İçinden geçtiğimiz bu sıra dışı günlerde, bilinmezlik, kaygı, stres ve sıkışmışlık hisleri ile boğuşurken, aslında geleceğimizi de yaptıklarımızla yazıyoruz. Çok da uzak değil, yakın bir geleceğin nasıl olacağı, şu günlerde belirleniyor. İnsanlık tarihi için bir kırılım noktasının içinden geçiyoruz. Böyle bakınca hem çok ürkütücü hem de bunda etkimiz olacağı için şanslı da sayılabiliriz.
Çocuklarla konuşalım
Geçen gün Sevgili Kürşad Oğuz’un, hayranı olduğum Psikolog ve Yazar Gündüz Vassaf ile röportajını dinledim. Lütfen fırsat bulursanız dinleyin. Gündüz Vassaf, bilgi vermeden, moral verilemeyeceğini söyledi. Bu da bana şunu düşündürdü. Çocuklar korkmasın, üzülmesin diye pek çok bilgiyi onlardan saklıyoruz. Çok küçük yaşlardan bahsetmiyorum ama çocuklarımıza daha açık olmamız gerektiğini düşünüyorum. Zaten kulaktan dolma pek çok bilgiyi alıyorlar ve bizle konuşamazlarsa, kafalarına göre yorumluyorlar. Bu da daha
Çocuklu aktivitelerde, mutfak birinci sırada. Hareket alanı da kısıtlı. Koronavirüs bitecek ama korkarım ki çoğumuz kilo sorunlarıyla mücadele etmek durumunda kalacağız.Koronavirüs nedeniyle okullar kapalı, bir kısmımız çocuklarla evlerdeyiz. Bugünlerde ekmek, kek, börek yapılmayan ev neredeyse kalmadı. Bizim evde de düzen bozuldu ve normalden fazla yemek yiyoruz. Fakat belli kurallara uymaya özen gösteriyoruz.
Örneğin; televizyon karşısında veya bir şey izlerken yemek yemek yok. Bu evde kesin ve net bir kural. Yemek zamanı, yemek masasında buluşuluyor. Hızlı yemek yemek yok. Lokmaları yavaş ve uzun çiğnemeyi birbirimize hatırlatıyoruz. Kızımla birlikte yaptığımız kek, börek tarzı yiyecekleri haftada sadece bir gün yapmaya dikkat ediyoruz. Ve sadece hamur işi değil, tencere yemeklerine de yardımcı olmasını istiyorum. Mutfak masasında bulundurduğumuz atıştırmalıklar ya meyve oluyor ya kuruyemiş. Son olarak, her gün mutlaka sabah esneme hareketleri ve dansla hareketi de işin içine katıyoruz. Bu süreyi, dengeli beslenip, kilo sorunu yaşamadan ve maksimumda hareket ederek nasıl
Bazen kızımın bu süreçten nasıl etkilendiğini anlamaya çalışıyorum. Davranışlarına, konuşmalarına bakıyorum ama anlamak güç. Genel olarak halinden memnun gibi. İlkokul birinci sınıfa gittiği için, uzaktan eğitimi sınıf arkadaşları ile eğlenceli bir oyun haline getirdiler. Zaman zaman ‘arkadaşlarımı özledim’ dese de, evin içinde bolca oyunla, çizgi filmle ve köpekleriyle zaman geçiriyor. Fakat bazen çok ani ve daha önce hiç yapmadığı öfkeli ve sert tepkiler veriyor. Dün sabah da oyuncaklarını masadan kaldırmasını istediğim için öfkeyle bana bağırınca, “Acaba iç dünyasında neler yaşıyor?” diye düşündüm.
Onunla bunu konuşmaya çalışınca, “Neden bilmiyorum anne ama böyle davranmak geliyor içimden” dedi! Bence bu çok kilit bir cümle. Duygular anlık olarak, sürekli değişiyor. Sinirli olmak istemeseler de, ağızlarından kelime olarak, bedenlerinden de davranış olarak öyle çıkıyor. Ne kadar tanıdık! Çünkü aynı şeyi ben de yaşıyorum. Bu aralar bazen kendimi
Dün akşam Sevgili İnci Abay ile ‘Ebeveynlerin Uzaktan Hayat ile İmtihanı’ başlıklı bir canlı yayın yaptık. Bu konuda anne/babalar olarak kendimizi çok çaresiz ve kaybolmuş hissediyoruz. O yüzden konuştuğumuz başlıklardan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle bu sürecin herkes için çok olağandışı, alışılmadık, beklenmedik, belirsiz ve zorlayıcı olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Yalnız değiliz. Yalnız değilsin. Herkes kendi düzeninde ve hayat standartlarında sıkıntı çekiyor.
İlişkine yatırım yap
Bu süreç er ya da geç bitecek. Çünkü hiçbir şey sonsuza kadar sürmez, sürmedi. Kurallar, sorumluluklar, ödevler, işler, güçler geçecek ama yanımıza kar ya da zarar olarak kalacak olan ilişkimiz olacak. O yüzden önceliği her zaman evin içindeki ilişkilerinize verin. Sıcak, samimi ve güven dolu bir ilişki kurmaya odaklanın. Kendimize ve karşı tarafa dikkat verebilmek için de, DUR ve AN’da kalmaya çalış.
Bırak dağınık kalsın
Uzaktan çalışmaya çalışmak, çocukların eğitim sürecini
Bugün 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü. Geçen haftalarda Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer ile vakıf binasında sohbet etmiştik. Kısmet böyle bir zamanda bunları yazmakmış. Evlere kapandığımız bu günlerde, günün hiç de kolay akmadığı evlerden bahsetmiştim geçen gün. İşte otizmli çocukların olduğu evlerde bunlardan. Özel gereksinimli çocuklar için, düzen değişikliklerine ayak uydurmak, bizler için olduğundan çok daha zor. Neler olup bittiğini anlamlandıramadıkları için, bazı çocuklar içe kapanıyor, bazıları agresif olup, etrafına ve kendine zarar verebiliyor. Anne/babalar bu çocukları evlerde tutmakta çok zorlanıyor. Vakfın uzaktan eğitim için belli uygulamaları var. Ancak elbette bu imkanlar artmalı, özel eğitim öğretmenleri daha çok uzaktan eğitimin içinde yer almalı. Bilinen 400 bin özel gereksinimli çocuk ve sadece 2 bin 600 özel eğitim veren kurum var. Bu kurumların ayakta kalması ve bu süreçte çocukların eğitimden uzak
Gece 3’lerde yatıp, sabah 9’da zor kalkıyorum. Uyku konusunda ergenlere döndüm. Düzen müzen kalmadı. Allah’tan çocuğun uyku düzeni aynen devam ediyor. Ama ben sabahları ayılamayınca, uyanıp kafasına göre takılıyor. Sabah 10’da başlayan canlı derslere zor yetiştiriyorum. Şaka gibi!
O kadar olağandışı bir dönem yaşıyoruz ki, hepimizin düzeni alt üst oldu. Geçişler, biz yetişkinler için, çocuklardan daha zor. Daha düne kadar takvimimin her günü toplantılar, seminerler, organizasyonlar, davetler ile dolu idi. Bir bağımlı gibi, açıp bakıyorum ve o programı görmek beni mutlu ediyor. Oysa şu an boşalan gündemimde, evin içindeki düzeni yönetmekte zorluk çekiyorum.
Ev işlerini planlamak, çocuğun uzaktan eğitimine destek olmak, kendi yazılarımı, tezimi ve işlerimi tamamlamaya çalışmak, sanki dünyanın en zor işi. Belki de öyle. Şu an tüm insanlık en zorun üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Bunları fark etmek, düşünmek ve yazmak bana çok iyi geliyor. Kendimi beceriksizlikle
Tüm dünyada virüsün yayılımını önlemek için #evdekal, #evdehayatvar gibi pek çok kampanya yapılıyor. Kamu spotları ve ünlüler farkındalık yaratmak için hepimize ‘evde kalın’ diyorlar. Doğru, şu an için evde kalmak en mantıklı ve doğru seçenek. Peki ama herkes için evde kalmak güvenli mi? Şiddet gören kadınlar, istismara uğrayan çocuklar için evde hayat var mı? Ve evde kalmak bir kurtuluş mu, tehlike mi?
Şunu biliyoruz ki, çocuğa cinsel istismar yüzde 75 tanıdıktan geliyor. Hele ki aile içinden ise, bu çocuklar evlerde ne yapacaklar? Seslerini nasıl çıkaracaklar? Ya da eşi tarafından şiddete maruz kalan kadınlar ne yapacaklar? Yine yapılan araştırmalar, Türkiye’de şiddet sonucu hayatını kaybeden kadınların yüzde 75’inin evlerinde öldürüldüğünü gösteriyor. Hepimiz için ilişkilerimizi yürütmekte zorlandığımız şu günlerde, bu insanları düşünmeden edemiyorum. Bu konuda lütfen sesimizi çıkaralım. Güvenli evlerimizde, dört duvar arasına
Geçen gün Fransa’da yaşayan bir Türk arkadaşımızla konuştuk. Yaşadıkları bölgede uzun zamandır sokağa çıkma kısıtlaması uygulandığını ve sadece acil ihtiyaçlar için eczane, market gibi yerlere yazılı izin ile dönüşümlü olarak çıkabildiklerini söyledi. 17 metrekare bir evde yalnız yaşıyor. Her sabah ve her akşam evin bir ucundan diğer ucuna volta atarak, 40’ar dakika yürüdüğünü söyledi.
Kimimiz geniş evlerde, kimimiz iki göz odalı evlerde yaşıyoruz. Kimimiz kalabalık aileleriz, kimimiz çekirdek. Ve kimimiz eve sığamamaktan şikayetçiyiz, kimimiz ise bu örnekte olduğu gibi kendi çözümlerimizi yaratıyoruz. İşte bu da bana şunu fark ettiriyor; önemli olan yaşadığımız olay değil, onu nasıl algılayıp, nasıl karşıladığımız. Belki başımıza gelenleri seçme şansımız yok. Ama olayları nasıl yorumlayacağımızı ve nasıl karşılayacağımızı seçmek bizim özgürlüğümüzde. 17 metrekare evde çaresizlikten depresyona girmek mi? Müziği açıp sabah akşam volta atmak mı?