Milli Hulk'lar

23 Haziran 2016

Hulk’u bilirsiniz. Futbolcu olan değil de o futbolcuya ismini veren gerçek, çizgi roman Hulk; namı diğer yeşil dev. Bu kahraman normal zamanlarda Brus Bennır adında, kendi halinde bir vatandaştır fakat hayatının tehlikede olduğunu hissettiğinde veya aşırı sinirlendiğinde bir anda yeşil deve dönüşür. Hikâye tanıdık geliyor mu?

Milli takımımızın 2008 Avrupa Şampiyonası’nda normal koşullarda oynadığı iki maç vardı. Bunlardan biri ilk maçımız olan Portekiz, diğeri de son maçımız olan Almanya karşılaşmasıydı. İkisini de kaybettik. Bu iki maçın arasındaki İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçlarında ise “Hulk” sahadaydı ve bu maçlarda rakipleri efsanevi bir şekilde alt etmeyi başardık; hem de birçok oyuncumuz sakatlık veya ceza nedeniyle oynayamazken.

Bu Avrupa Şampiyonası’nda da durumumuz aynıydı. Kaybettiğimizde elenmeyeceğimiz ilk iki maçta Brus Bennır olarak rakiplere karşı hiçbir varlık gösteremezken, yeşil dev olarak çıktığımız maçta Çekleri, hem de 2-0 yenmeyi başardık.

Turnuva öncesi grup maçlarına baktığımızda hatta diğer turnuva öncesi performanslarımıza baktığımızda gördüğümüz manzara hep aynı. Rahat durumdayken görece basit maçları dahi kazanamıyor,

Yazının Devamı

Küstüm oynamıyorum

18 Haziran 2016

Milli facianın iki boyut var: biri teknik, diğeri psikolojik.

Teknik taraf somut, anlatılması görece daha kolay. Hatta Del Boske’nin “rakip takımın kapanması bizim işimize geliyor” açıklaması ile özetlenebilecek kadar basit. Üstüne üstlük bu anlayışı stoperimiz stoper değilken ve orta saha oyuncularımızın savunma becerileri yok denecek kadar azken yapmaya kalkışmak, intihar oldu.

Fatih Terim’in İspanya’yı bu şekilde kapanarak durdurmayı planlaması çok büyük bir taktik hataydı; bu planı Hırvatistan maçının kadrosundan beklemesi ise daha büyük bir hata. Bizim “oyunu çirkinleştirmek” diye burun kıvırdığımız “kapanma”nın hiç de düşündüğümüz kolay olmadığını gördük dün gece. Meğer ne zormuş rakibin köşelere inmesini önlemek, onlara orta şansı vermemek, arkaya atılan toplarda adamı kaçırmamak vs. Hiçbir zaman tecrübe etmediğimiz oyun anlayışını ilk defa İspanya karşısında oynamayı denedik. Bu iş, aylardır forma giymeyen oyuncunun kupa finaline ilk on bir çıkması gibi bir şey. Çok riskliydi. Dahası, İspanya “topu onlara verelim, 10 kişiyle savunma yapalım” anlayışının işe yaramayacağı birinci takım, kapalı savunmaları açacak o kadar çok çilingir oyuncuları var ki.

Bir de

Yazının Devamı

Milli Takım buğday ambarında değil

13 Haziran 2016

Ozan Tufan golden önce saçını düzeltiyor, Arda ve Caner aylardır oynamıyor, Gökhan ve Caner formsuz, sistem Oğuzhan’a uzak, Mehmet Topal gerçek stoper değil… Bu ve buna benzer kişisel yorumları uzatmak mümkün ama dün görülen takım olarak sıkletimizin hem rakipten hem de turnuvadan düşük olduğuydu. Hem takım olarak hem de bireysel anlamda önemli olsak da bu arenaya çıktığımızda tabiri caizse “ikinci sınıf” göründük ve dün maçı farklı kaybetmememizin tek nedeni şanslı olmamızdı.

Avrupa Şampiyonası’nda başarılı olmayı ummak için 2002 Dünya Kupası ve 2008 Avrupa Şampiyonası’ndan kalma yeterli nedenimiz var. Ayrıca seviyoruz da bu işi. Diğer ülkelerde olmadığı kadar fazla dönüyor reklamlarımız ekranlarda. Kendimize şarkılar yazıyor, ister istemez beklentimizi üst noktalara taşıyoruz. Fakat resim sadece bu unsurlardan oluşmuyor. Arada katılamadığımız birçok turnuva olması ve 2008’de rasyonel futboldan ziyade mücadelemizin ön plana çıkması gibi gerçekler de var. Bu noktalara da bakınca aslında yapmamız gereken, orta ve düşük arası bir beklentiyle turnuvanın sadece “tadını çıkarmak”.

Turnuvaya “şampiyon” edasıyla başlamamamız lazım. Hırvatistan önünde favori değilsek favori

Yazının Devamı

Beşiktaş nasıl şampiyon oldu?

30 Mayıs 2016

Beşiktaş’ın son beş sezondaki puanları sırasıyla: 55, 58, 62, 69 ve 79. Kendini çok iyi anlatan bu rakamlar için uzun uzadıya yorum yapmaya gerek yok. Fakat tek cümleyle ifade etmek gerekirse Beşiktaş, o yerli yersiz kullanılan “üzerine koyma” işinin vücut bulduğu takım oldu son beş sezonda.

Aslında her şey dört sene önce Fernandesli, Holoskolu, Gutili, Kuarezmalı “eski model Kartal’dan” bir sonraki sezon Oğuzhanlı, Olcaylı, Beratlı yeni bir Kartal’a geçişle başladı. Bu süreçte elbette nakledilen her organ vücutla uyuşmadı. Niang, Dentinyo, Opare, Boyko gibi isimler, niyet iyi olsa da nafile girişimler olarak kalırken bazı eklemeler tabiri caizse “cuk” oturdu. Bu nokta atışlarının en başarılısı hiç şüphesiz geçiş sürecinin ikinci senesinde takıma katılan Atiba oldu. Bugün 33, o zaman 29 yaşında olan Kanadalı oyuncunun o zamana kadar keşfedilmemiş olmasının anlaşılmazlığı kadar onu Beşiktaş’a kazandıranların da tebrik edilmesi gerek. Tıpkı Atiba gibi seneler ilerledikçe, Gökhan Töre, Sosa, Cenk Tosun, Demba Ba ve ikinci kez Kuarezma gibi bünyeye katılan ve en önemli uzuvlardan olmayı başaran isimler sayesinde bundan beş sene önce emekleme dönemindeki Beşiktaş bu sezon tüm spor

Yazının Devamı

Fenerbahçe ve Trabzonspor Finansal Fair Play radarında

21 Mayıs 2016

Perşembe’nin gelişi aslına Salı’dan belliydi, bugün Çarşamba günündeyiz ve işler artık iyice ayyuka çıkmış vaziyette.

UEFA’nın finansal fair play kapsamındaki yaptırımlarından bahsediyorum. Kurallar neredeyse 10 senedir geçerli fakat kulüplerimizin mali düzensizliği sürekli radara yakalanmamıza neden oluyor. Daha Galatasaray’ın men cezasının haberi tazeliğini korurken UEFA cuma günü de Fenerbahçe ve Trabzonspor’a ceza verdi ve onlardan mai yapının iyileştirilmesine dair söz aldı. Beşiktaş’ın mevcut anlaşması düşünüldüğünde dünkü gelişmeden sonra dört büyüklerimizin dördü de UEFA mali kriterlerine uymamış ve bu nedenle çeşitli cezalar almış oldu; maşallah!

Bizdeki ceza anlayışı sadece “men” olduğu için bugün yaşananları neredeyse sevinçle karşılayanlar var. Aslında hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor’a hâlihazırda para ve kadro kısıtlaması cezaları verildi. Bu iş biraz ülkelerin IMF ile yaptıkları mali anlaşmalara benzetilebilir. Hani orada da IMF, “para politikanıza dikkat edin, fazla harcamayın, gelir yaratın” der ya, bugün de UEFA bizim kulüplere aynısını söylüyor, onlardan söz alıyor ve uymazsanız “düzenlediğim turnuvalara katılamazsınız” diyor.

Fenerbahçe’nin gelir

Yazının Devamı

Kaymaksız ekmek kadayıfı

16 Mayıs 2016

Her şeyden önce Beşiktaş’ın 14. şampiyonluğunu tebrik ederim. Yanlış anlaşılmasın, bu başarı bir başka ve daha detaylı bir yazının konusu olacak ama bugünkü konu sadece Yurolig finali oynamakla kalmayıp finalde de müthiş bir iş başaran Fenerbahçe basketbol takımı.

Araç mı yoksa amaç mı oldukları tartışmalıdır ama şampiyonluklar ve kupalar elbette güzeldir. Onlar her şeyden önce onlar istatistik, başka takımı tutan arkadaşınıza karşı en önemli kozlarınızdan biridir. Fakat şampiyonluk her şey değildir. Bu bir züğürt tesellisi değil gerçek. Eğer teraziye koyarsanız şampiyonluğa giderken verilen emek, yarışın içinde olmak, o süreçte yaşanan gurur ve heyecan, her şeyin üzerine ancak bir taç olarak gelen kupadan daha ağır basar; ondan daha değerlidir.

Obradoviç ve öğrencileri dün gece, kendilerini ilk defa buldukları bir platformda, karmakarışık duygular içerisinde, bir yanda rakiplerini bir yanda yeteneklerini paralize eden heyecanlarını alt etmeye çalışırken, bu seviyelerin müdavimi olmuş rakipleri karşısında, son zamanların moda tabiriyle tam bir “karakter” mücadelesi verdi. Takımın yıldızının on serbest atıştan sadece birini sayıya çevirdiği ve bir ara farkın 21 sayıya

Yazının Devamı

Hepimiz deliyiz

25 Nisan 2016

Trabzonspor’un futbol anlamında çok önemli bir özelliği var; bulunduğu şehirden daha büyük. Dünyada bunun örnekleri çok fazla değil. Manchester United var mesela veya Liverpool. Fakat bu özellik son yıllarda kaybolma noktasına gelirken Trabzon bir futbol şehrinden saha dışı olaylarla anılan kaotik bir kente dönüşmeye başladı; özellikle Fenerbahçe maçları sırasında.

Trabzonspor’un bu sene kendi sahasında oynadığı maçlardaki seyirci ortalamasının 10.000’i bulmadığını tahmin ediyorum. Fakat dün tribünler tamamen doluydu. Trabzonspor taraftarı Fenerbahçe’yi izlemeye gelmeyeceğine göre demek ki onları Fenerbahçe maçına çeken sadece futbol değildi.

1996’da şampiyonluğu Fenerbahçe’ye kaptırmak bordo mavilileri sarı lacivertlilere karşı bilemiş olabilir. Fakat elbette asıl mesele yılan hikâyesi olan 2011 davası. Bu davanın detayına girmemek için yılan hikâyesi diyorum zira yazacaklarım kimin haklı kimin haksız olduğundan bağımsız.

2011’den sonra Trabzonspor’un önünde iki yol vardı. Zor yol, tüm yaşananlara rağmen takımı korumak, taraftara sağduyulu mesajlar vermek, bir tarafta hukuk mücadelesi verirken diğer tarafta sahadaki mücadelen vazgeçmemek; kısaca futbola tutunmaktı. Kolay

Yazının Devamı

Aziz Yıldırım

20 Nisan 2016

Bir kulüp başkanının iyi mi yoksa kötü mü olduğunu o kulüp değil rakiplerin taraftarlarına sormak gerek. Eğer rakip taraftarlar sizin kulüp başkanınızdan memnun değilse o başkan kötü, eğer memnunsa o başkan kötü demektir.

Acaba Aziz Yıldırım için Galatasaray veya Beşiktaş taraftarları ne düşünüyor?

Her şeyi bir kenara bırakın, ister kulüp başkanlığı olsun ister cumhurbaşkanlığı, 18 yıl başta kalmak için çok uzun ve sağlıksız bir süre. Zira işin başına geçtiğinizde sahip olduğunuz istek, motivasyon ve enerji ile 10 yıl sonraki duygularınız arasında olumsuz anlamda büyük fark olur, sağlıklı düşünme yetinizi kaybedersiniz ve sonuçta ortaya çok sağlıksız bir durum çıkar; dünyanın en iyi başkanı olsanız bile, ki Aziz Yıldırım’ın dünyanın en iyi başkanı olmadığı aşikâr. Bu nedenle başkanlık süreleri bellidir ve bizim kulüplerimizde de öyle olması gerekir.

Şimdi o kenara bıraktıklarımızı ele alalım. Aziz Yıldırım “beni kızdırmayın 10 yıl daha gitmem” dedi ve ben bu sözü anlamadım. Çünkü bu bir tehdit ve tehditlerde kötü, olumsuz durumlar kullanılır. O zaman Aziz Yıldırım kendi başkanlığını Fenerbahçe’ye kötülük olarak mı görüyor ve öyleyse neden Fenerbahçe’ye göz göre göre

Yazının Devamı