Yarın kıyamet kopacak

29 Ağustos 2013

Berber Mustafa, Fenerbahçe ve şike kelimelerini ilk kez yan yana duyduğunda, o sırada traş ettiği ve her seferinde futbol muhabbeti yaptığı Galatasaraylı müşterisi daha ona bir şey sormadan şöyle dedi: “yok ya, yapmamışlardır”; yüzünde endişe ve gülümseme karışımı bir ifadeyle.

Duydukları karşısında onun dudaklarından dökülen sadece bu üç kelimenin ardında elbette çok daha fazlası, bin bir düşünce ve aslında neredeyse bir hayat vardı. Kendini bildi bileli Fenerbahçeliydi Mustafa. Birçokları gibi daha bebek sayılabilecek yaşlarda Kadıköy’deki o büyük “ev” ile tanışmış, çocukluğunda mahalle maçlarında gol attığında hep “Cemil, Selçuk veya Şenol” diye bağırmış, çıraklığında ustasıyla en büyük tartışmalarını deplasman maçlarına gitme izni alma konusunda yaşamıştı. Gerçi bugün o sözünü tutamıyordu ama ustasının onun deplasmana gitmesine izin vermediği her hafta, kendine bir söz vermişti, bir gün kendi dükkânını açtığında her deplasmana gidecekti; gerekirse o gün dükkânı kapatarak.

Bugün de Mustafa, evindeki masa örtülerinde, çocukların üst başlarında, elinden geldiğince sarı ve lacivertin yan yana gelmesine dikkat edip, kırmızıya pek sıcak bakmadığı gibi karısını ikna edebilse

Yazının Devamı

İhtiyar Fenerbahçe

22 Ağustos 2013

Fenerbahçe’nin Arsenal’e yenilmesi normal fakat turu daha ilk maçta kaybetmesi ve rakibi karşısında dağılması değil.

Daha sezon başlayalı birkaç hafta oldu ama yeni teknik direktörüyle yeni Fenerbahçe çok ihtiyarladı.

Öyledir, büyük takımlarda çıkışlar da düşüşler de büyük olur; Fenerbahçe’de bunların biraz daha büyüğü. Fakat bu konuda bir sitem de yağmura isyan kadar abestir zira hem bu işe talip olan bunu bilir hem de ona o görevi veren.

Yeni kurulmuş bir takımın oynadığı beş resmi maçta üç kez yenilmesinin iki açıklaması olabilir: ileriye yatırım nedeniyle köklü bir sistem değişikliği veya kurulamama. Maalesef Fenerbahçe için geçerli olan ikinci olasılık. Zira bu senenin Fenerbahçe'sinde oyun anlayışı veya sistem itibariyle yeni hiçbir şey yok.

Dört üç üç üzerinde yapılan gereksiz ısrar üzerine hafta sonu birkaç şey söylemiştim: http://skorer.milliyet.com.tr/a--can-nizamoglu/dort-uc-uc/YazarYazisi/1751393/default.htm Arsenal karşısındaki bu eleştirilere oyuncu tercihlerine dair eleştiriler de eklendi. Özetle Ersun Yanal’a sorulacak birkaç soru var:

Bu soruları çoğaltmak mümkün fakat işin asıl düşündürücü tarafı benim bile bir çırpıda aklıma gelen bu sorulardaki

Yazının Devamı

Dört üç üç

18 Ağustos 2013

Fenerbahçe’nin korkutucu oyuncuları var.

Bunlardan Kuyt, Sow ve Emenike sarı lacivertlilerin rakiplerini korkuturken, Bekir, Topuz ve Baroni de aynı duyguları Fenerbahçe taraftarına yaşatıyor. Hal böyle olunca da ortaya karambol şeklide seyreden karşılaşmalar ve papatya falı gibi sonuçlar çıkıyor.

Bu bireysel performans sorunlarını şimdilik park ederek sistemden başlayalım.

Yıllardır aklımın ermediği, yanıtını bulamadığım soru şu: neden 4-3-3?

Bu modern ve hücuma dayalı sistemin faydalarının farkındayım ama sistem ne olursa olsun, uygulanabilmesi için öncelikle ona uygun oyuncular gerekemez mi? Bu sorunun doğal olarak farkında olan, 4-3-3’ün mimarı, Aykut Kocaman, bu sisteme geçerken oyuncuları da düşünmüştü. Nitekim Stoch ve Dia hatta sonraları Krasic sırf bu amaç uğruna alındı. Ancak bu futbolcular hiçbir zaman beklenen performansı gösteremedi ve sistem hiç çalışmadı. Buraya kadar her şey anlaşılabilir olsa da işin garip yanı bundan sonra başlıyor; kadroda ona uygun oyuncular olmamasına karşın 4-3-3’te neden ısrar edildi ve dahi ediliyor?

Torku Konyaspor maçındaki değişikliklerden sonra Fenerbahçe’nin ileri üçlüsü solda Sow, ortada Emenike, sağda Webo şeklinde

Yazının Devamı

Ehveni şer

12 Ağustos 2013

İki takım taraftarı için de sıkıcılıkla eziyet arasında bir yerlerde seyreden bir doksan dakika oldu. Maç keyif vermekten o derece uzaktı ki normal sürede eşitliğin bozulmayıp ilave yarım saate geçilmesi muhtemelen taraftarlar arasında homurdanmalara neden oldu.

Erken derbi gösterdi ki Galatasaray hazır değil, Fenerbahçe hiç hazır değil.

Sarı kırmızılılarda Melo, Sneijder, Drogba, Selçuk gibi anahtar oyuncularda sezon öncesine bağlı olarak bir istenen seviyede olmama durumu var; başka deyişle de uygulama sorunları.

Fatih Terin Amrabat’ı ilk on bire koyarken muhtemelen kendisinden daha iyi bir performans bekliyordu. Gökhan Zan beklendiği gibi vasat, Hamit de artık şaşırtıcı olmamaya başlayan bir şekilde kayıptı. Fakat Terim’in takımı en azından sahada ne yapmak istediğinin bilincinde ve yeterince uygulanamasa da bir plan üzerineydi.

Rakibin kendilerini zorlayacak güçten uzak olması Galatasaray’daki eksiklikler için bir örtü oldu ancak özellikle maçın son anlarında yaşanan zor anlarda da Muslera’nın devreye girmesi, meşin yuvarlağın yüz yirmi dakika içinde sarı kırmızı ağlarla buluşmasına hiç izin vermedi.

Fenerbahçe açısından ise tablo biraz daha karanlık. Zira sarı

Yazının Devamı

İki Fenerbahçe II

7 Ağustos 2013

Söze Selçuk Yula’dan başlamadan olmaz. Birçok eski futbolcu geldi geçti. Bazılarını gördüm, bazılarına yetişemedim. Selçuk’u da canlı izleme fırsatım olmadı ama o, üzerimde sanki onu izlemişim gibi bir etki, zihnimde de ağlarla tıngır mıngır buluşan gollerini veya klas penaltılarını bıraktıysa bu, onun sadece Fenerbahçe değil bu ülkenin efsanelerinden biri olmasındandır.

Selçuk’un beklenmedik vedasının bu denli üzücü olmasının en büyük nedenlerinden biri de onun karakteriydi. Fenerbahçeliydi ve konuşmaları sarı lacivertti ama düşüncelerini örtmeden, kimseye hakaret etmeden, kırıp dökmeden söylemesi, onu televizyonlarda bolca gördüğümüz medya canavarlarından fersah fersah ayırıyordu; sonunda hepten ayrıldı.

Velhasıl Selçuk, çubuklu üzerine en çok yakışanlardan, kaptanlık pazı bandını en layıkıyla taşıyanlardandı. Çok sevindi, çok sevindirdi. Önce Fenerbahçe’sini, sonra futbolu, şimdi de bu dünyayı bıraktı. Fakat ne mutlu ona ki bunu on binleri arkasından sürükleyerek, en ezeli rakiplerine dahi gözyaşı döktürerek ve adını Türk futbol tarihine yazdırarak yapıyor.

Herkese nasip olmaz.

Mekânın cennet olsun efsane kaptan.

***

Fenerbahçe’nin ilk RBS maçındaki iki farklı

Yazının Devamı

İki Fenerbahçe

1 Ağustos 2013

Red Bull Salzburg maçının Fenerbahçe için zor olmasının birçok nedeni vardı. Sarı lacivertliler için yeni sezonun ilk ciddi sınavı olması, rakibin resmi maçlarına 2 hafta önce başlaması ve son maçta geçen yılın şampiyonunu farklı mağlup etmiş olması, takımı 2005 yılında satın aldığından beri elle tutulur bir başarı elde edemeyen, yeryüzünün en sportif şirketi Red Bull’un başarıya açlığı.

Nitekim dün gece tüm bu etkenler sahaya yansıdı, hissedildi, etkisini gösterdi ve maçın büyük kısmında morallerimizi bozdu.

Bu açıdan bakıldığında ilk maçtan çıkarılan skora bizim taraftan itiraz eden çıkmaz.

Maçın en önemli anı Alan’ın golü oldu. Zira bu gol bir taraftan ev sahibi takımı sevindirip onların tur umutlarını yeşertirken diğer taraftan o ana kadar bir rehavet bulutunun içinde olan sarı lacivertlileri de ağır uykularından uyandırdı. Bu dakikadan sonra Fenerbahçe’nin topa daha çok sahip olup daha çok pozisyona girmesi, sahip olduğu potansiyeli sahaya daha fazla yansıttığı anlamına geliyordu ki bu çaba son saniyedeki penaltı ile meyvesini verdi; ki bu gol bir sayıdan daha fazla anlamlar taşıyor.

Fenerbahçe adına ilk resmi maçtan alınan sinyaller ise şöyle:

Twitter:_acn_

Yazının Devamı

Tarım ve yabancı sınırlaması

20 Temmuz 2013

Birkaç gün önce eski bir öğretim üyesi ile tanıştım. Kendisi şimdilerde tarım ürünleri satan bir şirketin satış sorumlusu olarak çalışıyor.

"Çalışma hayatınızda oldukça önemli bir değişiklik yapmışsınız" dediğimde bana "aslında pek sayılmaz, ziraat fakültesinde tarımı öğrencilere anlatıyordum, şimdi köylerde, tarlalarda çiftçilere anlatıyorum" diye yanıt verdi.

Çiftçilere tarımı anlatmak sözü benim için dikkat çekiciydi. Bu konuda tam olarak ne yaptığını sorduğumda şu yanıtı aldım: "Maalesef Türkiye'de tarım, teknolojiden ve çağın yeniliklerinden çok uzak bir şekilde yapılıyor. Çiftçilerimiz yeterince bilinçli değil. Örneğin birisine bu bitkiyi nasıl gübreledin diye sorduğumda bana “ben ona bir çuval gübre attım” diye yanıt verebiliyor, hâlbuki yarım çuval atması gerekirdi. Bakın Hollanda, Konya büyüklüğünde bir araziye sahip. Fakat tarımsal ürün ihracatları yaklaşık 75 milyar avro. Bizim yıllık ihracatımız ise 13 milyar avro seviyelerinde."

Tüm bunları dinledikten sonra "alt yapı, nüfus, kalite, Hollanda-Konya kıyaslaması" gibi ifadeler bana başka bir durumu hatırlattı: futboldaki yabancı sınırlaması tartışmaları.

U14'ünden tutun, a milli seviyesine kadar tüm

Yazının Devamı

UEFA kovası

26 Haziran 2013

Deniz bitti.

UEFA'nın Fenerbahçe'ye de Beşiktaş'a da ceza vermesinin anlamı şu: ortada bir suç var.

Artık daha fazla lafı gevelemenin, tali yollar aramanın veya yıllardır yapıldığı gibi Türk işi sümen altıların devri değil. Zaten hiç olmamıştı ama şimdi hiç değil.

3 Temmuz süreci hem bir fırsat hem de bir riskti Türk Futbolu için. İyi yönetildiği takdirde futbolumuzu muasır medeniyetler seviyesine çıkarabilecek bir fırsat, yönetilemediği takdirde ise bizi onlarca sene geriye götürecek bir riskti.

Biz ikinci seçeneği işaretledik; hatta yönetememe değil elimize yüzümüze bulaştırma seviyesinde. Buna neden olan en önemli kaygılarımızdan biri de şuydu: yayın gelirleri. Bir de şöyle dedik: "bakın İtalya'ya kulüpleri ceza aldı, bir daha toparlamadılar."

Kendimiz söyleyip kendimiz inandık velhasıl. Evde, okulda, iş yerinde, sanatta, siyasette kısaca hayatımızın her alanında yaptığımız gibi yine günü kurtarmaya çalıştık. Hangi günü kimden kurtardığımız belli olmadan.

Fenerbahçe açısından her şey bir yaz günü yapılan ani bir baskınla başladı. Sonra o meşhur tapeler ortaya çıktı. Başkan ve bazı yöneticiler uzunca bir süre tutuklu kaldı. Sonra yorumlar havalarda uçuştu. Sonra

Yazının Devamı