Ferit Şahenk, Garanti Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı devredince, son 16 yıllık gelişmeler aklıma geldi. Bu süreçte; üniversitelerin işletme, ekonomi ve finans bölümlerinin kitaplarına girmesi gereken bir Garanti hikayesi yazıldı.
Garanti Bankası’nda Ferit Şahenk, Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini başkanvekili Süleyman Sözen’e devretti. Önceki akşam gelen duyuruyu okuyunca Türk bankacılık sisteminin son 16 yılı aklıma geldi. İşletme, ekonomi, finans öğrencilerinin bir vaka çalışması olarak yakından izlemeleri gereken bir dönemdir. Ders kitaplarına girmesi gereken bir Garanti hikâyesi vardır. Anlatayım...
Bankacılıkta riskler vardır. Mesela, dövizde açık pozisyon taşırsınız kur riskiniz oluşur. Portföyünüzdeki hazine kâğıtları nedeniyle faiz riski üstlenirsiniz. Ekonominin bozulması halinde alacaklarınızı tahsil edememeniz nedeniyle kredi riskiniz vardır. İşte 2001 bu risklerin tamamının gerçekleştiği bir yıl oldu.
Elinde çanta yola çıktı
Bankaların spekülatif saldırılar altında kaldığı, türlü dedikoduların ortalıkta dolaştığı, bankacılık tarihimizin belki de en zor yılıydı. Zaten birçok banka o yılı atlatamadı. Şahenk, 16 yıl önce başkanlık görevini finans sistemimizin çok
Nomura’nın son yayımlanan bir raporunda enflasyonun Rusya ve Türkiye’deki son bir yıllık seyrine dikkat çekiliyor. Bundan bir yıl önce Türkiye ve Rusya’da enflasyon aşağı yukarı aynı seviyelerdeydi; her iki ülkede de yüzde 7-8 bandında dolaşan bir yıllık enflasyon vardı. Geçen 12 ayda Ruslar enflasyonu yüzde 3.3’e indirdi, biz ise 10.7’de frenleyebildik. Buradan hareketle, bugün faiz kararı için toplanacak olan merkez bankalarından Rusya Merkez Bankası’nın faiz indirebileceği, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ise faizi aynı tutabileceği öngörüsü yapılıyor.
Piyasadaki anketlere göre de Merkez Bankası’nın bugün faiz indirmesi yönünde bir beklenti yok. Ortalama fonlama maliyetinin yüzde 12 gibi yüksek bir düzeyde seyrettiği ve işletmelerin finansman maliyetlerinden yakındığı bir dönemde faiz artırımı da beklenmiyor.
Bugünkü toplantıdan faiz indirim kararı çıkmayacağı beklentisini destekleyen birkaç neden var:
- Çekirdek enflasyon diye bizimki gibi “enflasyon hedeflemesi” yapan merkez bankalarının yakından izledikleri alt endeksler vardır. Bunlar fiyat hareketlerini şoklardan ya da geçici etkilerden arındırarak hesaplarlar. Yani “Yağmur yağdı, hava bozdu, fiyatlar arttı” ya da
Akıl çağı dedikleri bu olsa gerek. BSH Türkiye’nin davetiyle Berlin’de düzenlenen Avrupa’nın en büyük tüketici elektroniği fuarı IFA’ya gittim. Dünyada akıl dışı birçok şey olurken teknolojinin bizi nereye götürdüğünü gördüm. Buzdolapları kameralı olmuş, içini görebiliyorsunuz. Ne kadar malzeme kaldığını ölçüyor, bu malzemelerle neler pişirebileceğinizi size söylüyor. Kumaşı ve lekeleri analiz edip ona göre ısı, deterjan ve su harcayan çamaşır makineleri çıkmış. Robot elektrik süpürgeleri, üstün nitelikli klimalar, drone’lar, incecik TV ekranları, 360 derece çekim yapabilen kameralar, optimum ses kalitesini yakalamış müzik aletleri, daha neler var neler...
Taklit mi, Ar-Ge mi?
Benim gibi hâlâ hesap makinelerinin nasıl çalıştığını anlamaya çalışanlar için müthiş aletler bunlar. Değişimi gösteriyorlar. Dizaynları mükemmel. Enerji tasarrufu sağlıyorlar. Kullanımları daha kolay, programlanabilir, zamandan tasarruf etme özelliği sunuyorlar.
Fırınlar ise sağlıklı pişirmeye odaklanmışlar. Yeni trendler bunlar. Kısacası 1) Akıllılar 2) Evdeki diğer aletlerle bağlantılı ve uyumlu hale gelebiliyorlar. Şu anda bu özelliklerdeki elektronik ev aletlerinin toplam içindeki payı çok sınırlı olabilir
Bu sorunun cevabını bilen yoktur. Kadrosunda onlarca uzmanın çalıştığı ve en gelişmiş bilgisayar modellerinin kullanıldığı birçok finans kuruluşunun bundan bir yıl önce bugüne dair yaptıkları tahminlere bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Ya da hiç uğraşmayın; merkez bankasının sitesindeki geçmiş beklenti anketlerine bir göz atın. Mesela 2015 sonunda 1 yıl sonrasına ait “dolar kuru beklentiniz nedir?” sorusuna verilen yanıtların ortalaması 3.10’muş. Oysa dolar 2016’yı 3,52 lira ile kapattı. 2016 Aralık ayındaki ankette 2017 sonu dolar/TL tahmini ortalaması ise 3,6317’ydi. Bakalım ne olacak? Bu anketler öyle eften püften anketler değildir. Özelliklidir. Özelliği cevaplayanların işin içinde ve eli taşın altında olan profesyoneller olmasıdır. Yerli ve yabancı finans sektöründen ve reel kesimden bilgisi ve donanımı güçlü olan bir gruptan söz ediyorum, sokaktan rastegele seçilmiş bir gruptan değil.
Para gelecek mi?
Dolar kurunu tahmin etmek için birçok sorunun yanıtını vermek lazım. Önce doların diğer paralar karşısındaki değerini öngörmek gerekir. Bunun için önde gelen merkez bankalarının ne yapacaklarını tahmin etmek lazım. Son birkaç yıldır Fed’in faiz artırım sıklığını tahmin
Beklenen oldu, memur maaşlarına hükümetin ilk önerisinin “biraz” üzerinde bir zam yapıldı. Açıklanan oranlara bakıldığında, hükümetin eli sıkı davrandığını ve bütçeye gelecek yükü sınırlı tutmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
2018 ilk altı ayı için yüzde 4 ve ikinci altı ayı için yüzde 3.5’lik oranların yıl sonundaki kümülatif artış etkisi yüzde 7.6. Yıllık yüzde 5’lik bir enflasyon hedefi olacağını varsayarsak, enflasyonun 2.6 puan üzerinde bir zam yapılmış olacak. Diğer bir deyişle, memur maaşları reel olarak 2.5 puan iyileştiriliyor, eğer enflasyon hedefi tutturulursa. Ancak 2010 yılından bu yana enflasyon hedefinin sadece bir yıl tutturulabildiği dikkate alınırsa maaşlarda böylesine bir iyileşmenin olması çok zor görünüyor.
Zammın bütçeye yükü
Hükümet açısından bu boyuttaki bir zammın bütçeye yükü ise basit bir hesapla yüzde 7.6 değil, 5.8 olacak. Yani 2018 yılının tamamında memurlara yapılacak maaş ödemelerinin toplamı 2017 yılında yapılanın yüzde 5.8 üzerinde olacak.
Bu rakamlardan seçim takvimine ilişkin bir sonuç çıkarabilir miyiz? Her türlü “seçim olmayacak” açıklamasına rağmen hâlâ 2018’de bir erken seçime gidilip gidilmeyeceği tahmini yapılan bir ortamda bu artışların bir
Merkez Bankası’nın enflasyon hedefi 2010’un ardından tutmaz oldu. 2018 hedefi yine yüzde 5... Bu rakamı veri kabul edip ücret ve kira gibi sözleşmelerde kullanmak zor. Nitekim memur ve memur emeklisi için hükümetin yüzde 3+3 zam önerisini sendika kabul etmedi.
Yaklaşık 3.2 milyon memurun ve 2 milyon memur emeklisinin gözü Ankara’daki maaş görüşmelerinde. Hükümet 2018 için yüzde 3+3’lük bir öneriyle geldi; sendika ise “Bu teklife kapalıyız” dedi. Enflasyonun yüzde 10 civarında seyrettiği bir dönemde yüzde 3+3’ü kabul ettirmek kolay değil.
Türkiye 2001 krizinin ardından ciddi bir dezenflasyon programı uyguladı. Enflasyonu yüzde 60’lardan tek hanelere çekti. Bu arada çok önemli bir yaklaşım değişikliği yaptı. O zamana kadar ücretler geçmiş dönem enflasyonu dikkate alınarak belirleniyordu. Programla birlikte ücret ayarlamalarında geçmiş enflasyon değil, gelecek enflasyon yani Merkez Bankası’nın hükümetle birlikte belirlediği hedef enflasyon dikkate alınmaya başlandı.
Döngü oluştu...
Böylece kemikleşmiş enflasyonist döngüden de çıkılması amaçlandı. Çünkü geçmişe endeksli bir ücret artışı enflasyonun düşmesinin önünde engeldi. Bu tip bir endeksleme kendi kendini besleyen bir enflasyonist
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bankalara yönelik açıklamalarından sonra sistem tekrar tartışılmaya başlandı. Aslında bankacılık sistemi Türkiye’de her zaman tartışma konusu olmuştur. Bankaların yüksek kâr rakamları sürekli dikkatleri çekmiştir, bankalar ise bu kârların öz kaynaklara ve yatırılan sermayeye oranla yüksek olmadığını, üstelik temettü olarak dağıtılmayıp sermayeye eklendiğini söylemişlerdir. Bankaların sanayinin kaynağa ihtiyacı olduğu bir dönemde kredi vermekten kaçındıkları, hatta mevcut kredileri geri çağırdıkları öne sürülmüştür, bankalar ise yasal limitler çerçevesinde her zaman kredi vermeye devam ettiklerini iddia etmişlerdir. Komisyonların seviyeleri, kredi kartları gibi birçok konuyu yıllardır tartışır dururuz.
Türkiye’nin asıl sorunu, büyümenin finansmanında bankacılık sistemine bu kadar bağımlı olmasıdır. Çünkü sermaye piyasaları büyüme finansmanı görevini üstlenememiştir. Türkiye’de sermaye piyasaları ne yazık ki güdük kalmıştır, derinlik kazanamamıştır. Keşke sermaye piyasalarımız büyümenin finansmanına daha anlamlı katkı yapabilecek kadar derin olsaydı da biz yıllardır para piyasalarını, bankaları konuşuyor olmasaydık. Keşke şirketlerimiz yatırım ve büyümek için
Türkiye yıllardır yüzde 5’lik enflasyon hedefliyor ama olmuyor... Bu yılı da büyük olasılıkla Merkez’in yüzde 8.7’lik revizyonunun üzerinde kapatacağız ...
Merkez Bankası’nın açıkladığı enflasyon raporları önemli dokümanlar... Ekonomistler açıklanmasını merakla bekler, çünkü Merkez Bankası, 2006 başında geçtiği enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde bu raporu temel iletişim aracı olarak kullanır. Banka, makroekonomik gelişmeleri enflasyonun orta vadeli eğilimine ışık tutacak şekilde bu raporda değerlendirir ve geleceğe yönelik öngörülerini açıklar.
Bu hafta başında açıkladığı enflasyon raporunda da birçok önemli detay var. Ama en fazla ilgi çekeni, haklı olarak, enflasyon tahminlerinde yapılan yukarı yönlü revizyon oldu. Bu revizyonun hangi nedenlerden kaynaklandığı da raporda var. Detaylara girmeyeceğim ama şu ana kadar açıklanan 3 raporu bir arada ele aldığımızda enflasyon konusunda nerede olduğumuz görülüyor.
Kredi de veriyor
Türkiye yıllardır yüzde 5’lik enflasyon hedefliyor ama tutturmak bir yana hedefe yaklaşamıyor. Bu yıla girerken de yüzde 5’in zorluğu ve büyüme sorunu göz önüne alınarak yüzde 6.5’lik bir enflasyon hedeflendi. İlk enflasyon raporunda bu hedefe rağmen tahmin