yüzlerce küçük ya da büyükbaş hayvan, bir Kangal, bir de kendileri.
Sabahtan akşama kadar onları sevk ve idare etmek hiç kolay değil.
Beslenmeleri, doğum öncesi ve doğum sonrası bakımları, sağımları ve en önemlisi de sağlık bakımları ciddi bir donanım ve disiplin gerektiriyor.
Eğitimde bir sıkıntı olduğunu kabul etmeyenimiz yok gibi.
Bu bizde böyle de diğer ülkelerde farklı mı?
Kesinlikle hayır.
Hızla değişen yeni dünya düzeni, ekonomiyi olduğu gibi eğitimi de derinden etkiliyor.
Bu durumdan bir an önce kurtulmamız için hep birlikte kafa yormamız gerekiyor.
Peki, yakınmanın bir adım ötesine nasıl geçebiliriz, bu konuda neler yapabiliriz, nasıl bir yol haritası izlemeliyiz?..
Mademki seçim öncesinde her şey masaya yatırılıyor, her şey konuşuluyor, eğitim de öncelikle ele alınmalıdır.
Oyumuzun rengini eğitim için üretilen projeler belirleyecek yönünde sinyaller verecek olursak, emin olun siyasiler bu mesajı fazlasıyla ciddiye alacaktır.
Öğrencilik okumayı, öğrenmeyi, paylaşmayı ve en önemlisi de yaşamı sevenler için dünyanın en iyi mesleklerinden biriydi. Tadına doyulmaz, uzatılabildiğince uzatılırdı. Bırakın üniversiteyi, üzerine mastır, doktora da yapsanız, hızınızı alamaz, dahası yok mu denilirdi. Üniversiteyi bitirenler parmakla gösterilir, derin saygı duyulurdu. Öğretmen ya da profesör denildiğinde akan sular dururdu.
“Okumuş” sıfatı, en önemli övünç sözcüklerinden biriydi.
“Biz bu saçları değirmende ağartmadık” gibi “Bu mesleği öğreninceye, bu diplomayı alıncaya kadar az dirsek çürütmedik” deyimi de boşuna değildi.
Nereden nerelere geldik.
Her şey gibi eğitime, karneye, diplomaya bakış açısı da değişti.
Her şey gibi onlara da daha kolay ulaşılır hale gelindi.
Bir değil, birkaç diploması olmayan kalmadı.
Karne heyecanı
Böyle bir sıralama olabilir mi? Olmaması gerekir ama yapmışlar.
Eğitime, bilime, insana, akla, zekâya şaşı bakış açısının önemli örneklerinden biri daha.
Böyle bir derecelendirme yapılamaz mı? Elbette yapılır ama adı kesinlikle bu olmamalı.
Daha fazla ayrıntıya girmeden önce isterseniz gelin habere bir göz atalım:
“World Population Review 2022 raporu açıklandı. Dünyanın en zeki ülkeleri sıralaması da ortaya çıktı. Rapora göre geçtiğimiz yıl IQ ortalaması 90 olan Türkiye’nin ortalaması 1 puan düşerek 89’a geriledi. Her yıl açıklanan raporda dünyanın en zeki ülkeleri sıralaması dikkat çekti. Çeşitli metriklere göre analiz edilen ülkeler; nüfus sayıları, okuryazar oranı ve zekâ testlerinden alınan zekâ puanı verilerine göre sıraladı. Dünya IQ ortalamasının ortaya çıktığı listede Türkiye’nin yeri de şaşırttı.
IQ ortalaması en yüksek 10 ülke arasında Japonya birinci sıraya oturdu. Türkiye ise listede yer almadı. IQ ortalaması en yüksek 10 ülke sırasıyla şöyle:
"Eğitim şart, bilim olmadan topyekûn kalkınma mümkün değil" görüşü sanki eskisi kadar rağbet görmüyor. Aksini düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Neden mi?
Aldıkları eğitim ve diplomaların bırakın hayatlarını kolaylaştırmayı, daha da zorlaştırdığı, çok zaman kaybettirdiği, pahalı olduğu ve en önemlisi de emek ve harcamalarının adil bir karşılığı olmadığına inanılıyor.
Dünya genelinde de durum farklı değil.
Haklılar mı haklılar ama çözümü asla ve asla eğitime ve bilime sırt çevirmek olmamalıdır.
Peki, ne yapmak gerekir?
Her şeyden önce sağlıklı bir durum tespiti yapmakta yarar var.
Eğer bu doğru yapılır ve gelecek doğru okunursa gerisi kendiliğinden gelecektir.
Cumhuriyetin 100. yılında geriye dönüp baktığımızda hemen her alanda önemli mesafeler katettik ama eğitimde geldiğimiz nokta hepsinden çok daha ileride diyebiliriz. Okuma yazma bilenlerimiz parmakla sayılırken, şimdi bırakın okuma yazmayı, elinde birkaç diploması olmayan yok gibi.
Eğitime erişim ve okullaşma oranlarında müthiş mesafe katettik.
Eğitim ve diploma açlığımız vardı, öylesine saldırdık ki şu anda adeta “diploma obezi” haline geldik.
Diplomalı sayımız o kadar çok arttı ki doktoralı işsizlerimiz bile oldu.
Yanlış mı yaptık?
Kesinlikle hayır.
Eğer ortada amacı aşan hatalar varsa, bunda hepimizin katkısı var.
Biz diploma istedikçe, onlar diploma dağıttı.