“İletişim yönetimi”nde “boşluk”la ilgili bilgi hayati önemdedir. İletişimde siz boşluk bırakırsanız başkası o boşluğu, kendi mesajıyla doldurur.
İmralı’dan başlayan ve siyasi partilerle devam eden görüşmelerden sonra DEM’in yaptığı açıklamada, “samimi ve umut verici düzeyde olumlu geçtiği” belirtilen sürecin yansımalarına dair bir durum tespiti yer alıyor:
“… yazılı ve görsel basında zaman zaman karşılaştığımız ayrıştırıcı ve önyargılı üslup ve bunun yarattığı spekülasyon alanı işimizi güçleştirmektedir. Sürece dair herkesin, her kesimin beklentileri ve ümitleri olduğu kadar kaygıları, hassasiyetleri ve soru işaretleri de vardır. Bunun bilincindeyiz. Hal böyle iken, kulaktan dolma dahi denilemeyecek uydurma söylemleri üreterek dolaşıma sokmak ve yer yer ahlaki sınırları dahi zorlayıcı gündemler oluşturmaya çalışmak, olsa olsa sonucu itibarıyla savaş çığırtkanlığına bağlanmaktır.”
Gerçekten de görüşmelere katılan iktidar ortağı partilerin temsilcilerine “Öcalan’ın ya da DEM’in taleplerinin ne olduğunu” sorduğumda aldığım cevapla, ortada konuşulanlar arasında bir ilişki yok.
Somut bir talep gündeme gelmemiş. Anayasa değişikliğine ilişkin bir beklenti dile getirilmemiş. Taraflar çözümcü yaklaşmış. DEM heyeti sürecin adlandırmasının önemli olduğunu ve hakaret içeren ifadelerden kaçınmak gerektiğini belirtmiş.
Terörist başının eve çıkma isteği, evlenme talebi gibi durumlar hiç konu edilmemiş.
O kadar ki, talepsizliğin özellikle iktidar tarafını şaşırttığı bile söylenebilir. Öyleyse süreci riske eden söylentiler nereden çıkıyor? Süreçte yer alanların oluşturduğu boşluktan! Sadece görüşme sonrası anlamlı açıklama yapılmaması değil, olayın kendisinin sis bulutu içerisinde sürmesinden.
Bilirsiniz, siste net göremediğimiz şeyi ancak tahmin ederek algılarız. Tahmini belirleyen de deneyimdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da rahatsız olduğunu belirttiği asılsız çıkarımlar, gerçek ve algı arasındaki boşluk nasıl dolacak?
Sürecin henüz adı bile yok. DEM tarafı “barış süreci”, devlet ise “terörsüz Türkiye” demeyi tercih ediyor. Adlandırmada buluşmak, uzlaşmada kolaylıktır.
Tartışmalarda çok seslilik, parti temsilcilerinde çok seslilik anlamına gelmemeli. DEM’in önemli isimlerinin “pusu kurma” suçlaması, “Ya barışı inşa edeceğiz ya da her yer Gazze olacak” söylemleri çözüme hizmet etmiyor.
Terörist başı heyete, “DEM Kürt partisi değil, Türkiye partisi olmalıdır” dedi mi, demedi mi, nasıl bileceğiz? Bu cümle süreci etkiler.
“Konuşan kafalar” yerine, ciddiye alınan kanaat önderlerinin devrede olması gerekmez mi?
Elbette 14 yıl önceki “açılım süreci”nin iletişim hataları nedeniyle yoğurdu üfleyerek yemek gerekiyor. Ancak iletişimsel boşluklar da sürecin başarılmasını istemeyen kesimlerin kamuoyunu manipüle etmesine neden olabilir.
İletişim notları
Bir, işleyişte bürokrasiyle siyaseti ayırmak açısından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği kurumunun yeniden getirilmesi, sistemin revizyonu bağlamında önemlidir.
İki, “kılıç çatan teğmenler” soruşturmasında kimse MSB ve Bakan Güler’in yerinde olmak istemez. “Mustafa Kemal’in askerlerine soruşturma” algısıyla “askeri disiplin” arasından zarar almadan çıkmak zor iş.
Üç, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın “sağlığa zararlı ürünler” ifşası ve Bakanlığın halk sağlığına verdiği önem konusunun iletişimi doğru yönetilmiyor. İnternette liste yayınlamak yetmez, bilgi halka ulaşmazsa sonuç üretilemez.
Dört, sahte içki ölümlerinin artarak devam etmesinin içki fiyatlarının artmasıyla ilgisi var ama aynı zamanda “bana bir şey olmaz” hissiyle, “herkes alıyor” yaklaşımıyla da ilgisi var.
Beş, sanatçı Şebnem Bozoklu’nun “40’lı yaşların en güzel taraflarından biri kendini görmek ve kabul etmek. (…) Kendimi kendimden korumayı öğrendim” demesi önemli bir hayat bilgisidir. Kendimize kötülüğü önce kendimiz yaparız.
AKLIMDA KALAN
Hukuk ve iletişim farklı bakar: Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın ifadesinde, ihaleler konusunda sıkça “bilgim yoktur” demesi, iletişim açısından faciadır. Hukuki açıdan doğru olan, algı yönetimi açısından doğru olmayabilir. Hukukçuların iletişim yönetimi eğitimi alması şart.
Özay Şendir
PKK’nın geleceği, iç çatışma…
19 Ocak 2025
Abbas Güçlü
Ne istedik ne oldu?
19 Ocak 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımcıların odağında büyüyen sektörler var
19 Ocak 2025
Ali Eyüboğlu
Şafek Sezer: Tiyatroyu çok istiyorum arayış içindeyim
19 Ocak 2025
Güldener Sonumut
Godot’yu Beklerken: Trump ve Avrupa
19 Ocak 2025