Euro yükselişi kalıcı mı yoksa geçici mi?

27 Temmuz 2017

Benim gibi doların bir süre daha 1.10-1.15 euro bandında seyredeceğini öngörenler yanılmış görünüyor. Çapraz kur 20 Temmuz’da 1.16’nın üzerine çıktı ve dün bir ara aşağı geldi ama ardından tekrar bu seviyenin üzerine çıktı. Euro/dolar paritesinin 1.16’nın üzerindeki seviyesi kalıcı mı? Kalıcı ise euro’daki değerlenme nereye kadar devam eder? Piyasalardaki bankacı, yatırımcı ve ticaret yapanlar bu soruların yanıtını arıyorlar.

Bu sorulara yanıt vermeden önce euro’nun neden böylesine yükseldiğini açıklamak gerekir. Belli nedenlere bakalım:

Halihazırda doların getirisi euro’nunkinden yüksek. Dolar tarafında muhtemelen bu yıl en az bir faiz artırımı daha olacak. Euro’da ise görünürde bir artış yok. Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı geçen hafta, faizlerin uzun bir süre daha mevcut düşük seviyelerde kalacağını söyledi. Yani faiz farkı açısından dolar göreli cazibesini korumaya devam edecek. Kısacası, ABD ve Avrupa’daki faizlerin seviyesi ve aralarındaki fark euro’nun değerlenmesini açıklamaya yetmiyor.

Paraların değerini etkileyecek diğer bir faktör, merkez bankalarından gelen sinyaller ve oluşturulan beklentilerdir. Avrupa Merkez Bankası’ndan gelen son açıklamalar önümüzdeki dönemde

Yazının Devamı

Gençlere iş tavsiyeleri

20 Temmuz 2017

Üniversitede işletme okumuş biri olarak iktisadi ve idari bilimler fakültelerindeki bölümlerden birini tercih etmeyi planlayanlara birkaç tavsiye de benden. Türkiye’de bu alanlarda 10’larca üniversite her yıl binlerce mezun veriyor. Potansiyelinin altında büyüyebilen Türkiye ekonomisi ise ne yazık ki bu kadar mezuna iş yaratamıyor. Bu nedenle her yıl çok sayıda diplomalı üniversite mezunu işsizler arasına katılıyor. Türkiye’de genel işsizlik oranı yüzde 10.5 iken, üniversite mezunları arasında yüzde 11.5. Yani daha yüksek, hatta ilköğretim mezunlarından bile 2 puan daha fazla. Bu demektir ki fark yaratabilen mezunların iş bulma şansının daha fazla olduğu bir dönem var önünüzde.

Üniversiteler öğrenciye temelde iki şeyi verir: Öğretim ve eğitim. Öğretim aşağı yukarı bütün üniversitelerde aynıdır. Müfredat çerçevesinde benzer kaynaklarla aynı konular öğretilir. Üniversiteler arasında asıl farkı yaratan ise verdikleri eğitimdir. Üniversite öğrenciye sadece müfredatı vermemeli, aynı zamanda ufuk, vizyon, dünyaya bakış, kültür ve renk kazandırmalıdır. Ne yazık ki bazı üniversiteler bugün bu noktadan çok uzaktadır.

Üniversiteye girecek öğrenciler, 4 yıl boyunca üniversitenin verdiği

Yazının Devamı

TL’nin kaderini kim belirleyecek?

13 Temmuz 2017

Her sabah NTV’de Mahfi Eğilmez ve Berfu Güven ile yaptığımız Geri Sayım programına gelen izleyici sorularının önemli bir bölümü kurun seviyesi ile ilgili olur. Bugünlerde en çok merak edilen konu ise dolar kurunun tekrar 3.50’nin altına inip inmeyeceği. Bu sorunun cevabı büyük ölçüde dışarıdan Türkiye’ye giren sermayenin miktarına bağlı. Sermayenin miktarını ise iç dinamikler olduğu kadar, belki de daha fazla küresel likidite koşulları belirliyor. Eğer içeriden kura baskı yapacak taze bir şok gelmezse TL’nin tekrar değerlenip 3.50 seviyesinin altını görmesinin bir numaralı belirleyicisi küresel likiditenin durumu ve önde gelen merkez bankalarının atacakları adımlardır.

Cnbc.com’daki bir makalede okumuştum, 2008 krizinden bu yana dünyanın önde gelen 50 merkez bankası 700’den fazla faiz indirimi yapmış. Yani piyasaların açık olduğu her 3 günde bir defa faiz indirilmiş. Amaç ekonomileri resesyondan çıkarmak. Merkez bankaları önce faizleri ultra-düşük seviyelere indirmişler, yani kredilerin maliyetini düşürmüşler. Bakmışlar olmuyor, bankaları kredi verir hale getirmek için ellerindeki tahvilleri satın alıp onlara yaklaşık 9 trilyon dolar vermişler.

Hisseler değerlendi

Şimdi ise normale

Yazının Devamı

Enflasyonda sert düşüş ne zaman?

6 Temmuz 2017

Beklenen oldu, yıllık enflasyon haziranda geriledi. Yıllık tüketici fiyat artışının yüzde 11.7’den 10.9’a gelmesi önemli.

Peki, enflasyondaki belirgin düşüşü ne zaman görürüz?

Bu soruyu 4 Mayıs’taki yazıda, yani nisan enflasyonunun açıklanmasından hemen sonra da sormuştum. O zaman yapılan değerlendirme hâlâ geçerli:

“Yıllık enflasyondaki ilk belirgin düşüşü (ağustos başında açıklanacak) temmuz rakamlarında görebiliriz. Geçen yılın temmuz ayında bayram ve darbe girişimi etkisiyle yüzde 1.16 gibi temmuz ayları ortalamasının çok üzerinde bir aylık artış yaşamıştık. Geçen yıla kadar olan önceki 13 yılın 6’sında fiyatlar artmak yerine düşmüştü.

Geri kalan yıllarda da en yüksek aylık temmuz artışı yüzde 0.58’ti.

Temmuz ve aralık

Aynı sert hareketi aralıkta da görmek mümkün. TL’nin yüksek değer kaybının da etkisiyle Aralık 2016’da enflasyon yüzde 1.64 ile tarihi aralık ortalamasının çok üzerinde artmıştı. Oysa 2003 - 2015 döneminde en yüksek aylık aralık enflasyonu yüzde 0.58 olmuştu.”

Dolayısıyla 3 Ağustos’ta açıklanacak temmuz ayı ve 3 Ocak 2018’te açıklanacak aralık rakamları yıllık enflasyonda sert düşüşlerin görüleceği aylar olabilir. Diğer aylarda yıllık enflasyonda böylesi sert inişler zo

Yazının Devamı

Faizde herkes haklı olabilir mi?

29 Haziran 2017

Bir ‘yüksek faiz’ tartışmasıdır aldı başını gidiyor. Konu Türkiye için pek yeni değil!.. Ekonomiyi hızlandırmak, işsizliği azaltmak önceliğimiz

Başbakan Binali Yıldırım geçen hafta bankaların uyguladıkları yüksek faizlerden yakındı. Haklı bir yakınma, faizler çok yüksek. Ekonomiyi yavaşlatıyor, işsizliği artırıyor.

İşin tuhafı, bankacılar da faizin yüksekliğinden yakınıyor. Bu haberin ardından konuştuğum bankacılar, “Başbakan haklı, faizler çok yüksek, düşmesi lazım” dediler. “Neden düşürmüyorsunuz?” diye sorduğumda, kredi verebilmek için yeni kaynak bulmak zorunda olduklarını, mevduat toplayabilmek için yüksek faiz vermek durumunda kaldıklarını, Merkez Bankası’nın bankalara 6 ay öncesine göre 4 puan daha yüksek faizle para verdiğini, Hazine’nin ise eskisine göre daha yüksek miktarda borçlandığını ve artık piyasada para bırakmak bir yana havuzdan nette para çektiğini söylüyorlar. Bankacılar da haklı.

Bir terslik var...

Mevduat sahibine neden yüksek faiz aradığını sorsanız, size tasarruflarını enflasyon karşısında korumak istediğini anlatacak ve mevcut yüksek enflasyon ile kıyasladığında aldığı faizin çok da fazla olmadığını söyleyecektir. Mevduat sahibinin haksız olduğunu söyleyebilir

Yazının Devamı

Türkiye’ye ‘petrol’ desteği

22 Haziran 2017

Türkiye ekonomisinin son yıllardaki en büyük şansı petrol fiyatlarının zayıflığıdır. Hem ödemeler dengesini, hem büyümeyi, hem de enflasyonu etkileyen petrol fiyatları uzun bir süredir düşük seviyelerde seyrediyor. OPEC’in üretim kısıntısıyla bir ara artar gibi olmuştu ama sonra tekrar geri geldi. Halen son yedi ayın en düşük seviyelerinde bulunuyor. Eğer geçen yılın sonlarında tahmin edildiği gibi fiyatlar 60 doların üzerine çıksaydı, cari açığı ve enflasyonu daha yüksek, büyümeyi ise daha düşük bir seviyede görebilirdik.

Dünyada Brent petrolün varil fiyatı bu yazı yazıldığı sırada 45 dolar dolayında seyrediyordu. Bu seviye OPEC’in petrol üretiminde kısıntıya gideceğini açıklamasından hemen önceki seviyedir. Aradan geçen sürede günlük üretimde 1.8 milyon varillik kısıntı oldu ama fiyat yedi ay sonra tekrar başladığı yere geri döndü. Bu arada OPEC kısıntının süresini de uzattı. Böylesi bir aksiyona rağmen fiyatlar düşüyor.

Arz talepten fazla

Petrol fiyatlarının bu kadar uysal olmasının tek bir nedeni var; arz fazlalığı. 2016 sonu itibarıyla dünyadaki toplam günlük ham petrol talebi 97.9 milyon varildi. Öte yandan, arz ise 98.3 milyon. Yani talebin üzerinde. İşte bizim şansımız bu.

Yazının Devamı

Normale döndük mü?

15 Haziran 2017

Kredi Garanti Fonu’nu (KGF) ekonomiyi canlandırmak için kullanmak kritik bir karardı ve görülüyor ki amacına ulaştı. Teminat yetersizliği nedeniyle borçlanamayan KOBİ’lerin krediye erişimlerini sağlamak amacıyla 1993’te kurulan KGF’nin verdiği kefaletlerle 23 yılda kullandırılan kredinin 10 katından fazlası bu yılın ilk 5 ayında kullandırıldı.

Amaç bu yolla verilen kredilerin durgun ekonomiyi kısa vadede canlandırmasıydı. Yine Maliye Bakanlığı’nın dayanıklı tüketim malları ve mobilya sektörüne sağladığı geçici vergi indirimleri iç talebin canlanmasında ve SGK prim ödemelerinin 10 ay ertelenmesi iş dünyasının finansman sorununun çözümünde önemli rol oynadı.

Sonuçta bu adımlar sayesinde iç talep toparlandı; ihracat ana pazarlarındaki toparlanmanın katkısıyla gelen güçlü dış taleple birlikte yüzde 5 gibi son yılların en parlak çeyreklik büyümelerinden biri gerçekleşti.

Yüksek büyüme mi?

Birinci çeyrek büyüme oranı piyasa beklentisinin çok üzerindeydi. Tüm yıla ilişkin büyüme tahminlerinin de revize edilmesine neden oldu. Peki, ekonomide uzun süreli bir yüksek büyüme dönemi başladı mı?

Bu yıl başında alınan önlemler ve yarattığı sonuçları ekonomiyi orta vadede yüzde 5 ve üzerinde bir

Yazının Devamı

Bu sanayi mi bizi ilk 10’a taşıyacak?

8 Haziran 2017

İstanbul Sanayi Odası’nın neredeyse 50 yıldır yaptığı “500 Büyük Sanayi Kuruluşu” araştırmasının 2016 sonuçlarında çarpıcı rakamlar var.

Sanayi kuruluşları her şeye rağmen satışlarını artırmışlar, kâr etmişler ve Türkiye ekonomisinden daha iyi bir performans göstermişler. Kamu sermayeli şirketler özellerden çok daha parlak kârlılık artışı yakalayıp ortalamayı yukarı çekmişler. Sonuçta, enflasyonun yüzde 8.5 olduğu bir yılda ekonomik ve politik çalkantılara rağmen satışları yüzde 8.8, faaliyet kârını yüzde 18.6 ve dönem kârını yüzde 33.2 artırmak başarıdır.

Gerçi sanayiciler borçların bilançodaki payının yüzde 62’ye yükselmesinden yakınıyorlar ama dünya ortalaması da aşağı yukarı bu düzeylerde. Son 10 yılda borçların payının 17 puan artmış olmasına rağmen uluslararası standartlardan ya da gelişmiş ülke ortalamalarından kopmuş değiliz.

Ar-Ge harcaması azaldı

Asıl dert etmemiz gereken kopuş araştırma-geliştirme harcamalarında yaşanmış. Sanayi şirketleri satışları ve kârlarını artırmışlar artırmasına ama Ar-Ge’ye daha az para harcamışlar. 2016 yılında 500 büyük sanayi kuruluşunun Ar-Ge harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 16.3 azalmış. Oysa 2016’nın ana konusu “Sanayi 4.0”dı. Yıl

Yazının Devamı