Ahmet durdu Seba gitti...

15 Ağustos 2014

Bugünlerde milyonlar havalarda uçuyorken futbolcusuna, hem de yabancı olanına, öğle yemeği için bir tost ve ayrandan fazlasını almamasının nedeni cimrilik değil kulübün parasını kullanırken titreyen elleriydi Süleyman Seba’nın. Çünkü o çok iyi biliyordu ki kulübün kasasındaki her kuruş, harçlığından arttırıp maça giden öğrencinin, boğazından kesip forma alan memurun, gezmeye değil futbolcu karşılamaya giden taraftarlarındı; kutsaldı.

Onun zamanında ve onun olduğu yerde futbol paraya hükmederdi, para futbola değil. Kendi kulübü kadar rakibi de sevmek ve saymak paradan daha değerli, hırstan daha güçlüydü. Bugünkü gibi kazanma duygusu diğer bütün duyguları ezip geçen bir silindire dönüşmemiş, yenmek veya yenilmek anlamını yitirmemiş, aksine, neredeyse eşit değerdeydi. Rakibini rencide etmemek için şampiyonluk sevinci kursaklarda tutulur, rakibin yas tuttuğu bir anda sevinilmezdi.

Sonra Ahmet durdu Seba gitti…

Bitmek tükenmek bilmeyen hırsla; sevgisizlik, saygısızlık ve mutsuzlukla; akılları donduran bir yobazlıkla ve en kötüsü de futbol maskesi altında dönen o dev dişliler koskoca Seba’yı da yuttu. O koca yürekli adam ıslıklandı. Protesto edildi. Ömrünü adadığı,

Yazının Devamı

Fenerbahçe Başşahı

11 Ağustos 2014

Türkiye’de bir spor kulübü başkanı olmaktan daha iyi bir iş olduğunu hiç sanmıyorum. Bir düşünsenize, her şeyden önce ülkenin en çok tanınan simalarından biri, bir başbakan kadar hatta bazen ondan da öte bir forsa sahip olacaksınız.

Başkanı olduğunuz kulübün bütçesini istediğiniz gibi kullanacak, başarılı olunca adınızı tarihe yazdıracak ama kulübü iflas etme noktasına getirirseniz de en ufak bir sorumluluk taşımadan ceketinizi alıp gidebileceksiniz.

İstediğiniz gibi futbolcu transfer edecek, bu konularda teknik direktöre “lütfen” danışacak, canınız sıkıldı mı takımın en iyi oyuncusuna veya takımı şampiyon etmiş teknik direktöre “topla eşyalarını ve kaybol” diyebileceksiniz.

Tüm bunları yaptıktan sonra da takımının renklerine gönül vermiş, armaya bağlılık nedeniyle sağlıklı düşünme yetisinden zaman zaman uzaklaşmış kalabalıklar içerisinden mutlaka kendinize destekçi bulacak ve yaptıklarınızı hem kendi vicdanınızda hem de kamu vicdanında aklayacaksınız.

Bundan daha iyi bir iş olabilir mi?

Böyle bir başkanlık değil adeta “başşahlık” sistemi içerisinde, başkanın herkesin kellesini “kaşının altında gözü var” diye alabileceği, kulüpteki herkesin Demokles’in kılıcını her

Yazının Devamı

Dünya Kupası'nı neden sevdik?

28 Haziran 2014

Kimileri Şampiyonlar Ligi’nin onun tahtını salladığını düşünse de bana göre Dünya Kupaları’nın yeri bambaşka. Bir düşünsenize Fildişi Sahilleri ile Yunanistan, Almanya ile Cezayir bu platform dışında kaç kere daha karşı karşıya gelebilir ve daha da önemlisi bu alanların kaçında Cezayirlilerin Almanlara üstünlük kurma şansı olur? Yıldızları, heyecanı, stadyumları, taraftar gösterileri bir yana sırf bu özelliği sayesinde bile Dünya Kupaları yeryüzündeki en güzel futbol organizasyonu.

Bu seneki Dünya Kupası daha bir güzel sanki. Gerek arkadaşlarımdan gerekse soysal medyadan bu turnuvanın en güzel Dünya Kupası olabileceğine dair dahi yorumlar duyuyor ve okuyorum. Bugüne kadar benim de birkaç maç dışında, tamamından müthiş bir zevk aldığım bu turnuvanın birkaç hafta içinde biteceğini düşündüğümde gerçekten üzülüyorum. Peki, bu dünya kupasını neden bu kadar sevdik? Kendi adıma bu sorunun cevabını turnuvanın çok iyi maçlara sahne olması veya arkadaşlarla kendi aramızda yaptığımız tahmin oyunun büyük heyecanı olarak verebilirdim fakat sanırım asıl neden biraz daha derinlerde yatıyor; büyük bir özlem ve eksiklikte.

Bizim ülkemizde futbol maalesef sadece ismen var. Futbol adı altında

Yazının Devamı

Affola

17 Mayıs 2014

Çok uğraştım ama olmuyor, yazamıyorum. Düşünmek hayata küstürüyor bu aralar.

Affola…

Yazının Devamı

Şampiyon Fenerbahçe

10 Mayıs 2014

Bu seneki şampiyonluk ile ilgili herkesin dilinde şu cümle var “Fenerbahçe hak ederek şampiyon oldu.” Bu söz Fenerbahçe’nin veya diğer takımların eski şampiyonluklarının hak edilmediğine yorulabileceği için iyi bir ifade değil. Sanırım asıl söylenmek istenen, Fenerbahçe’nin bu sene ligdeki en güçlü ve iyi takım olduğunun herkesçe kabul edildiği; ki bu doğru. Nitekim son yıllarda hiçbir takım bu şekilde “göstere göstere” şampiyonluk ipini göğüslememişti.

Fenerbahçe’nin on dokuzuncu şampiyonluğunun adeta bir B.Münih edası ile olmasında kendi başarısı kadar rakiplerinin de başarısızlığının payı var ancak bugün konuya Fenerbahçe penceresinden bakmak gerek.

Futbolda başarının iki temel unsuru var: iyi kadro ve takım içi uyum. Nitekim rakipleri Galatasaray takım içi uyum, Beşiktaş ise iyi kadro kriterlerini yerine getiremezken sarı lacivertliler hem kadro kalitesi hem de örnek takım içi arkadaşlık ve uyumu ile onları birkaç boy geride bırakmayı başardı.

Aslında Fenerbahçe’nin bu sene çok geniş bir kadrosu yoktu. Hatta Yanal çoğu maça on yedi futbolcu ile çıktı. Kadroda yedek forvet yok, orta saha oyuncuları sayı olarak fazla olsa da çeşitlilik olarak çok yetersiz, stoperler

Yazının Devamı

Ersun Yanal

1 Mayıs 2014

2001 veya 2002 yılıydı. Ankaragücü’nün teknik direktörü Ersun Yanal, okulumdaki Yeni Ufuklar Kulübü’nün davetlisi olarak Bilkent Üniversitesi’ne gelmişti. Dinleyiciler arasında en önde oturuyordum. Kırklı yaşlarının başındaki genç teknik adamın konuşmasının tamamını dikkatle dinledim.

Zor zamanlar geçirdiğinden bahsetti Ersun Hoca ve eşinin bu zamanlarda kendisine desteğinden. O yıllarda henüz rüştünü ispatlayamamıştı fakat hem antrenman teknikleri hem de takımının başarısı ile dikkat çekiyordu.

Bir ara benim en çok duymak istediğim konudan, spor akademisi eğitiminden bahsetti. Zaten bu, dile getirdiği her kelimeden, kurduğu her cümleden de anlaşılıyordu ama kısaca alaylı değil okullu olduğunu anlattı ve aslında gurur duyduğu bu özelliğin kimi zaman, “onun kariyeri ne ki?” diyerek nasıl da onun aleyhine kullanıldığından. Hâlbuki onun futbolculuk geçmişi olmaması, saf bir teknik direktör olması benim en çok ilgimi çeken yönüydü.

O at değil, jokeydi.

Ersun Hoca’nın konuşması sırasında üç büyüklerden bahsederken bu takımları sürekli Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş sırasıyla söylemesi benim olduğu kadar başka bir arkadaşımın da dikkatini çekmiş olmalı ki, bir üniversite

Yazının Devamı

FB-GS Ütopya

7 Nisan 2014

Fenerbahçe – Galatasaray derbileri, her seferinde ve ısrarla bu maçlarda futbolun çok arka sıralarda kaldığını gösteriyor. Bunun aksine sertlik, saygısızlık ve kavga bu doksan dakikalarda tavan yapıyor. Her şeye rağmen yine birçok futbolsever bir umutla dünkü derbi öncesinde de iyi dileklerde bulunmuştu; ben de öyle. Fakat artık ben kesinlikle anladım ki bu derbilerden adına yakışır bir futbol beklemek tam anlamıyla bir ütopya.

Maçın futbola dair özet yorumları şöyle: Galatasaray son haftaların aksine maçı iyi hazırlanmıştı ve kazanmak istedi. Fenerbahçe’nin bu seneki başarısının mimarı Ersun Yanal ise Emre’ye şans vererek sadece bu sene birçok maçta yaptığı gibi orta sahayı kısır bırakmadı aynı zamanda Emre’nin ihanetiyle yanlışı ikiye katlanmış oldu. Sonuç olarak Galatasaray rakibinden daha çok pozisyon bularak, rakibine daha az pozisyon vererek ve iyi oynayarak üç puanı aldı.

Maçla ilgi asıl konuşulması gereken ise futbol dışı olaylar; sporun, futbolun ve centilmenliğin ipini çeken davranışlar.

Maçın öyle kötü ve gergin bir atmosferi vardı ki; daha ilk sezonunda olan Alves, hatta ilk maçlarından birini oynayan Koray dahi ağzından köpükler saçıyordu. İlk dakikadan

Yazının Devamı

Kardelen Fenerbahçe

1 Nisan 2014

Her ne kadar devamı için aynı parlak ifadeleri kullanmak mümkün olmasa da Fenerbahçe sezonun en iyi başlangıçlarından birini yaptı Bursaspor karşısında. Dakikalar daha 10’u gösterirken yakalanan 5 ciddi gol pozisyonu, bu sene her maçta dolu olan Şükrü Saraçoğlu tribünlerine maçın gidişatı ile ilgili çok olumlu sinyaller veriyordu. Nitekim bu şekilde oynandığı takdirde bir şekilde geleceğini belli eden gol fazla gecikmeden, ilk çeyrek saatlik dilimde sarı lacivertlilerin skor tabelasındaki yerlerine yazılmıştı; bu seneki başarının mimarlarının birinin ayağından.

Kuyt

Hollandalı yıldızın, takriben maçın dokuzuncu dakikasında, Salih’in müthiş pası sonucu kaleciyle karşı karşıya kaldığında topu ağlara gönderemediğine kızdıysanız onu hiç tanımamışsınız demektir. Zira Kuyt eğer o teknik kapasiteye sahip olsaydı bugün ikinci bir Gerrard olup Liverpool’daki başarılı kariyerine devam ederdi. Fakat Kuyt’un öyle iyi özellikleri var ki bunlar onu Fenerbahçe’nin vazgeçilmezi yapıyor; bitmek bilmeyen enerji, mücadele, profesyonellik, disiplin ve saha içi vizyon gibi. Bu nedenle illa onu bir pozisyonda tanımak isterseniz attığı gole bakabilirsiniz.

Emenike

Onun her hareketi, gol

Yazının Devamı