28.09.2021 - 16:50 | Son Güncellenme:
Moğolistan ya da Moğolcadaki söylenişiyle Mongol Ulusu, Doğu Asya'da, geniş düzlüklerin içinde kurulu bir ülkedir. 1 milyon 564 bin kilometrekarelik yüzölçümüne sahip Moğolistan, dünyanın en büyük ülkeleri arasında yer almaktadır. Ancak bununla birlikte kilometrekareye düşen insan sayısı bakımından da 194. sıradadır. zira Moğolistan'ın nüfusu 3 milyon 353 bin.
Moğolistan'ın başkenti Ulanbatur, ülke nüfusunun %34'üne tek başına ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle komünist rejim döneminde Sovyet etkisiyle geniş caddelerin, yüksek binaların inşa edildiği Ulanbatur, Moğolistan'ın modern yüzünü temsil etmektedir. Ulanbatur'da yüksek binalar, opera ve tiyatro salonlarının yanı sıra ülkenin en önemli uluslararası havalanı olan Cengiz Han Havalimanı da bulunmaktadır.
Yaklaşık 1.5 milyon nüfusa sahip olan başkent Ulabatur, hem yerleşik hayat hem de göçebe hayatın pratiklerini uygulayan Moğolların kentli kesimini oluşturuyor. Ancak bununla birlikte, günümüzde dahi Moğolların önemli bir bölümü, tıpkı ataları gibi göçebe hayatı ya da yurt yaşamını sürdürmeye devam etmektedir.
Başkent Ulanbatur'dan çıkar çıkmaz sizi adeta sonsuzluğa uzanan stepler karşılamaktadır. Deniz seviyesinden ortalama bin metre ve yer yer iki bin metreye ulaşan yüksekliğe sahip bu stepler ve ovalar Moğolistan'ın göçebe yaşamının en önemli parçası konumundadır. Burası Ortaçağ'da Avrupa'ya akınlar gerçekleştiren Moğol savaşçıların yurdu olarak da biliniyor.
Göçebe yaşam pratiklerini sürdüren Moğollar, tıpkı farklı Türk boyları gibi yurt adı verilen çetin kış ve yaz koşullarına dayanıklı bu yapılarda yaşamlarını sürdürmektedir. Moğolcada "ger" denilen yurtlar genellikle ahşap kafes işi, keçe kaplamalı ve bir yerden bir yere taşınabilir çadırlardır.
Keçe sayesinde özellikle kışın eksi 30 dereceleri bulan soğuk iklim koşullarına rağmen bu yurtlar, içinde yaşayanları korumayı başarıyor. Oda düzeninin bulunmadığı bu yurtların ortasında kurulu olan ocak, kış aylarında ısınmayı sağlamaktadır. Yurtlarda yaşayan göçebe Moğolların en önemli geçim kaynağı ise hayvancılıktır.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların yanı sıra at yetiştiriciliği konusunda da oldukça maharetli olan Moğollar bunu biraz da yaşadıkları coğrafyaya da borçlu. Büyük bölümü yeşil steplerle kaplı Moğolistan'da hayvanların beslenmesi için oldukça uygun bir coğrafya bulunmaktadır.
Tıpkı Türk kültüründe olduğu gibi Moğol kültüründen de çok önemli bir yer tutan atlar, günümüzde de Moğolların yaşamlarının olmazsa olmaz bir parçasıdır. Tarihte at sırtında Avrupa'nın içlerine kadar ulaşan Moğollar günümüzde de gündelik hayatlarında atlarla iç içe yaşamakta.
Moğolistan'ın özellikle kuzey kesimleri Sibirya etkisiyle nispeten daha fazla yağışlı, bol orman ve yeşil bir bitki örtüsüne sahiptir. Bu da Kuzey Moğolistan'ı hem insanlar hem de diğer canlıların yaşaması için daha elverişli bir alan haline getirmekte. Ancak buradaki önemli bir sorun kış aylarında yaşanan dondurucu soğuklardır.
Ülkenin güneyinde çok geniş alanı kaplayan Gobi Çölü ise kuzeydeki yeşilin tam tersine dünyanın en kurak coğrafyalarından biridir. Neredeyse yağmurun hiç yağmadığı ve aşılması en zor yerlerden biri olan Gobi Çölü'nün bir bölümünün yer aldığı Moğolistan'ın bu bölgesinde çöl iklimine adapte olan develer yaşamaktadır.
Yüzlerce yıl boyunca yerel inanışlarını sürdüren Moğollar, özellikle 16. ve 17. yüzyıllardan itibaren Tibet Budizmi'nin etkisi altına girmeye başlar. Bu dönemden itibaren, yerleşik hayata geçen Moğolların sayısında artış yaşanmasının yanı sıra ülkenin farklı bölgelerinde Budist tapınakları da inşa edilmeye başlanır.
Moğol steplerinde beklenmedik biçimde karşınıza çıkabilecek Budist tapınaklar 17. ve 20. yüzyıl arasında inşa edilmiştir. Ancak daha sonrasında Sovyet etkisiyle ülkede etkisini gösteren Komünist rejim ile birlikte Budist kültüründen uzaklaşma başlamıştır. Yine de günümüzde Budist tapınaklar ayakta olup, Moğol kültürünün önemli bir parçası halindedir.
Günümüz Moğol kültürünün en önemli parçası Cengiz Han ve onun kurduğu Moğol İmparatorluğu'nun mirasıdır. Dünya tarihinde adından korku ve dehşetle bahsedilen Cengiz Han'a dair izleri Moğolistan'ın her yerinde görmek mümkün. Kore'den Almanya sınırına uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanı kaplayan devasa bir imparatorluk kuran ve yaklaşık yüz yıl boyunca yıkım ve katliamlarla insanlığa korku salan Cengiz Han ve torunlarına ait heykellere ülkenin pek çok yerinde rastlamak mümkün.
Cengiz Han döneminde Moğol İmparatorluğu'nun başkenti Karakurum'dan geriye bir şey kalmasa da efsanelere konu olmuş hikâyeler mevcuttur. Batılı gezginlerin ziyaret ettiği Karakurum'un ülkenin güneybatısındaki Övörkhangay ilindedir. Karakurum Dağları'nın bulunduğu bölgede kurulmuş bir şehir olan Karakurum zaman içinde terk edilmiş ve tarih sahnesinden silinmiştir.
Moğolistan toprakları Türk tarihi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Tarihte Türk adını kullanan ilk devlet olan Göktürkler bu coğrafyada hakimiyet kurmuş ve sonrasında batıya doğru yayılmıştır. Ayrıca Göktürkler, Moğolistan'da Türk tarihi açısından büyük öneme sahip anıtlar da bırakmıştır.
1889'da bulunan Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtları Moğolistan'daki Orhun Irmağı'nın eski yatağı yakınlarında, Koço Çaydam gölünün civarındadır. Yazıtlar arasındaki uzaklık 1 kilometre kadardır. 38 harften oluşan Türk runik yazısının işlendiği bu abideler Türk tarihin en eski yazıtları olarak kabul ediliyor. Abidelerin geçmişi 8. yüzyıla uzanmakta. Orhun Yazıtları'nın sırrı 1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından çözüldü ve burada yazılı olan metinler açıklığa kavuşturuldu
Tonyukuk Yazıtı 731, Kül Tigin Yazıtı 732 yılında ve Bilge Kağan Yazıtı 735 yılına tarihlendirilmektedir. Orhun Yazıtları'nda Türk töresi, binicilik, Türk boylarına çağrılar gibi farklı konularda bilgiler ve söylevler yer almaktadır. Günümüzde Üstü kapalı bir müzede sergilenen bu yazıtların bakımı ile başta TİKA olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi kurumları ilgilenmektedir.