”Eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır” lafının canlı örneği gibidir Sevan Nişanyan.
Eğitim kısmı şu: Robert Lisesi’ni bitirdi, ABD’ye gitti, Yale Üniversitesi’nde felsefe okudu, Columbia Üniversitesi’nde siyaset bilimi doktorası verdi.
Eşeklik baki kalır kısmı şu: 2008’de bir tartışma sırasında eşinin üzerine kavanozdaki dışkısını döktü.
O dönem çalıştığı Agos Gazetesi’ndeki tartışmalar sırasında özel hayatına değil, bilimsel çalışmalarına odaklanılmasını istemişti.
Aynı Sevan Nişanyan, 15 sene sonra Mustafa Kemal Atatürk’ü, Türkiye Cumhuriyeti için yaptıklarıyla değil, önceden uydurulmuş özel hayat yalanlarıyla yargılamaya kalktı.
Nişanyan’ın kullanma ihtiyacı duyduğu özel hayat yalanlarına açıklama getirmek tartışmayı yanlış yerde tutmak olur ama en azından “Hep kız çocuklarını evlat edinmiş” dediği Mustafa Kemal Atatürk’ün Kafkas Cephesi’nde evlat edindiği Abdürrahim Tuncak ve Yalova’da evlat edindiği Sığırtmaç Mustafa’yı yazmak
■ Milliyet Gazetesi kurulduğu günden bu yana, sosyal problemlere kayıtsız kalmamıştır, bu kural günümüzde de geçerli.
Gururla söyleyebilirim ki, gazeteniz, çok satar, çok okunur diye şaşaalı günlerinde Dilan-Engin Polat çiftini ya da benzerlerini hiç haber yapmadı. Emeği değersizleştiren, gençler için yanlış rol model olan, topluma, vücut kıvrımlarının, beyin kıvrımlarından daha önemli olduğu mesajını veren, aşkı, pahalı yerlerde tatil, lüks markalardan alışveriş, karatı büyük tek taş yüzük olarak algılayan ve algılatanlarla hiç işimiz olmaz.
Bu hafta konuyu “Gösteriş Yozlaşması” başlığı altında manşete taşıdık, Türkiye’nin alanındaki en uzman isimlerinden görüşler aldık. Sosyal medyanın faydalı olan değil, “illüzyon” yanının zararlarına dair başka haber dosyalarımız da olacak.
■ Bugüne kadar çok yazılıp çizildi, ben yazdığım için de düzelmeyecek ama yazmazsam olmaz. Dilan-Engin Polat çiftine dair adli süreçteki en önemli başlama noktası olan ihbar
"Çocuklar Duymasın” dizisinin zirvede olduğu yıllarda bir dernek Pınar Altuğ’u “Yılın Annesi” seçmişti.
Sorun şu ki “Yılın Annesi” seçildiği dönemde Pınar Altuğ daha anne olmamıştı.
Ödül aslında dizide 2 çocuk annesi kurmaca bir karaktere verilmişti.
Bu vaka yıllardır gerçekle bağımızın koptuğu olaylar listemin başında yer alıyordu, şimdi o liste değişti.
29 Ekim’den beri Mustafa Kemal Atatürk’e benzeyen Serdar Görel isimli birisini konuşuyoruz.
Konuşuyoruz zira 29 Ekim’de, Cumhuriyet’in 100.Yılı’nda, 1 milyon lira bağış topladığı iddia edildi.
Bu kişi 10 Kasım’da da saat 9’u 5 geçe yayın açmış, yayın sırasında “Atam seni çok özledik” cümleleri kurulmuş.
Böyle saçmalık olabilir mi?
Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nun başını hepimiz ezbere biliriz:
“Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!”
Kimi zaman siyasi tartışmaların en fazla hatırlanan “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi de 10. Yıl Nutku’nun son cümlesidir.
Bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleme aldığı 10. Yıl Nutku’nun ilk hali böyle bitmez.
Atatürk kendi el yazısıyla kaleme aldığı metnin ilk hali şöyledir:
“Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız!”
Atatürk’ün bir gece çalışarak yazdığı bu metni ilk gören kişi Hikmet Bayur oldu.
Yaşamı boyunca Milli Eğitim Bakanı, Türk Dil Kurumu Başkanı gibi görevlerde bulunan Bayur metni bir solukta okur.
Son bir ayda “İsrail’in Batı Şeria’da bir eyleme hazırlandığı” yolunda çok cümle kurduk. Söylemesi çok kısa süren bu cümle aslında 30 yıllık bir hatanın bugün hepimizi nereye getirdiğini özetliyor.
Ansiklopedik kısmı hızlı geçeceğim ama altı çizilmesi gereken noktalar var: Birincisi, 1993’te imzalanan Oslo Anlaşması’na Filistinlilerin 3’te 2’si destek veriyordu. 6 Ekim günü bu destek inanılmaz derecede aşağılara düşmüştü. Bu keskin düşüş ve insanların barış umudunu kaybetmelerinin çeşitli nedenleri var. Bu nedenlerin büyük bir kısmı İsrail’in izlediği politikalar, bir kısmı da Mahmud Abbas Yönetimi’nden kaynaklanıyor.
Oslo Anlaşması imzalandığında Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria’da 110 bin Yahudi yerleşimci (doğrusu işgalci) yaşıyordu. 30 yıl sonra bu işgalcilerin sayısı 800 bine ulaşmış durumda. Daha da dikkat çekici olan nokta, Yerleşim Bölgeleri Konseyi Başkanı Yossi Dagan’ın bu Ağustos’ta Başbakan Netanyahu’ya sunduğu plan. Bu planda 2050
Karanlığın en koyu olduğu an aslında aydınlığa yaklaştığımız andır sözünü doğrulayan gelişmeler yaşanıyor üst üste.
Kaliforniya, Oakland Limanı’na yanaşmış bir ABD Ulusal Savunma Filosu’na ait bir nakliye gemisini bloke etti, Gazze’de yaşananlara sessiz kalamayanlar.
Sadece onlar mı?
ABD Başkanı Biden’ın Kasım 2024 seçimleri için yürütülen kampanyadaki birinci halkadan 50 kişi, ABD Başkanı’nı İsrail’i ateşkese çağıran bir açıklama yapması için açık bir mektuba imza koydu.
Gazze’ye çok uzak bir coğrafya olan Avustralya’da meydanlar,
Latin Amerika’nın hemen her ülkesinden yükselen tepki,
Cumhurbaşkanı Macron’un hemen her konuda olduğu gibi ilkesiz-tutarsız politikasına karşı çıkan konuşmaların yapıldığı Fransa Meclisi,
Avrupa stadyumlarında açılan pankartlar,
Politico Dergisi, üst düzey bir yetkiliye dayandırarak İsrail Başbakanı Netanyahu’nun birkaç aylık siyasi ömrü kaldığını yazdı.
Bu sızmış değil, bilerek sızdırılmış bir haber.
Önce sadece ilgilenenlerin bildiği bazı bilgileri paylaşmam gerek:
ABD Başkanı Joe Biden, Eylül 2023’e kadar İsrail Başbakanı Netanyahu’yla oldukça gergin bir ilişki yürüttü.
İsrail çeşitli kereler talep etmesine rağmen Netanyahu’yu Beyaz Saray’a hiç davet etmedi.
Son 11 ayda bir kere görüştüler, o da New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında yapılan bir görüşme oldu.
ABD Başkanı’nın İsrail’e vizeyi kaldırma kararı da aslında Netanyahu’nun değil, ABD’deki Yahudi sermayesinin gücünden kaynaklanıyordu.
Medeniyetler arasında çatışma fikrini ilk ortaya atan kişi, İngiliz bilim insanı Arnold Toynbee’dir.
Batı medeniyeti ile İslam dünyası arasında bir savaşı öngörenler ise tarihçi Bernard Lewis ile siyaset bilimci Samul Huntington’dır.
Bernard Lewis, 1990 yılında “Müslüman Öfkesinin Kökenleri” makalesini yayımladı ve o makalede olası bir çatışmanın “Müslümanlar ile Batı” arasında yaşanacağı fikrini savundu.
Samuel Huntington’ın, 1993 yılında ortaya attığı Medeniyetler Çatışması tezi biraz daha karmaşık.
Tez, gelecek çatışmaların ekonomik ve ideolojik nedenlerden değil, medeniyet ve kültür farklılıklarından dolayı gerçekleşeceği iddiasına dayanıyor. Dünyayı 8 ayrı medeniyete bölen Huntington, ortak İslami kimliğe ve değerlere sahip Müslüman ülkelerin Batı karşıtlığı zemininde ittifak içine gireceklerini de iddia ediyor.
Aslında bu tez şimdilik çökmüş durumda. Batı’dan ayrı bir medeniyet olarak tanımlanan Ortodoks Rus Medeniyeti’nin iki üyesi kendi arasında savaşta, İran,