Beşiktaş, hiç şüphesiz zirve yarışında çok önemli iki puan kaybetti. Bu yarışta kalan haftaların sayısına baktığımızda, telafisi mümkün olan maçların olduğunu görüyoruz. 1-0 kazanılan Galatasaray derbisinden sonra, ligin bittiğini düşünenlerin yanıldığını dün akşam gördük. Haftalardır çalan tehlike çanlarını, dün Vodafone Arena'da çok daha net bir şekilde duyduk. Kazanılmış olunsa bile, Galatasaray, Çaykur Rizespor ve Olympiakos maçlarındaki futbol, Kayserispor maçının zor geçeceğini belli ediyordu. Bir türlü pas oyununu ortaya koyamayan fakat bireysel yeteneklerle bu açığı kapatan Beşiktaş, sonunda bir duvara çarptı.
Quaresma ve Gökhan Gönül'den yoksun olarak Kayserispor karşısına çıkan siyah - beyazlılar, muhakkak bu iki önemli oyuncusunun eksikliğini yaşayacaktı. Doğrudur, Quaresma sadece topu değil, tüm takımı karşı kaleye taşıyabilen ender yeteneklerden biri. Fakat sistemin dışına çıktığı zaman, Olympiakos maçında olduğu gibi bazı zamanlar takım oyununun dışında kalıyordu. Böyle olmasına rağmen, dünkü maçta Vodafone Arena'nın localarında değilde hibrit zemininde yer almış olsaydı, tablo çok daha farklı olabilirdi. Q7'nin, Çaykur Rizespor maçında gördüğü gereksiz sarı kartı
Başlığı son sonraya bırakalım... Önce Tolgay'dan başlayalım. Bazı sarı kartlar vardır, gereksiz yere görülür. Bazı sarı kartlar ise görülmesi gereken kartlardır. Dün gece Tolgay Arslan'ın 16. dakikada gördüğü sarı kart, belki de maçın kırılma noktasıydı. Eğer Tolgay, muhtemelen net bir gol pozisyonu yaratabilecek olan Manthatis'i düşürmeseydi, sonuç çok daha farklı olabilirdi. Bu yüzden çoğu teknik adam Tolgay'ın gördüğü bu sarı kart için, görülecekse böyle görülmeli der. O dakikalarda gelmesi muhtemel bir gol, zaten ilk 45 dakika silik oynayan Beşiktaş'ın tur şansını, en aza indirebilirdi.
Tolgay, gördüğü bu kart nedeniyle doğal olarak yerini ikinci devrenin başında Oğuzhan'a bırakmak zorunda kaldı. Bence planlanandan daha erken bıraktı. Gerçek oyun kimliği olan yoğun pas anlayışına geri dönen Beşiktaş'ın bu değişiminde, Oğuzhan'ın payı çok büyük. Oyunun sıkışan bölümlerinde verdiği kısa ve etkili paslar, Quaresma, Talisca, ve Atiba'nın daha da etkili oynamasını sağladı. Aboubakar'ın attığı beraberlik golüyle gücüne güç katması beklenen Beşiktaş, bekleneni gerçekleştiremedi. Neden mi? Cevabı başlıkta.
Evet, Quaresma Atiba'ya bulaşmamalı. Kendimden biliyorum ki o dönemler
Galatasaray derbisinden sonra, Vodafone Arena'da Çaykur Rizespor'u ağırlayan Beşiktaş, sezonun en şanslı gecelerinden birini yaşadı. 90 dakika boyunca, sadece Gökhan Gönül'ün attığı golde, gerçek oyun kimliğini sahaya yansıtabilen siyah - beyazlı takım, Kweuke'ye ne kadar minnettar olsa azdır. Küçümsemek anlamında söylemiyorum; Kweuke biraz modern futbolu bilse, Çaykur Rizespor belki de sahadan beraberlikle ayrılabilirdi. Karadeniz ekibinin gelişen ani ataklarında, pivot forvetlerin yapması gereken şeyleri yapamayan Kwauke'nin yanı sıra, Robin Yalçın'ın defansif başarısı da, Kartal'ın işini zorlaştırıyordu.
Ligin kalan haftalarında Beşiktaş böylesine zor maçlarla yine karşılaşacaktır. Hatta en yakın olanı ise Sergen Yalçın ile toparlanma sürecine giren Kayserispor. Doğrudur; Beşiktaş'ta bu tür oyunların kilidini açabilecek bir çok bireysel yetenek var. Fakat Beşiktaş, şahısların değil, sistemin getirdiği avantajlarla oyun kilidini açması gereken bir takım. Evet Talisca ve Quaresma birer duran top ustaları... Peki çözüm bu mu? Tabi ki hayır. Çözüm: Daha yaratıcı pas organizasyonları. Şenol Güneş'in de dile getirdiği gibi Beşiktaş, Kayserispor maçında tek paslı oyun anlayışına
Önce Beşiktaş'ı kutlayalım... Şampiyonlar Ligi'nde, bir hakem faciasıyla haksız bir şekilde elenen Beşiktaş, ülkemizi dışarıda temsil eden tek Türk takımı oldu. Gönül isterdi ki, Fenerbahçe ve Osmanlıspor da tur atlamış olsalardı. Çünkü UEFA Avrupa Ligi'nde üç takımla yer alan Belçika ile, ülke puanı konusunda kıran kırana geçen bir rekabet içerisindeyiz. Bunun farkına vararak Avrupa'da mücadele eden her Türk takımına A Milli Takım gibi bakanlara, başımın üstünde yeri var.
Gelelim dün gece Vodafone Arena'nın hibrit çiminde yaşananlara. Evet, 2-1 Beşiktaş'ın galibiyetiyle biten bir oyun var. Doğrudur, ilk maçın skorunun verdiği rahatlık nedeniyle de, Beşiktaş'ta bazı rehavet kökenli sıkıntılar gün yüzüne çıktı. Bu durumu Akhisar maçında da gördük. Hatta ve hatta, İsrail'de oynanan ilk maçta da kendini gösteren bir takım sıkıntılar, dikkatlerden kaçmadı. Oyunun bazı dilimlerinde Beşiktaş adeta donuyor. Sanki o an biri zamanı durdurmuş da, sahadaki oyuncular yerlerinde çakılı kalmış ve ne yapacaklarını bilmiyormuş gibi bir görüntü veriyor. Kısacası, Beşiktaş bazen oyunun büyüsünden tamamen uzaklaşıyor.
Eminim içinizden bazıları "Takım bir üst tura çıkmış, sen neler yazıyorsun?"
Hafızamızı biraz geriye saralım... Sezonu şampiyon bitirmiş Beşiktaş, kadrodaki en önemli isimlerden ikisi olan Gomez ve Sosa'yı kaybetmişti. Taraftarın morali bozuk, bir daha böyle oyuncuları nasıl bulacaklarını düşünüyorlardı. Ben de yazın yaptığım bir radyo bağlantısında "Sosa ile Gomez'in gitmesi önemli değil, yeter ki Şenol hoca takımda kalsın" demiştim.
Haklı çıktım. Beşiktaş, şampiyon olsun olmasın yine de haklıyım. Araştırmakta yarar var; belki de Şenol Güneş, - hangi takımı çalıştırırsa çalıştırsın - kariyeri boyunca dünyada en çok gol kralı çıkaran teknik adamların başında geliyordur. Geçen sene Mario Gomez bu sene ise Cenk Tosun. İki işi bir arada yapıyor; hem tribünlere futbol resitali sunuyor hem de puanları topluyor.
Akhisar maçında ise üç işi bir arada yaptı. Yukarıda saydıklarımın yanında, dün gece Atiba ile Gökhan Gönül'ün, sarı kart görmeden oyundan çıkmasını da sağladı. Çok nadirdir Atiba'nın oyundan çıktığını görmek. Eğer futbolda, tiyatroda olduğu gibi kavuğu teslim etme geleneği olsa, Rıza Çalımbay, Atom Karınca unvanını Atiba'ya verirdi. Kart görmeyen Kanadalı oyuncu için, Igor Tudor yeniden önlem almak zorunda kalacak.
Gelelim Ricardo Quaresma'ya...
Son haftalarda Oğuzhan'ın etkisiz oyunu ve Talisca'nın skor üretme dışında pek de ortalarda gözükmemesi, Şenol Hoca'yı arayışa itmişti.
Hapoel Beer Sheva'nın iç saha performansı da buna eklenince Necip- Atiba-Tolgay orta sahası şekillendi.
İlk yarıda Hapoel Beer Sheva'nın Beşiktaş kalesinde fazla görünmemesiyle bu düşüncenin ödülünü alıyordu Güneş.
Ancak Tosic'in mecburiyetten geri döndüğü sol bekte yaşadığı sıkıntılar ve Tolgay'ın top kayıpları zaman zaman ritmi bozdu.
Bir yandan da tüm yaratıcı işler Quaresma'nın ayağına kalmıştı.
O da devrenin sonuna kadar istediği anı yakalayamadı.
Ligin ikinci yarısına Osmanlıspor, Aytemiz Alanyaspor ve Atiker Konyaspor galibiyetleriyle başlayan Beşiktaş, önce Ziraat Türkiye Kupası'nda Fenerbahçe'ye ardından ligde Kardemir Karabükspor'a yenilerek, herkeste bir şaşkınlık yarattı. Çünkü Beşiktaş, puan cetvelinde ikinci olduğu dönemlerde bile oynadığı futbolla bu ligin psikolojik lideriydi. Beşiktaş'a bu unvanı getiren faktör ise orta sahanın çift yönlü çalışabilmesi ve kanatların kusursuz işleyişi olmuştur.
Dünkü Kardemir Karabükspor maçına baktığımızda, sahada tam bir İgor Tudor'un taktik dehalığını gördük. Juventus'ta oynadığı dönemlerde hayranlıkla izlediğim Tudor, bana Slaven Bilic'i hatırlattı. Hırvat hoca, Beşiktaş'taki ilk günlerinde Bursaspor'u kendi evinde müthiş bir taktik zekayla yenmişti ki o dönem Bursaspor'u sahasında yenmek kolay iş değildi. O gün Bursaspor'un stoperlerini ve ön liberolarını hücum hattından uzak tutan Bilic gibi dün de Tudor, Atiba ve Oğuzhan'ı orta saha kalabalığı içerisinde elinden geldiği kadar pasifize etmeye çalıştı.
Doğrudur... Dün sahada Beşiktaş lehine verilmeyen bir penaltı var. Ayrıca Ermin Zec'in attığı golde, ofsaytın olduğu da tartışılmaz bir gerçek. Osmanlıspor, Aytemiz Alanyaspor
İngiltere Ligi, sadece bana göre değil, Dünya'nın çoğunluğuna göre de en iyi lig.
Futbolunu geçtim yayın gelirleriyle de tartışılmaz bir üstünlüğü var. Kendim şahit oldum: Hazırlık maçlarında bile, stat görevlileri tek tip takım elbise giyiyor. Futbola o derece önem veriyorlar. Oraya gidecek olan yabancıların, belli kriterleri olmalı. Her önüne geleni almıyorlar. Bir zamanlar 5 sene Avrupa Kupaları'na gitmeme kararı alan Ada futbolu, şimdi öyle bir hale geldi ki, hiç bir ülke hızına yetişemiyor. Oranın lig sonuncusu, buradaki şampiyon takımın forvetini, parayı bastırarak alabiliyor.
İşte Robin Van Persie ve Oğuzhan böylesine kaliteli bir ligden ülkemize geldi. Fakat dün gördük ki, o kalite sahada hiç yoktu. İlk kim başlattı tartışmasına girmek istemiyorum. Bu anlamsız kayıkçı kavgasını ilk kim sonlandıracak diye bekliyordum ki, o beklentiler maalesef boşa çıktı. Gidin ikisine de sorun bakalım; geldikleri ligde değil böylesine bir kıraathane kavgasını, yapılacak olan fauller sonrası beş saniye bile yerde yatabilirler mi? Önce kendi tribünleri tepki gösterir. Anlamı: Kalkın yerden, futbolunuzu oynayın. İngiltere'deki seyirciler bilinçli çünkü. Futbolu çirkinleştiremiyorsun. Sadece