Fransa Başbakanı geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada, ekonomik çöküşten kaçmak için ülkedeki kısıtlamaların hafifletileceğini, vatandaşların virüsle yaşamayı ve kendini korumayı öğrenmesi gerektiğini söyledi. İlk etapta korkutucu gelse de, dünya ekonomisinde beklenen ekonomik daralma nedeniyle pek çok ülke kısıtlamaları kademeli olarak kaldırmaya başladı. Bu tıpkı şuna benziyor: Çocuk doğar, ebeveynlerine bağımlıdır. Büyüdükçe özerklik kazanır ve ayrışmaya başlar. Ebeveynlerinden edindiği birikim ile yalnız başına hayatta kalmayı deneyimler.
Sağlıklı olan da budur. Çünkü ömrümüzün sonuna kadar, çocuklarımızı hayattan koruyamayız. İşte bizler de, yasaklar bitip güvenli evlerimizden çıktığımızda, tehlikelerle (virüslerle) dolu hayatta yaşaya-bilmek için, gerekeni yapmalıyız. Evlerimiz, maskeler ya da yasaklar bizi sonsuza kadar koruyamaz. Dünyanın geldiği noktada, bundan sonrası için de öngörülen virüs ve salgın hastalık tehlikelerini düşünürsek,
Uzaktan eğitim 31 Mayıs’a uzatıldı. LGS’nin akibeti ise hafta başı açıklanacak. Not ortalamasında birinci dönemin geçerli olacağını ve telafi eğitimini ise üç aşamalı olarak planladıklarını söyledi Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk. Böylelikle bir dönemi kapamış olduk diyebiliriz. Ebeveynler evdeki sürecin uzamasından yorulmuş ve bunalmış olsalar da, okullara verilen aranın uzamasından memnunlar. Çünkü kimse virüsün etkisi tamamen geçmeden çocuğunu okula göndermek istemiyor. Çin’deki okullardan gelen, maskeli öğrenci görüntülerini, kendi çocuğunun yaşamasını istemiyor.
Okula dönüşten umudu kesmiş, daha doğrusu süreci kabullenmiş olsak da, ev içinde hayat kolay akmıyor. Her geçen gün yorgunluk artıyor, sinirler daha çok geriliyor, sabırlar tükeniyor. Peki yaza kadar olan bu bir aylık süreçte ebeveyn olarak kendimizi nasıl destekleyebiliriz?
‘Sabretmek’ kelimesini dilimizden çıkarabiliriz. Sabır kimi zaman hoşlanılmayan ya da istenmeyen şeylere
Çocuklar, duygularımızı nasıl yönettiğimizi, mutluyken, üzgünken, sinirliyken nasıl tepki verdiğimize bakarak öğreniyor. Ve son zamanlarda hiç olmadığı kadar buna maruz kalıyorlar. Kaçacak yer yok, her duyguyu birbirimizin gözü önünde yaşıyoruz. Geçenlerde tüm gün bir şeylere ağladım. Kızım hiç görmediği kadar ağladığımı gördü. Dün evde köpekler nedeniyle bir tartışma çıktı. Köpekler işin bahanesi oldu aslında. Tartışmamıza tanık oldu. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Mesele bunların olması değil. Biz anne babalar da insanız ve hepimizin duyguları inişli, çıkışlı, doğal olarak bunları yaşıyoruz. Mesele tüm bu duygularla nasıl kaldığımızda ve karşı tarafla nasıl bir ilişki kurduğumuzda. Tartıştığımda ya da kalp kırdığımda, bunu nasıl telafi edip, onardığımda.
İşte tüm bunlar, çocukların büyüdüğünde çevreleri ile nasıl ilişki kuracaklarını, aile ve toplumsal hayatı nasıl yaşayacaklarını doğrudan etkiliyor. Biz köpekleri bahane edip birbirimize öfkelenince, kızımın dışardan bir göz
Kaç gündür evdeyim ve kaç gün daha evde olacağım saymayı bıraktım artık. Bazen hangi günde olduğumu unutuyorum. Yeni düzene göre fena sayılmayacak bir rutinimiz var. İlk işim mutlaka bir sonraki günkü yazımı yazmak oluyor. Bu nedenle de gündemi takip etmeye, kim ne yazmış bakmaya çalışıyorum. Ama ayarı biraz kaçırırsam, saatlerce zamanı bilgisayar başında ve sosyal medyada geçirdiğimi fark ediyorum. Ve ne zaman bu süre artsa kendimi daha aşağı çekilmiş, enerjisiz ve eleştirir bir halde buluyorum. Her yerden, öyle çok bilgi akıyor ki, insan hepsine yetişmesi gerektiğini düşünüyor ama zihin oradan oraya savrulurken, aslında hiçbir bilgi kalıcı olmuyor. Bilgiyi gerçekten içselleştirmedikten sonra, nasıl ve nerede kullanacağımızı bilemedikten sonra, bu kadar bilgi hiçbir işe yaramıyor. Gündemi ve konuşulanları kaçırırsam endişesi büyük strese sebep oluyor. Ben artık bundan çok sıkıldım ve yoruldum. Zaten sınırladığım haber kaynaklarımı, bir kere daha eleme kararı aldım. Gerçekten dijital minimalizmin tam
Uzaktan eğitim süre- cinde en çok düşündüğüm, LGS’ye (Liseye Geçiş Sınavı) ve üniversite sınavlarına girecek çocuklar. Bir milyonun üzerinde 8. sınıf öğrencisi şu an haldır haldır LGS’ye hazırlanıyor. Hayatlarının belki de en stresli yıllarından birini, bu olağanüstü ve belirsizliklerle dolu zaman diliminde geçiriyorlar. Bazı çocuklar daha avantajlı. Butik bir okuldan eğitim alıyorlar, evde kapanabilecekleri bir oda ve sahip oldukları bir bilgisayar var. Bazı çocuklarda bunların hiçbiri yok. Elbette ki bu süreçte, evin içindeki ortam, moral ve aile desteği çok önemli. Onları sürekli sınav gündemi ve stresi ile baş başa bırakmamak, birlikte sohbet edip, film izlemek, kitap okumak gerekiyor. Çünkü yeni düzende bilgiye sadece ders kitaplarından değil, farklı kaynaklardan da maruz kalan, iç motivasyonu yüksek, sevilen, kabul gören, ilgi alanları desteklenen çocuklar başarılı oluyor. Bir de bu dönemde morali yüksek tutmak ve odaklanmak için, dış dünyaya ve bilgi
Araştırma şirketi DORinsight, Türkiye genelinde 2 bin 735 ebeveynle, “Evde Çocuklarla Hayat” başlıklı bir araştırma yapmış. Araştırmaya katılan ebeveynlerin yüzde 53’ü, yaşadıkları bu süreçten sonra evde yeni düzen içerisinde çocuklarına ekran kısıtlaması getirmediklerini belirtmişler. Bu süreçte evlerde dengeler, kurallar, rutinler tepetaklak oldu. Ancak çocuklarımıza koşullar ne olursa olsun, ekran sınırlaması getirmeliyiz.
Neden mi?
Sınırlar ve kurallar çocuklar için güvenlik alanıdır. Çocuklar ebeveynleri tarafından sınırlandırılmaya ihtiyaç duyarlar.
Ekran karşısı kontrolsüz bir dünya ve tıpkı bizim kaygı seviyemizi arttırdığı gibi, fazla ve yanlış bilgi çocukların da kaygı seviyesini arttırır.
Geçtiğimiz ay, ‘Güvenli Bağlanan İlişkiler’ konusunda online bir eğitim veren dünyaca ünlü Aile Terapisti Stan Tatkin, “Ebeveynlik Liderliktir” demişti. Elbette buradaki liderlikten kastı, otoriter ve baskın bir liderlik anlayışı değil. İş birliği, güven ve dayanışmayı destekleyen, söyledikleriyle değil, davranışlarıyla ve kurduğu ilişkiler ile çocuğuna model olan bir liderlik modelinden bahsetmişti.
Şu günlerde Stan’in bu sözünü daha iyi anlıyorum. Çocuklar okullarından ve arkadaşlarından uzaktalar. Bizler işlerimizden, sevdiklerimizden uzaktayız. Evlerde tüm rutinler bozulmuş, her şey birbirine girmiş, herkes bilinmezlik içinde kaygı ve stresle boğuşuyor. Evet hiç kolay değil. Ancak bizi yani ailemizi kim bu çalkantılı denizden düzlüğe çıkaracak. Kim dalgaların içindeyken bile, çocuklara; ‘korktuğunu biliyorum ve yanındayım’ ya da ‘güvendesin’ diyecek ve ellerinden tutacak. Her şey normalken ve yolundayken tamam ama stres altındayken, çocuğum kurallara uymadığında, öfke nöbetleri
Dün kızıma 23 Nisan’ı neden kutladığımızı bilip, bilmediğini sordum. Onun için gerçekten ne ifade ediyordu? Sadece büyüklerin kutlamasını söylediği bir gün müydü, yoksa içinde gerçek bir anlamı var mıydı? Sohbet bu şekilde devam ederken, “Meraklı Çocuklar için Felsefi Hikayeler” kitabını okuduk. Kitaptaki hikayelerden birinde, altı kör adamın, bir filin farklı yerlerine dokunarak, filin nasıl bir şey olduğunu tarif edişleri anlatılıyordu. Her biri kendi deneyiminin doğruluğunu savunuyordu. Bu hikaye bize harika bir sohbet kapısı araladı. Merak etmenin, soru sormanın, olaylara kendi sadece kendi bakış açımızla değil, başka insanların bakış açılarıyla bakabilmenin öneminden konuştuk. Hayatı sadece kendi sınırlı deneyimlerimizden görürsek, içinde yaşadığımız zenginliğin farkında olmayız. Ne kadar çok soru sorar ve başka deneyimleri dinlersek, dünyamız o kadar zenginleşir. Sınırsız bilginin ve bu her şeyin bir tık uzakta olduğu kolay dünyanın içinde bile çok fakir olabiliriz. Soru sormaz, sorgulamaz ve farklı deneyimleri