Aşağıdaki ülkelerin halkı Arapça konuşur ve resmi dilleri Arapçadır.
1-Bahreyn 2-Birleşik Arap Emirlikleri 3-Cezayir 4-Cibuti 5-Çad 6-Etiyopya 7-Fas 8-Filistin 9-Irak 10-Katar 11-Komorlar 12-Kuveyt 13-Libya 14-Lübnan 15-Mısır 16-Moritanya 17-Batı Sahra 18- Suudi Arabistan 19- Somali 20-Sudan 21-Suriye 22-Tunus 23-Umman 24-Ürdün 25-Yemen...
Bu 25 devletin hemen hiç birinde demokrasi ve insan hakları yoktur.
Kadın hakları kısıtlıdır.
Yönetimleri laik değildir.
Dünya piyasalarına sürdükleri bir tek marka yoktur.
Tek bir teknoloji ürünü üzerinde imzaları görünmez.
Çoğu şeriat ile yönetilir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kurultay çalışmalarını anlatırken:
“Çevreci ve doğa dostu tutumumuzu ve kadın erkek eşitliğine yönelik inancımızı ifade etmek üzere 6 okun en ortasındaki devletçilik okunun yarısını yeşile, yarısını mora boyayacağız.”
Anlaşıldığı gibi CHP’nin ambleminin değiştirilmesi ve oklardan birinin yeşil ve mor renklere boyanması genel merkezde kararlaştırılmış.
Oysa amblem değişikliği ciddi iştir. Bugün bir yönetim kalkar oklardan birine renk ilave eder. Yarın bir başkası tutar oklardan birinin ucuna çiçek koyar. Bir başkası okun ucundan kan damlatır. Partinin tarihi amblemi Genel Merkez’de alınan fantezi kararlarla değiştirilemez. Üstelik böyle bir gerek de yoktur...
Düşünün ki, bu partinin kurucuları Anadolu bozkırında hiç yoktan bir yeşil şehir inşa etmiş, başkent yapmıştır. Aziz Atatürk bu şehrin ortasına Gençlik Parkı gibi parklar yapmış, bataklığı kurutup Orman Çiftliğine dönüştürmüştür. Yeşile ve doğaya sevgi ve saygının en büyüğünü daha kuruluş yıllarında bu parti
Haberi ajanslar geçti:
“Sigara üreticisine 6 milyar lira ‘vergi’ cezası”
Habere göre... Maliye Bakanlığı müfettişleri, Bakan Mehmet Şimşek’in “çok kazanandan çok vergi alınması” prensibi doğrultusunda denetimlerini sürdürürken kayıt dışı hasılatı belirlenen bir firmaya 6 milyar lira rekor ceza uygulamıştı.
Kimmiş bu sigara üreticisi firma?
Adı açıklanmadı...
Haberi okuyanlar “Aferin Maliye’ye” dediler.
6 milyar lira az buz para değil...
Sigara üreticisi şirketin aklını başına getirir!
Uruguay’lı yazar Eduardo Galeano bir yazısında şöyle diyor:
“Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar aynı Tanrı’ya inanırlar. Bu, Yehova, Tanrı ve Allah olmak üzere üç farklı biçimde adlandırılan Tanrı’dır. Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar onun emirlerine uyduklarını iddia ederek birbirlerini öldürürler.”
Ve Ortadoğu merkezli olarak öldürmeye devam ediyorlar...
Türkiye bu belalı bölgede ister istemez çeşitli pozisyonlar almaya yöneliyor.
Ayrıca sıkıntı yalnızca Ortadoğu’da değil… Kıbrıs’a bakın... Son olarak ABD’nin Larnaka’da bir askeri üs inşa ettiği haberi geldi. Aynı ABD iki yıl önce Kıbrıs’a silah ambargosunu kaldırmıştı. Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail ve ABD’nin zaman zaman ortak tatbikat yaptığını biliyoruz. Kıbrıs’ta neyin hazırlığı yapılıyor. Farkında değil miyiz?
Bu arada Yunanistan’ın Ege’de iki deniz parkı inşasını bir dışişleri açıklamasıyla geçiştirdik.
Nedense bütün bunlar ne kamuoyunda ne Meclis’te tartışılıyor. Hayvanlarla ilgili katliam
Renkli gündeme bir de mavi tartışma eklendi; Mavi Vatan.
CHP Dış Politika Danışmanı Namık Tan, Meclis konuşmasında Mavi Vatan sloganımızı “masal” diye niteledi.
CHP Gölge Bakanı Yankı Bacıoğlu karşı çıktı: “Mavi Vatan Türkiye’nin denizlerdeki hak ve çıkarlarının somutlaşmış ifadesidir” diyerek aksi yönde bir nitelemede bulundu.
CHP zaman ilerledikçe buna benzer çelişki ve çatışmaları hep yaşayacaktır.
Sebebi de açıktır...
Çünkü partinin belirlenmiş bir politik çizgisi, bir siyasi programı, kayda geçirilmiş ideolojisi bulunmamaktadır.
2008 programı geride kalmış, yenisi yapılmamış, 6 ok ilkesi ve Atatürkçülük vitrin süsü haline dönüşmüştür.
Parti siyasetinin tutarlılık kazanması için siyasi, sosyal alanları kapsayan bir siyasi çizgisinin olması, hem yönetenler hem tabanın o çizgi etrafında bütünleşmesi gerekir.
Moda Caddesi’nde bira, içki, soda, meyve suyu türü şeyler satan bir dükkana girdim.
Bir mavi şişe Uludağ soda aldım.
Tezgahtaki genç “65 lira” dedi, parayı ödeyip çıktım...
Dün yine aynı yerden aynı sodayı aldım…
- Kaç lira, diye sordum...
Bu defa tezgahtaki kişi:
- 85 lira demez mi?
- Yahu daha üç gün önce 65 liraya aldım aynı sodayı
Cuma günleri hutbe günü… Camilerde namaz öncesi hutbe okunur... Cemaat hutbeyi dikkatle dinler. Bu arada hutbelerde milli günlerin ve Atatürk’ün adının anılmaması sık sık eleştiri konusu olur.
Diyanet İşleri Başkanlığını kuran Atatürk’tür… Ancak dahası...
Hutbeyi Türkçeleştiren ve köylere kadar taşıyan da yine Atatürk’tür...
Osmanlı döneminde köylerde cuma namazı kılınmazdı.
Köylüler hutbe dinlemek ve cuma namazını kılmak için şehre inerdi... Ancak hutbe Arapça okunur o yüzden dinleyen de pek bir şey anlamazdı.
Hutbe, 1922 yılından itibaren adım adım Türkçeleştirildi.
İlk Türkçe hutbe İstanbul’da Yeraltı Camisinde okundu.
Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin talimatıyla 1927’den itibaren hutbelerin Türkçe okunması mecbur kılındı.
24 Temmuz İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla basında sansürün kaldırılışının da yıldönümü. Günümüzde 24 Temmuz artık bayram değil “sansürün kaldırılması için mücadele günü” olarak anılıyor.
Osmanlı’da çok hoş sansür öyküleri vardır.
Yazar Ahmet Rasim bir gün ünlü sansür memuru Hıfzı Bey’e şöyle dert yanar:
“Yazdığımız yazılarda zatıâlinizin çizeceğinizi bildiğimiz kelimeleri kullanmıyoruz. Biliyoruz ki vatan, millet, hürriyet, ihtilâl, cinnet, mecnun, yıldız, intihar, zehir vs. gibi birçok kelimeler yazılmaz. Fakat sansürden gelen provalarda her seferinde başka başka kelimeler, cümleler görüyoruz ki, çizmişsiniz. Bunları lütfedip söyleseniz de boş yere yazmasak ve sizi de yormasak.”
Hıfzı Bey’in cevabı:
“Onu ben de bilmem. Yalnız size şu kadarını söyleyeyim. Siz hangi yazınızı en çok beğenerek yazarsanız, oh, ne güzel oldu, derseniz, benim onu çizeceğimi biliniz.”
Marko Paşa Dergisinin