Dünyada birçok ekonomist, Çin ekonomisinin, Amerika ile girdiği ticaret savaşlarında büyük yara almasını bekliyordu. Ancak savaş sürerken ortaya çıkan bir virüs (!) herkesin öngörülerini allak bullak etti.
Şu anda kazananın kim olacağının hiç belli olmadığı bir dönemden geçiyoruz.
Ama kesin olan şu ki Çin, koronavirüs salgınından da ağır yara alacak gibi görünüyor.
Elbette bu krizin faturası sadece Çin’e değil, tüm dünya ülkelerine çıkacak ancak Kovid-19 virüsünün kaynağı olmasından dolayı en ağır etkilerini yaşayanlardan biri kuşkusuz bu ülke olacak.
“Çin virüsle mücadeleyi kazandı, hayat normale döndü bile”” diyenler olsa da, adeta tüm dünyanın üretimini sırtlayan bu ülkenin elindeki malları böylesine bir ortamda nereye satacağı büyük soru işareti.
Sadece Türkiye’de değil Amerika’da, Avrupa’da tüm ülkeler tüm güçleriyle bir taraftan virüsle mücadeleye soyunurken, diğer taraftan da
Korona Notları’nın 10. gün yazısına, dünkü bölümde yer alan, merhum Güngör Uras’ın sözünü yineleyerek başlamak istiyorum;
“Yarınlar güzel olacak... Ancak yarınların güzel olması bugünlere bağlı. Her şeyden önce sorunlarımızı “küçültmeden ve büyütmeden” gerçek boyutu ile belirlemeye, bilmeye mecburuz. Sorunların çözümü, sorunların ne olduğunun bilinmesine bağlıdır.”
Bunu neden tekrar hatırlattım, söyleyeyim.
Buraya gelene kadar ekonomi ve bilim cephesindeki notlarımıza baktığımda ortaya çıkan önemli bir husus var;
Tüm dünya koronavirüs salgını karşısında şimdiye kadar yaşamadığı büyük bir şok yaşıyor.
Her kriz gibi bu sarsıntı da büyük değişimlere neden olacak.
Böylesi anlarda liderlerin farkı, panik olmadan olayları analiz etmelerinde ve herkesin bir adım önünde durarak planlama yapıp, çözüm için hızla hareket etmelerinde ortaya çıkar.
Türkiye’nin ekonomik yapısının etkileneceği kesin olan bu zor günlerden en az hasarla çıkmasının tek bir yolu var; Hükümetle birlikte iş dünyasının acil ihtiyaçları tespit edip üretim planlamasını buna göre hazırlaması öncelik olmalı.
Şu sıralar tüm dünya için öncelik Kovid-19 virüsüyle yürütülen savaşı ciddiye almak ve en kısa sürede onu yenmek.
Ülkeler, şirketler ve tabi vatandaşın ekonomik kayıpları tarafında virüsün oluşturacağı tahribatın yaralarını sarmak ve yeniden normale dönmek ise şimdilik ikinci sırada geliyor.
Mücadelenin henüz başlarındayız, bu yüzden şu anda çok gündeme gelmese de, yatırımcı cephesinden bakıldığında akla gelen bir soru var;
“Bize hep söylerler, ‘Her kriz bir fırsattır.’ Şimdi borsalar düşüyor, hisse fiyatları yerlerde. Bunu fırsata çevirmek için dipten hisse almalı mıyız? Acaba zamanı geldi mi? Şimdi değilse peki ne kadar süre daha beklemeliyim?”
Elbette bunları düşünenlerin haklı gerekçeleri var. Geçmiş krizlere bakıldığında, sıkıntılı günler atlatıldıktan hemen sonra tüm dünyada borsalar uçmaya, hisse fiyatları ardı ardına tavan yapmaya başlar.
Çok para kazanırsınız
Dolayısıyla borsaların çakıldığı dönemde dipten kağıt toplayanlar kısa süre içinde hayal
Şu günlerde tüm insanlığı kaygılandıran şey belirsizlik. O nedenle geleceği okumak çok önemli. Nasıl ki, Korona virüs salgını konusunda “her önüne geleni değil”, sadece ve sadece “bilim insanlarını” dinlemek gerekiyorsa, ekonomi konusunda da “kriz dönemlerinde öngörülü davranmış ekonomistlere ve kurumlara kulak vermekte” fayda var. Gelin bugün Goldman Sachs’ın Korona senaryolarına göz atalım.
Goldman Sachs’ın Baş ekonomisti Jan Hatzius’un yönettiği telekonferanstan çıkan notlar piyasalarda ilgiyle karşılandı. Etkinliğe Covid-19 için testler yapan ve aşı için firmalardan uzmanlar da katılmıştı. Konferanstan sızan geleceğe yönelik tahminler şöyle sıralanıyor.
Test sayısının kısa zamanda milyonlara çıkması bekleniyor. Bu iyi haber.
Tedavi için şu anda varolan ilaçlarla değişik yöntemler deneniyor. Bu sayede yaz sonuna doğru daha iyi tedavi yöntemleri bulunması bekleniyor.
Nereden çıktı bu virüs?
Artık hep evde mi oturacağız?
Acaba dışarı hiç mi çıkmasak!..
Evi günde 5 kez mi yok yok 10 kez mi havalandırsak?
Yerleri sildik, kapı kolları temiz, üst baş yıkandı, kolonyalar hazır ama ya bunlar da yetmezse?
Bakkaldan ekmek geldi acaba bunda virüs var mı?
Süpermarkete gittik bir panik. Evi makarna, un, tuvalet kağıdı, sabun, dezenfektanla doldurduk tamam, keşke daha fazlasını mı alsaydık?
Alkol iyi gelir diyorlar, ya gelmezse?
Son 3 aydır yaşananları bize daha önceden söyleseler hiçbirimiz inanmazdık. Kapanan sınırlar, biten uluslararası uçuşlar, karantinaya alınan ülkeler ve kaybedilen binlerce hayat.
İçinde yaşarken bile çoğumuza inanılmaz gelen bu gerçeklik aslında kimileri için hiç de sürpriz değil.
Sene 2007. Kitabın adı; “Dünyamızı Değiştiren 12 Hastalık.”
Biyolojide Hocaların hocası Irwin W. Sherman (California Üniversitesi) şu uyarıyı yapıyor;
Kovid-19 salgını “hem sağlığı”, “hem de ekonomileri” tehdit ediyor. Salgın bu yönüyle yakın geçmişteki finansal krizlerden farklı olarak “ikiz kriz” olarak karşımıza çıkıyor. Ve sonunun belirsizliği tüm dünyada kaygıları arttırmaya devam ediyor.
Bu sebeple bilim insanlarıyla birlikte ekonomistleri de can kulağıyla dinlemekte ve çıkış yolu için önerilerini dikkate almakta fayda var.
Limitsiz borçlanın
Dünyacı ünlü Harvardlı ekonomist Kenneth (Ken) Rogoff, bu noktada iddialı bir çıkışa imza atıyor;
“Şu an savaştayız ve savaşı kazanmak zorundasınız. Bu yüzden hükümetlerin ne pahasına olursa olsun borçlanma kaygısını üzerinden atması gerek.”
Amerika örneğinden yola çıkarak tüm dünyaya seslenen ünlü ekonomist, “Hükümetin 5 trilyon dolarlık bir borç alması -ABD- eğer bu süreci sağlıkla atlatmamızı sağlayacaksa hiç sorun olmamalı. Önemli olan ihtiyaç halinde yüklü miktarda borç alabilmek. Enflasyonu düşünmeden limitsiz