Türkiye Futbol Federasyonu'nda Mehmet Büyükekşi dönemine neden son verildi, neden bir değişim gerekti?
Yıllarca, Türk futbolunda "adalet" dendi, "liyakat" dendi, "hakemlik" dendi, "değişim" dendi ama bir şey değişmedi sanki... Çok eskilerde, "Yok aslında birbirimizden farkımız" diye başlayan bir banka reklamı vardı, bu, Mehmet Büyükekşi ile İbrahim Hacıosmanoğlu arasındaki benzerliğin tam da uyumu oldu.
Galatasaray da, Fenerbahçe de zamanında Büyükekşi'nin yanında durdu. Onun kulüp başkanlığından geldiği için kendilerini iyi anladığı, iyi niyetle Türk futbolunu kurtarmak için çalışacağı konuşuldu.
Sonuç; İbrahim Hacıosmanoğlu oldu!
Bu kez Hacıosmanoğlu için benzer ifadeler kullanıldı. "Biz ona oy verdik" yarışı başladı.
Hep söylüyorum, bir kez daha tekrarlayayım, ikisi de "kulüplerin federasyonu" oldu. İkisi de, kulüplerin faydasına olabilecek türlü arkadan dolanmalara müsaade etti. Harcama limiti, kulüp lisans vesair her türlü kalem oyunlarında, üç maymunu oynadı, duymadı-görmedi-konuşmadı.
Yeter mi? Tabii ki yetmedi.
Beşiktaş'ta Hasan Arat neden göreve geldi, neden gitti? Hüseyin Yücel neden Arat'ın yanında idi, neden yarışa girdi? Daha bir yıl önce, 4 bin 557 oy alabilen Serdal Adalı, ne oldu da 8 bin 901 oya ulaşarak, rekor kırdı?
Bu aslında Adalı'nın başarısı değil, Arat'ın oldu ya neyse... Artık geçmişe sünger çekip, geleceğe bakma zamanı olduğuna göre biraz Beşiktaş'ın son durumuna göz atmak gerek.
Parayı; Adalı da, Yücel de sorun etmemişti, bugün demek ki en güçlü haliyle görev başında Serdal Başkan... Öyle 40-50 milyon eurolar, mayıs ayında yapılacak yeni seçim öncesinde hiç rahatsız etmeyecek belli ki Beşiktaş'ı...
Ama şu hoca işi yok mu hoca işi... Sergen Yalçın şimdiden, "oldu gibi" diye lanse ediliyor ya... Sanırım bundan en çok rahatsız olan da Serdal Adalı'dır. Düşünün, takım krizde, yeni planlamada görünen teknik adam, yurt dışında tatilde... Ekip Rize'de, öyleyse takımın başına geçeceği söylenen teknik direktör nerede?
Sergen Yalçın gelir, Beşiktaş düzelir mi? Oluru da var, rizikosu da... Yarın bir
Yıllardır kangren haline gelen "hakemlik", sonunda layık olduğu yere geldi! Mehmet Büyükekşi döneminde filizlenen, İbrahim Hacıosmanoğlu ile meyvesini veren girişim nihayet sonuçlanacak. Kulüpler artık kendi elleriyle atamalarını yapacak. Ne güzel değil mi?
Eserinizle gurur duyun! Türkiye Futbol Federasyonu için aylardır, yıllardır "kulüplerin federasyonu" diyorduk ama bu artık, kendileri tarafından da tescil edildi. Merkez Hakem Kurulu'nun yetkilerini vermek yetmez! Tahkim Kurulu'nu, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nu, Uyuşmazlık Çözüm Kurulu'nu da kulüpler atamalı...
Kaderin garip bir tecellisi olarak, bunu açıklama görevi de Merkez Hakem Kurulu Başkanı Ferhat Gündoğdu'ya verildi. Adeta, mikrofonlar karşısına geçip, "Ben bu işi beceremedim. Buyrun siz yapın" demenin en iyi yolu oldu. Sanki, Gündoğdu'ya verilen bir "ceza" gibiydi. Ben olsam, bunları söylerken utanç duyardım.
"Danışma Kurulu" olarak lanse edilen oluşum ne yapacak? Hakem atamalarını yapan Profesyonel Müsabaka İcra Kurulu'nun (PMİK) görevlerini üstlenecek. Kimden oluşuyordu bu kurul? MHK
Bugün, futbol ailesinde kimin yerinde olmak isterdiniz?
Bir tarafta üçüncü şampiyonluk için göz kırpan Okan Buruk'un mu; yoksa Fenerbahçe'de ıstırap çeken, daha doğrusu sarı-lacivertli taraftara çile çektiren Mourinho'nun mu?
Sadece başarı için konuşmuyorum, aldıkları maaşları da es geçmeyin. Biri Süper Lig'de "şampiyon" apoletiyle dolaşan Buruk, diğeri de solmaya yüz tutmuş "etiketi"yle, meslektaşından neredeyse 4 kat daha fazla alan Mourinho...
Yani başarıyı mı tercih ederdiniz, parayı mı?
Düşünsenize şu Fenerbahçeli'nin halini; aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık... Beğenilmeyen, "hoca-moca değil" diye arkasından tef çalarak gönderilen İsmail Kartal'ın geçen sezonki karnesine yaklaşması için, herhalde kalan tüm maçlarını kazanması gerekli Portekizli dünyaca ünlü teknik adam...
Kartal, geçen sezonu 2.40 puan ortalamasıyla tamamlarken, Mourinho 26 karşılaşmada 1.96'ya ulaşabildi. Galatasaray, Kayseri'yi de yenerse 8 puanla öne geçecek. İki takım arasındaki fark, kaplumbağa ile
Futbolun endüstriyel yanı arttıkça, paranın kiri ortaya çıkmaya başladı. O masum haliyle sadece bir spor olan bu düzen, keşke bu kadar kirlenip, paslanmasaydı. Baksanıza, "kin-nefret-küfür"; 32 kısım tekmili birden her tarafımızı sarmaya başladı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı, bulunduğu koltuğun kendini sınırladığını söyleyebiliyor, bir yönetici, "şerefsiz" ve "soytarı" kelimelerini, ezeli rakibine sıfat olarak yakıştırabiliyor. Daha da önemlisi, buna karşılık vermeye yeltenenler, içinde bulunduğu "yalan rüzgarı"nın gülü olarak karşımıza çıkabiliyor. Yaptıklarını, bir "pislik" değil, "uyanıklık" olarak düşünebiliyor. Onlarda da yalanın bini bir para...
Zannetmeyin ki, 6222 sayılı "Sporda Şiddeti ve Düzensizliği Önlemeye Dair Kanun", sadece taraftar için çıktı. Yöneticilere de var, yönetilene de... "Şiddet" sadece vurdu-kırdı işi değil ki... Psikolojik şiddet, sözlü şiddet belki hepsinden daha kötüsü...
"Futbolun değeri" sadece parayla mı ölçülür? Bugün kulüplerden, her şeyin legal olmasını
Her şeye yabancıyız vesselam... Yabancı futbolcuda, "sınırsız" olmayı savunuruz. Yabancı teknik direktörün eninde sonunda başarıyı kucaklayacağından eminiz. Yabancı hakemin "çok daha ahlaklı" olacağına inanırız.
Giden tonlarca milyon euronun hesabını, biz vermeyiz nasıl olsa... Verilen tazminatların hesabını soran olmaz. Tabii yabancı hakem de, VAR'da olduğu için tokatlanmaz, AVM'de önü kesilmez, çocukları Türk okullarında okumadığı için utanmaz.
Beşiktaş-Fenerbahçe 7 Aralık'taki derbisinde yabancı VAR için altyapı oluşturuluyor ya... Acaba gelecek "yabancı"nın yasal olup olmayacağını hiç düşündünüz mü? Geçen sezon, "Ben yaptım oldu" mantığıyla hareket edildi de, her şey çok mu güzeldi?
Ne diyor Merkez Hakem Kurulu'nun "Video Yardımcı Hakem"liği düzenleyen 55. maddesi; "En üst 2 ligde görev yapmış veya yapıyor olmak..."
Bunun Türkiye Futbol Federasyonu'nun bir talimatı olduğuna göre, en üst iki lig derken, Premier Lig ile Championship olmayacağı bir gerçek sanırım. Süper Lig ile 1. Lig'de düdük çalamayan bir
Türk futbolu büyük bir sınav ile karşı karşıya... Saha içini zaten hepimiz biliyoruz da, yönetimsel açıdan, kazık sorularla dolu bir dosyayla uğraşıyor Türkiye Futbol Federasyonu ve kurulları... Üstelik; Fenerbahçe henüz, "28 şampiyonluk" plağını pikaba takmadı bile... Biliyorlar ki, o koz, "köprüden önce" son çıkış!
Trabzonspor-Fenerbahçe maçı bitti, yansımaları bitmedi. Bir tarafta, başkanlık koltuğuna oturma onuruna eriştiği Trabzonspor'un çırpınışlarında çaresiz kalan ve işi kurtarmaya çalışan bir Futbol Federasyonu Başkanı, diğer tarafta seçim sürecinde büyük desteğini gördüğü bir Fenerbahçe ve onun başkanı... Resmen "sakal-bıyık" meselesi... Kimseye yaranamayacağını İbrahim Hacıosmanoğlu da çok iyi biliyor ama, zevahiri kurtarma çabasında...
Üç suç mu desem, ihlal mi desem, siz ne derseniz deyin; Mourinho için üç ayrı yargılama yapıldı, 1 maç ve para cezası çıktı. Yine aynı kapıya geldik. Fenerbahçe Teknik Direktörü Mourinho'nun Enis
Sevgili Süleyman Ağabey;
Sen bu dünyadan göçüp gittikten sonra Beşiktaş'ta çok şeyler değişti. İlk başta, "Değerler manzumesi" olarak tanımladığın bu kulüpte bazıları, "Seba'nın izinden gidiyorum" diye mirasçı olduğunu ilan etti, mirasyediye dönüştü.
Ahmet Nur Çebi, Fikret Orman'ın ipini çekti, Hasan Arat, Çebi'ye daha beterini etti. Son yıllarda Beşiktaş'ta, "ibrasızlık" geleneği, eski başkanlar için tenzili rütbe oldu. Ne hırsızlıkları kaldı, ne uğursuzlukları(!)
Üstelik, eski başkanlar için senin yanında söz söyleyen olabilir miydi? Bugün o başkanlar, korumalarla siyah-beyazlı sıralarda...
"Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz. Bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz. Ama herkesi her zaman aldatamazsınız" derken, ne kadar da doğru demiştin... Sen kimseyi aldatmadın ama senin adınla aldatanlar çok oldu.
Hani, "İnsanlarla yaşadım; insanı öğrendim. İnsanlarla yaşadım; insanlığı öğrendim. İnsanlarla yaşadım; insanlardan nankörlüğü gördüm. Dostlarım, dostlarım... Ama ben dostlarımdan çok korkarım" demiştin ya,