*Bülent Ecevit, 1960’ların sonlarında CHP Genel Sekreteri olarak oldukça önemli bir talimat vermişti örgütlere. O talimat, smokinli balolar yerine, halkın parti binasına gelmesini sağlayacak çay saatleri düzenlenmesiydi. Gerçekten de Ankara’nın çeperlerinde oturan vatandaşlar hayatlarında ilk kez o zamanlar Çevre Sokak’ta bulunan CHP Genel Merkezi’nin kapısından içeriye girmişti. Şimdi çok sembolik gelebilir size ama o zamanlar için önemli bir adımdı bu. Önemliydi zira, 1946 seçimlerinde CHP’nin 464 milletvekili adayının çoğu emekli bürokratlardan oluşuyordu. Listedeki çiftçi, işçi sayısı 10’u bile bulmuyordu.
*Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonraki yıllarda Cumhuriyet Bayramı, çoğunlukla protokolün kutladığı, halkın da onların kutlamalarından haberdar olduğu dönemler yaşadı. Üç kişinin sokakta yan yana dolaşmasının yasak olduğu 1980 darbesi sonrasında
ya da sokakta her gün onlarca gencin öldüğü terör yıllarında Cumhuriyet Bayramı
Arabanın arkasına Mustafa Kemal Atatürk imzalı çıkartma yapıştırmak yetmiyor Cumhuriyet’i yüceltmeye.
O çıkartma, başkalarının hakkını yememe, ters yola girmeme, sinyal verme gibi sorumluluklar yüklüyor insana.
“Muasır medeniyetler” seviyesine, ithal ve kocaman armalı, fiyatı çok sıfırlı lüks ürünler kullanarak ulaşamaz insan.
Tıpkı, her cümleye İngilizce bir kelime sıkıştırıp, tıpkı meşhur kahve mağazasından çıkmayarak çağdaş olunamayacağı gibi.
Halk oyunlarını köylü bulup, valsi alkışlamak, türkülere burun kıvırıp arya severmiş gibi yapmak da Batılı kılmıyor insanı.
Bir de içerisinden çıktığın halkı beğenmemek, küçümsemek var ki bu en büyük ayıbımız.
Oysa en lüks olanından en sıradan olanına kadar erik dalıyla bitiyor bu ülkede tüm düğünler...
Mustafa Kemal Atatürk’ü anma yarışında “en birinci” hepimiz oluyoruz da iş anlamaya gelince değişiyor tüm tablo.
7 Ekim’deki Hamas saldırısına dair yeni ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı.
Saldırıdan en az üç ay önce Nahal Oz’daki bir üste görev yapan gözetleme askerleri, Hamas militanlarının her gün eğitim yaptığını, çukurlar kazdığını ve sınır boyunca patlayıcılar yerleştirdiğini rapor etmiş. Bu rapor istihbarat birimleri tarafından ciddiye alınmamış.
Olmaz öyle şey demeyin, tüm dikkati iç karışıklığa ve Batı Şeria’ya dönmüş istihbarat servislerinin hata yapması şaşırtıcı değil. Toplumsal bölünmeler büyük zaafiyetlere neden oluyor diye daha önce de söylemiştim.
İsrail’e bakıp bizden farklı düşünene karşı daha anlayışlı ve daha saygılı olmamız gerektiğine güzel bir örnek bu durum.
‘Rakamlar açıklayamadı, sen açıkla Netanyahu’
İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’deki bombardımanın Hamas’ı cezalandırmak için yapıldığını ve Hamas üyelerini hedef aldığını iddia ediyor.
Rakamlar aksini söylüyor.
Aralıksız bombardımanda öldürülen çocuk sayısı 2 bin 913, öldürülen
7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’yi bombardımanı devam ediyor.
Bu süre zarfında 2360’ı çocuk toplam 5 bin 791 kişi öldü, 5 bin 364’ü çocuk 16 bin 297 kişi yaralandı.
Toplam 17 günlük bu bilançoyla ilgili, insan hakları örgütleri dahil kimseden yüksek bir ses çıkmadı.
Katliama tepki gösteren açıklamalar gördüm ama o açıklamaların tamamında Hamas, İsrail’den fazla kınanıyordu.
Aynı İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyinde 13 ay devam eden 2017-2018 yılları arasındaki operasyonda 7 sivilin ölmüş, bir sivilin de yaralanmış olabileceğini açıklayıp, Türkiye savaş hukukunu ihlal etmiş olabilir diye basın toplantıları düzenlemişti.
Sonradan meselenin iddia ettikleri gibi olmadığı da anlaşıldı ama konumuz bu değil.
ABD, Afganistan’da 71 bin sivilin ölümüne neden oldu, cılız bir iki ses çıktı.
İsrail, Gazze’de taş üstünde taş bırakmıyor, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün sitesinin birinci sayfasında İsr
Televizyonlarda çok kavga gördüm ben.
Kavga deyince, Sevda Demirel’in Hande Ataizi ya da Medyum Memiş’in Keto’ya attığı tokatlardan söz etmiyorum.
Onlar sabun köpüğü işlerdi, kavgalar da daha çok kişisel kavgalardı, hayatımızda bir değişikliğe yol açmadı.
Seyrettiğim canlı yayınlardan iki tartışma çok aklımda kaldı. Birincisi, MHP Genel Başkanı olarak Alparslan Türkeş’in, DEP Milletvekili Orhan Doğan ile 1993’te Çapraz Ateş programında yaşadığı tartışmaydı. Rahmetli Türkeş’in, New York’ta İtalyanca, Dakota’da Almanca konuşanlar üzerinden verdiği ABD örnekleri stüdyodaki havayı değiştirmiş, bilgi ve duruş mağdur edebiyatının o gece için sonunu getirmişti.
Aralık 1995’te, 32. Gün’de Türk solunun önde gelen isimleri Doğu Perinçek, Ertuğrul Kürkçü ve Bülent Uluer karşı karşıya gelmişti. Döneklik ve Abdülhamid’e destek verme tartışması stüdyoyu alevlendirdi, küfürler edildi, el kalktı ama neyse ki bir yere inmeden havada kaldı.
On yıl
“Bu savaşın sonunda Hamas artık Gazze’de olmayacak, aynı zamanda Gazze toprakları da azalacak.”
Ordu Radyosu’nda yayımlanan bu cümle İsrail Dışişleri Bakanı Eli Kohen’in ağzından çıktı.
“Gazze toprakları azalacak” demek İsrail’in bir tampon bölge oluşturmaya çalışacağı anlamına geliyor.
İsrail kasabaları ile Gazze arasında daha fazla insansız alan yaratmaya çalışmak barış değil sürekli çatışma demek.
Gazze, baştan sona, yukarıdan aşağıya 360 kilometrekare ve bu ufacık alanda 2 milyon insan yaşıyor.
Ufacık bir kıyı şeridine sıkışmış insanları daha da ufak bir alanda yaşamaya zorlayarak barış sağlanamaz.
Düdüklü tencere çok fazla doldurulursa patlar ya, İsrail’in bu planı da aynı sonuca yol açar, sonuçta daha fazla kan akmasına neden olur.
■ İnsanlık, hastane, okul ve ibadethanelerin savaşlarda hedef alınmaması gerektiğini öğrenmek için 19. yüzyıla kadar bekledi, sonra Cenevre’de karar verdi, buralar vurulmayacak diye. Dün İsrail bir hastaneyi vurdu ölü sayısının en az 500 olduğunu biliyoruz ama enkaz altında kaç kişi olduğu belli değildi. Aynı günün erken saatlerinde El Megazi kampında bir okul vuruldu, orada da 6 çocuk öldü.
■ Medeniyetin bize sağladığı en önemli faydalardan ikisi temiz tuvalet ve içme suyu.
Birlemiş Milletler’in Filistinli mültecilere yönelik birimi UNRWA’nın güney Gazze’ye taşınan deposunda 8 bin Filistinli barınıyor.
Bir tuvaleti yüzlerce kişi kullanıyor. Su o kadar az ki, kendi personeline bile verdikleri suyu günde 1 litre ile sınırlandırdılar.
■ Dünya tarihinde ilk hastane M.Ö. 4. Yüzyıl’da Bergama’da kuruldu. Bugün Asklepion Tapınağı olarak gezdiğimiz alan adını da Yunan mitolojisinin sağlık tanrısından alır. 2500 yıllık bir hastaneye gelenler sağlıklarına ne kadar kavuşabiliyorlardı bilmiyoruz. Ama Gazze’de El Şifa ve Nasır
*Tarih biz insanların izini 300 bin yıl öncesine kadar sürdü ama davranışsal çağdaşlık ancak 50 ile 65 bin yıl öncesine kadar gidiyor.
Bu kısıtlı zamana ikisi dünya savaşı olmak üzere, binlerce savaş sığdırdı insanlık. Her savaştan büyük dersler alındı.
Uluslararası camia 19. yüzyılda başladığı savaşın icrasına sınırlamalar getirme çabasıyla 1907 Lahey, 1949 Cenevre sözleşmeleri ve 1977 tarihli ek protokolleri düzenledi. 2005 yılında tüm devletler üzerinde bağlayıcı olan uluslararası insani hukuk mekanizması oluşturuldu.
O mekanizmadaki en önemli ilkelerden birisi “Ayırt Etme İlkesi”’dir. Bu ilkeye göre ayrım gözetmeksizin yapılan askeri eylemler yasaklanmıştır. Bir çatışmadaki tüm taraflar, meşru askeri hedefler ile siviller ve sivil nesneler arasında ayrım yapmalıdır. Sivillerin kasıtlı olarak hedef alınması bir savaş suçudur. Bu hukuk düzeni, su kaynaklarına, tıbbi tesislere, konutlara ve askeri olmayan taşıtlara yapılan saldırıları da yasaklar. Rehine alınması ve insanların kalkan olarak kullanılması da yasaktır. Son 9 gündür insanlığın