Tarihin tozlu yaprakları, "Her devrim kendi çocuklarını yer" der. Ama her devrimin, kendi liderini ortaya çıkardığından söz etmez.
Futbol tarihi, Galatasaray günlükleri, "başarı" sözcüğünü Fatih Terim ile denk tutar. Sarı-kırmızılı yapraklarda tabii ki Ali Sami Yen'den başlayıp, bugünlere kadar uzanan birçok lideri içerisinde barındırmıştır. Ama bugüne kadar hiç kimse, Terim olamamıştır.
Seven-sevmeyen, bilen-bilmeyen, sevinen-üzülen herkes için Fatih Terim, "çağ atlatan" bir lider olmuştur. O gerektiğinde bir bakışıyla süzer, duruşuyla yargılar, iki kelimeyle karşısındakini sorgulardı.
Bugün, "Okan Buruk bir Terim olur mu?" diye soruluyor.
Her ne kadar ikisi de Florya'nın suyuyla yoğrulsa da, Ali Sami Yen Stadı'nın çimlerinde koştursa da; Terim Terim'dir, Buruk da Buruk...
Fatih Terim bir asitse, Okan Buruk alkalidir. Terim kızgın bir güneşse, Buruk serin esen bir rüzgardır. Okan Buruk, Terim'in rahle-i tedrisatından geçse de, "İmparator" bir fırtınaysa, Okan Hoca her zaman "parçalı bulutlu" olarak kalacaktır.
Karakter olarak da farklıdır
Vah benim Fenerbahçem!
Fenerbahçem diyorum, bu takımı tuttuğumdan ya da gönül verdiğimden değil, bir Türk takımının, nasıl birinin elinde oyuncak olmasından...
Artık adam resmen bizimle dalga geçer hale geldi. Nasıl olsa elinde kapı gibi sözleşmesi var. Kovulsa bile tıkır tıkır parasını alacak ya, üçüncü sınıf teknik direktörün yapmayacağı hataları, burada uyguladı, ardından da, "Biz aslında bir şey kaybetmedik. Kaybetmeniz için sizin olması gerekiyor" diyor. Fenerbahçe Yönetimi ise kendisini kurtarmanın telaşıyla ona tek bir laf bile etmiyor, edemiyor.
Siz pek fark etmediniz ama, çok şey kaybedildi Senhor Mourinho... Fenerbahçe, sahip olduğu o kadar fazla değerini kaybetti ki... Yaptığınız ucube kadrolarla gücünü kaybetti. Aldığınız sonuçlarla itibarını kaybetti. Tüm derbilerden boynu bükük ayrılarak gururunu kaybetti.
Elinde olmayıp da kaybettiği bir şey var ki, o da şu; geleceğini kaybetti.
Bugün yeni yetişenler arasında Galatasaraylılar çoğunlukta görünüyorsa; bugün çocuklar, Icardi sevinci yapıp,
UEFA Gençler Ligi'nde gelen ikincilik bile bizi uyandıramadı.
Trabzonspor, borç sarmalından kurtulabilmek için, Trabzon'u aştı, İstanbul'a konuşlandı. Kartal, Kemerburgaz derken, mirasyediler gibi aldıkları ya da kiraladıkları arazilerin üzerine bilumum binalar kondurmak için milyar liralara anlaştı.
Durun, bitmedi. Fırtına, şimdi de Edirne dışına göz koydu.
Bir yandan, U19'daki tüm futbolcuların Türk olmasıyla gururlanıyor Trabzonspor, diğer yandan da Fransa'dan, Portekiz'den takım almak için araştırmalar yapıyor. İlginç değil mi?
Bugün Ziraat Türkiye Kupası'nı kazanıp kazanamamasından bağımsız olarak söylüyorum, bu sezon sizce başarılı mıdır Fırtına? Kupayı alsa bile ligde yarışamayan bir Trabzonspor, taraftarını mutlu etmiş midir?
Yine sonuçtan bağımsız olarak, Trabzonspor U19 Takımı başarılı mıdır? Ligde şampiyonluk tadacak olan, Avrupa'da ikincilik koltuğuna oturan bu takımdan kaçı A takımda olacak? 2-3, bilemedin 5 futbolcu... Ancak 19 yaşını aşanlar ne olacak? Bu takımda yaş haddinden kalamayacakları gibi, A takıma da yükselemedikleri için, şanslı olan bir Anadolu
Bu, Fenerbahçe değil, Ali Koç yazısıdır. Aslında Koç da değil, Kulüpler Birliği Vakfı'nın, adım adım Türk futbolunun lideri durumuna geçme, Türkiye Futbol Federasyonu'nun her geçen gün kendini taca atmasına yardım eden bir zihniyetin hikayesidir.
Değil mi ki Koç, Kulüpler Birliği adına, "Liglerde 149 profesyonel takımın olmasının Türk futboluna fayda değil zarar olduğunu düşünüyoruz. 60, bilemediniz 80 kulüp olması lazım. Biz 60 kulüp olmasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz" diyerek, kendini Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı'nın yerine koymuştur, işte o zaman olan olmuştur.
Birincisi, sanırım TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, iyice yetkilerini bu vakfa devretmiştir. İkincisi, zaten dibe vuran Anadolu kulüplerini iyice hiçe saymaktır. Çünkü sonun başlangıcı bugünden bellidir ve birçok kulüp birkaç sene içerisinde bas bas bağıracaktır.
Üçüncüsü ve en önemlisi, zaten Türkiye Futbol Federasyonu'nu parmağında oynatan bir Süper Lig grubu, pardon vakfı, hakimiyeti tamamen
Ne güzel dünya...
Kulüpler artık gayrimenkul şirketi gibi... Gelsin paralar... Sorsan hepsi, sporun altyapısına harcayacak bunları... Ancak giden; Osimhen'e, Icardi'ye; Mourinho'ya, Dzeko'ya, Immobile'ye, Al Musrati'ye...
Gelecek olan milyarlar tamam da, harcananların hesabını soran var mı?
Galatasaray'da yönetim, "satış" lafına kızıyor, "gayrimenkul değerlemesi" diyor ama, Riva'dakiler satış değil mi? Mecidiyeköy Leo Residance'taki daireler satış değil mi? Florya'dan gelecek para öpücükle mi?
Fenerbahçe, stadın yanındaki araziye yapılacaklar sportif tesis mi? Beşiktaş'ın Akatlar arazisine yapmayı planladıkları, sportif tesis mi? Trabzonspor, Tuzla arazisi için Emlak Konut ile anlaşmadı mı?
Gelir getirici çalışmalara okey, ancak kaynağın yanında, bu paraların nereye gideceğini denetleyen bir mekanizma var mı? Sorarsan var...
Gelin, şampiyonluk için gün sayan Galatasaray'ın yönetimini biraz kızdıralım (!)
Ali Sami Yen Stadı'nın kiralarını ödemediği için neredeyse sözleşmesi iptal edilecek olan Galatasaray, sanki kendi malını vermiş gibi; buna karşılık Seyrantepe'deki stadı almadı mı? Bir kuruş ha
Nereden başlasam, nasıl anlatsam?
Beşiktaş'ta bir "Divan-ı Harp" yaşandı ki, kime dokunsan eline bulaşacak. Müstafi başkan Hasan Arat, "Her şeyi konuşacağım" dedi, tahrik edip toplantının içine etti. "Efendi Beşiktaş"ın Divan Başkanı Tevfik Yamantürk, yeni yetme bir Beşiktaşlı üyenin bile söylemeyeceklerini, eski başkanın suratına söyledi, yetmedi boks şubesinin ferdi olmaya özendi.
Bugün bu yaşananlar, bu konuşulanlar yeni değil ki... Beşiktaş'taki dertler, kartopu misali büyüdükçe büyüdü. Fikret Orman, ardından gelen Ahmet Nur Çebi yönetiminden nasiplendi(!), Hasan Arat, Çebi'ye resmen ateş etti. Bunları zaten biliyorsunuz.
Eğer, bir camiada, bir başkana yumruk sallayan birine, "Hangi elinle vurduysan, ver elini öpeyim" deniliyorsa, vah ki vah!
Buradaki tiyatroda en etkisiz rol, Başkan Serdal Adalı'daydı.
* * *
Adalı, geldiği günden bu yana, "verdi, verdi, verdi." Vermeye de devam etti. Kulüp o kadar raydan çıkmış ki, "mali" işlerle uğraşmaktan "idari" kısma geçemedi. Divan Kurulu'nda eski yönetimlere daldı, Türkiye Futbol Federasyonu'na salladı
Dahilik ile delilik arasındaki ince çizgiyi, kalın hatlarla çizebilmenin üstadıdır Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho... En kritik karşılaşmada, takımın dizilişiyle oynayacaksın, "çok iyi" denen oyuncularını kenarda oturtacaksın, hatta tribüne çıkaracaksın, ilk yarıyı çöpe atıp, sadece ikinci 45 dakikaya "kurtuluş"u sığdıracaksın.
Ve, Galatasaray'a bir adım yaklaştığın için, zil takıp oynayacaksın.
Aslında Fenerbahçeli de çok iyi biliyor ki, bu adama, pardon, "Special One"a güvenilmez, ipiyle kuyuya inilmez. Chelsea'den, Real Madrid'den, Manchester United'dan, Tottenham'dan, son olarak da Roma'dan; dünya kadar tazminata rağmen kovulmasının haklı nedenleri neydi acaba?
Aldığı kupalar, gösterdiği başarılar tabii ki, inkar edilemez. Ancak her yazın ardından sonbahar, sonrasında kış gelmekte... Bir devir, bir gün kapanabilmekte... Biz hala, Talisca değişikliğini "mucize" olarak algılayalım, çıkardığı kadronun, "Beni gönderin" mantığında olduğunu söyleyebilen kaç kişi vardı pazartesi sabahı gazetelerde?
Taktiğini tartışamam, hangi futbolcunun oynayıp,
Ne kadar günahını almışlar İsmail Kartal'ın? Bugün, Mourinho için, "istikrar", "sabır" diye tutturanlar, "Hacı Abi" için hiç de müsamahakâr değildi. Fenerbahçe'nin rekor puana ulaştığı sezon, "Pardon" denilerek gönderilmişti.
Yerine, belki de 8-10 katı fazla bedelle, Jose Mourinho getirildi. O da, bir rekortmendi... Tazminat rekortmeni! Gittiği her kulüpten küpünü doldurup ayrıldı.
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'a değil, herhangi bir Fenerbahçeliye sorun bakalım, Mourinho'dan ne kadar memnun?
Yönetimi için konuşmaz, "My boss" der. Futbolcusu için konuşmaz, yanlışını kabul etmez, centilmenliği sevmez, bükemediği eli öpemez. Çünkü; kibirden başı hiç yere eğilmez.
Türk futbolu ona göre, "kirlidir", Türk hakemi "yeteneksizdir". Ama kendisi, dünyanın en iyisidir. Keşke bunun kanıtlarını Fenerbahçe'de gösterebilseydi. Olmadı.
Ligde özellikle, Galatasaray maçlarında, Fenerbahçe'nin büyüklüğünü bir türlü kavrayamadı. Hep bir bahanesi vardı! Zaten bahane olmadığı