Cuma gecesi aniden gelen iki günlük sokağa çıkma yasağı sonrası, sosyal medyada market kuyruklarında yaşanan izdihamlara dair pek çok görüntü dolaştı. Ve tabii onlarca da eleştirel yorum vardı. Cahil, düşüncesiz, ahlak yoksunu bir millet olduğumuza dair. Evet günlerdir hatta haftalardır yapılan ‘evde kal’ çağrılarını keyfi olarak dikkate almamak ve hem kendini hem diğer insanları tehlike altına sokmak büyük düşüncesizlik. Empati sahibi olmak, gelişmiş bir beyin göstergesidir. Ancak ben yine de bu tip durumlarda anında yapılan ağır eleştirileri ve ötekileştirmeleri anlayamıyorum. Şurası son derece net değil mi? İnsan beyni hayatta kalmak üzerine programlanmıştır. En temel ihtiyaçlarımız beslenmek ve güvende olmaktır. İki gün sokağa çıkmamak belki bizi açlıktan öldürmez ama geçmiş travmalarımızın da sürekli tetiklendiği şu günlerde, bu panik görüntüleri bu kadar ağır eleştirileri hak etmiyor. Üstelik sadece bizde değil, dünyanın pek çok yerinde istisna denebilecek benzer
Uzaktan eğitimin üçüncü haftasını doldurduk. Bu sabah kızıma, “Dersler nasıl gidiyor?” diye sordum. “İyi ama bazen hiçbir şey anlamıyorum” dedi. “Buna ne sebep oluyor?” dediğimde ise, “Çünkü uzak” dedi! Her konuda olduğu gibi, eğitimde de dönüşüm yaşanıyor ve dijitalleşmenin eğitimdeki yeri giderek artacak. Fakat küçük yaştaki çocuklar için, öğretmen ile bağlanma, ilişki, yakın temas, onaylanma, oyun, etkileşim, interaktivite ve hareket şart. Bunların hepsini uzaktan vermek çok güç. Yerlerinde oturmakta, aynı anda konuşmadan durmakta, öğretmenin ekrandan gösterdiğini anlamakta çok zorlanıyorlar. Sizi bilmem ama ben her geçen, okula aidiyet hissinden uzaklaşmaya başladığını, ekranın önüne sadece çok sevdiği öğretmeni ve arkadaşlarını görebilmek için geçtiğini düşünmeye başlıyorum.
Hareket, başarıyı da artırıyor“Eğitimde Finlandiya Modeli” kitabında, “Finlandiya’da yapılan araştırmalar, okulda geçirdikleri süre
Koronavirüs salgını pek çoğumuzun psikolojisini bozdu, kaygı ve endişeye sebep oldu. Bu süreçte pek çok kurum ve kuruluş, başta sağlık ve emniyet çalışanları olmak üzere ebeveyn ve çocuklara da online terapi desteğine başladı
Pek çok uzmanın da vurguladığı gibi, virüsten daha tehlikeli bir şey varsa, o da uzun süreli maruz kalınan stres. Salgının hepimizi evlerimize kapamasıyla, psikolojik rahatsızlıklarda ciddi artış görülüyor. Bilinmezlik ve korku ortamı, endişelerimizi artırıyor. Hele ki çocuk sahibiysek, gelecek kaygısı gündelik yaşamımızı sürdürmemizi engelliyor. Bu noktada pek çok kurum ve kuruluş harekete geçti ve hem aileler hem de çocuklar için uzaktan terapi seanslarına başladı. Uzman görüşleriyle, hızlı ulaşım sağlanabilecek bazı adresleri sizler için derledim.
Her terapi sonrası yeni grup
Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi bünyesinde de ebeveynler için grup çalışmaları başladı. Merkez direktörü Dr. Sibel Halfon, kısa sürede 300’den fazla başvuru aldıklarını ve her
Geçtiğimiz günlerde boşanma taleplerinin ocak ayına oranla 4 kat arttığına dair bir haber vardı. Gerçekten de insanlar rekor seviyede bir taleple boşanmak istiyor. 7/24 bir arada olmayı becermeye çalışırken, tüm ilişkiler sınanıyor. Sağlam temelli olanlar sınavı geçecek belki. Ama zaten sorun olan ilişkiler sallanıyor. Bazı evlerde ise tehlike daha büyük çünkü şiddet var. Kadın dernekleri, çağrılara yetişemediğini söylüyor. Ama bir taraftan da şiddete maruz kalan ve evin dışına çıkamadığı için, telefon görüşmesi bile yapamayan kadınlar var. Burada konu komşuya büyük sorumluluk düşüyor. Duyduğumuz, gördüğümüz, hissettiğimiz an polisi arayıp, ihbarda bulunmalıyız. Durum gerçekten çok vahim, Bakanlık özelinde el atılması gereken kanayan bir yara.
Küresel bir travma yaşıyoruz
Psikoloji İstanbul’un kurucularından çift terapisti Filiz Kaya’ya “Ne olacak bu durum?” diye sordum. Tam anlamıyla travmatik bir süreçten geçtiğimizi, hemen hemen tüm çiftlerde
Geçenlerde “Çocuğunuz her zamankinden daha öfkeli mi?” (https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/zeynep-isman/kizimla-korona-gunleri-cocugunuz-her-zamankinden-daha-ofkeli-mi-6180984) başlıklı bir yazı yazmıştım. Evde kalış süresi arttıkça, psikolojik şikayetler de artmaya başladı. Konuştuğum pek çok terapist, çocuklarda özellikle huzursuzluk, sinirlilik, uyku ve iştah sorunları, bedensel yakınmalar ve duygusal olumsuz tepkiler ortaya çıkmaya başladığını söylüyor. Bu konuda Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Işık Karakaya’ya neler yapabileceğimizi sordum:
‘Anlamaya çalışmalı’
“Anne babalar öncelikle çocuklarını içinde bulunduğumuz durumla ilgili doğru şekilde bilgilendirmeli. Çocuğun kafasındaki soruları yaşına ve gelişimsel düzeyine uygun olarak olabildiğince yanıtlamalı, onu tam olarak neyin kaygılandırdığını anlamaya çalışmalı.
Çocuklar olağanüstü koşullarda anne babalarının ilgi ve desteğine daha çok ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle duygusal olarak ulaşılabilir olmak önemlidir.
Evde
Hayatımız neredeyse tamamen ‘online’ oldu. Kafamızı nereye çevirsek, görüntülü görüştüğümüz bir ekran var. Toplantıları görüntülü yapıyoruz. Eğitim uzaktan. Alışveriş online. Konser, yoga, dans, piyano, resim gibi kültür-sanat faaliyetleri online. Eğitimler, seminerler ekranların başında yine online. Sevdiklerimizle sohbetlerimiz, hal-hatır sormalarımız, hasret gidermelerimiz görüntülü. Hatta etkinliklerin bile bir kısmı online yapılmaya başlandı.
Tüm bunlara yavaştan alışıyorken ve daha başka ne kaldı ki diyorken, dün sevgili kuzenim Ersin’in nikah daveti ile hem çok güldüm, hem hüzünlendim. 20 Nisan’da instagram üzerinden canlı yayınla, nikah törenlerine davet ediyorlar. Nikah salonlarına sadece nikah memuru ile gelin ve damat alındığı için, yakınları ve diğer konuklar canlı yayından izleyip, tebriklerini iletecekler. Gerçekten filmlerde izlediğimiz ve “yok artık ya, bu kadarı da olmaz” dediğimiz dünyanın içindeyiz. Yalnız bir de “online saç kesimi ve
Evlerde olmak, dışarda yeme-içme masrafını ortadan kaldırdı. Ne giyeceğimize ya da makyajımıza enerji harcamıyoruz. Başka pek çok tüketim alışkanlığımız mecburi olarak azaldı. Ama diğer taraftan gıda alışverişi, temizlik malzemeleri, su ve elektrik gibi konularda tüketim arttı. Geçenlerde Bilal Emin Turan köşesinde ‘Hijyen önemli ama suya da dikkat’ başlıklı bir yazı yazdı. Bulup okumanızı tavsiye ederim. Gerçekten özellikle su tüketimi, evlere kapanmamızla birlikte fazlasıyla arttı. Bu da başka bir sıkıntı olarak karşımıza çıkacak. Zaten su kaynakları kısıtlı, susuzluk sorunu kapıda bekliyor. Bu süreç nasıl etkileyecek ve nasıl önlemler alınabilir? Bireysel olarak evlerimizde duşun altında dakikalarca kalmadan, elleri sabunlarken suyu açık bırakmadan destek olabiliriz. Çocuklara el yıkarken, diş fırçalarken suyu kapalı tutmayı mutlaka hatırlatmalıyız. Yine bu dönem artan bulaşıkları elde değil, makinede yıkayabiliriz. Her seferinde sifon çekmek yerine, kullanılmış suları biriktirip, klozette kullanabiliriz. Salgından korunalım derken, gelecek doğal
Siz bu yazıyı okurken pazartesi olacak ama bugün pazar. Hesap ettim tam 24 gündür evdeyim. “Çok sıkıldım” demekle, “Çok şanslıyım” demek arasında gidip geliyorum. Bu aralar duygularını dile getirmekten, ‘kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum, çocuk çığlıkları, yemek, çamaşır, temizlik yoruldum artık’ demekten utanıyor insan, her gün dünyanın her yerinden gelen ölüm haberlerini okuyunca. Bugün Pazar. Bu yazıyı yazarken penceremden yağmur ve fırtınayı izliyorum. Karşı komşu, beslediği kediler için kulübelerin üzerine yağmurluk yaptırmış. Her gün çıkıp biriken suyu temizliyor. Daha önce baharı ve yazı gerçekten bu denli arzuyla beklediğimi hatırlamıyorum sanırım. Ve tam şu an içimden Nazım Hikmet’in şu dizeleri çıkıyor:
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.