İnsanoğlunun ciddi konulardan sıkılıp abuk subuk konulara ilgi duyduğuna bir misal.
Atina’da önemli bir konu tartışılırken kürsüye Demostenes çıkar. Önemli sözler söyleyecektir ama kimse dinlememekte, herkes kendi arasında sohbet etmektedir.
Demostenes bir süre sustuktan sonra:
- Şimdi size bir hikâye anlatacağım deyince oradakiler dikkat kesilirler.
Demostenos hikâyesini anlatmaya başlar:
- Bir delikanlı Atina’dan Megara’ya gitmek için eşek kiralar. Eşeğini kiraya veren adamın da Megara’da işi vardır. Birlikte yola koyulurlar. Ancak hava çok sıcaktır. Bir süre sonra yorulur yol kenarında dinlenmek isterler. Etrafta ağaç yoktur. Eşeğin sahibi eşeğinin gölgesine geçer oturur. Eşeği kiralayan delikanlı buna içerler:
- Eşeği ben kiraladım, gölgesinde ben oturacağım, diye çıkışır. Eşeğin sahibi öfkeyle cevap verir:
- Sen eşeği kiraladın ama gölgesini kiralamadın, ben oturacağım.
NATO’nun yeni stratejik belgesini yorumlayan E. Gen. Nejat Eslen, gelinen noktayı:
- ABD, Çin ve Rusya ile hesaplaşmak için NATO’yu kullanmayı amaçlıyor, diye özetliyor.
Eslen’e göre... ABD’nin esas hedefi Çin’dir. Ancak daha önce Çin’in en büyük destekçisi olan Putin’in Rusya’sını aradan çıkarmak istiyor.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması Türkiye’yi nasıl etkiler? Eslen anlatıyor:
- Baltık Denizi’nin Rusya’ya kapatılmasından sonra sıra bu ülke için hayati önemde olan Karadeniz’e gelecektir. ABD önümüzdeki dönemde Montrö’nün gevşetilmesi ve Rusya’nın Karadeniz’den kuşatılması için baskılarını artırabilir. Türkiye’nin buna hazırlıklı ve tedbirli olması gerekir.
Kurulan yeni dünya düzenine Rusya nasıl bakıyor?
Rus uzman Dimitri Trenin, Ukrayna savaşı yarın bitse bile Avrupa ile ilişkilerin yıllarca düzelmeyeceğini kaydederek diyor ki:
- Rusya bugün Avrupa Birliği’nden Japonya ve Avustralya’ya kadar uzana
Temmuz ayının 4’üncü günü ABD’de her yıl “Bağımsızlık Günü” olarak kutlanır. İngiltere’ye bağlı 13 koloninin bağımsızlığını ilan ettiğine ilişkin bildiri, 4 Temmuz 1776 günü ABD Kongresi’nde okunmuştu.
Bağımsızlığın önderi George Washington göreve 17 Eylül 1796 tarihinde veda etti. Yayımladığı veda mesajı çok uzundur. Aşağıda bu uzun mesajdan iki küçük bölüm sunalım:
“Belirli bir millete sevdayla bağlanmaktan kaçınınız. Başka bir ülkeye nefret yahut sevgi duyguları beslemeyi âdet edinen milletler köleleşirler, kendi görev ve çıkarlarını unuturlar. Zira bir millet, ortaklık hayaline kapılarak başka bir millete bağlandı mı, bu ikincisinin kavgalarına boşu boşuna karışır.
Üstelik ona imtiyazlar tanır. Bu ise kendisinin sömürülmesine yol açmakla kalmaz, başka ülkelerin düşmanlığını ve misillemelerini de üstüne çeker. Büyük ve güçlü bir ülkeyle öyle bir ilişki kuran küçük yahut zayıf bir millet, ötekisinin uydusu
Sivas Katliamı, polis kayıtlarına göre, 15 bin kişinin bir otele kıstırdığı sanatçı ve aydınları şeriat çığlıkları atarak ateşe vermesi sonucu meydana geldi. Bu katliamda 33 aydın ve iki otel görevlisi can verdi. İki kişi de Madımak Otelini yakarken öldü. Olaya güvenlik güçleri müdahale etmedi, Ankara, iktidarı ve muhalefetiyle 8 saat boyunca saldırıyı uzaktan izledi.
Azgın topluluk otele saldırırken Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz” uyarısı yaparken Başbakan Tansu Çiller, olay sonrası: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” demişti.
İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” şeklinde konuşurken, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, “Abartmaya gerek yok. Bu kadar kişi bir futbol maçında da ölebilirdi” diyebilmişti.
O gün Sivas Belediye başkanı olan bugünkü Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu dâhil ilde
Moda’nın adeta efsane olmuş eczacısı Melih Ziya Sezer Bey de ayrıldı aramızdan... Moda’nın birkaç sayfa kalmış tarihinden bir sayfa daha eksildi. Üç nesildir açık olan Yeni Moda eczanesi aslında bir müzedir. İçeri girince 100 yıl öncesi karşılar sizi. Vitrininde hâlâ bir havan durur. Kadıköy’de eczaneler birkaç maddenin karıştırılmasını gerektiren ilaçları yapmazlar, size Yeni Moda Eczanesi’nin adresini verirlerdi. Melih Bey 90’ında olduğu halde tek başına çalışır, her türlü karışımı da üşenmeden yapar, zamanında teslim ederdi. O aynı zamanda şairdi. Şiir kitaplarını da müşterilerine ilaç niyetine ücretsiz verirdi. Ve müthiş bir kedi dostuydu. Bir pazar günü ara sokakta rastladığımda nereye gittiğini sordum,
- Dükkâna gidiyorum, demişti, bizim kedinin mamasını götürüyorum.
Nadide bir insan ve gerçek bir beyefendiydi.
Melih Bey’den geriye bir müze eczane ve onun kaleminden dökülen mısralar kaldı. Ortak dostumuz Muzaffer Ayhan Kara’ya emanet ettiği şiirlerinden
Bizim artık ekmek kızartmayan ekmek kızartıcısının serüvenini yazmıştık. Kadıköy’de Gürsey adlı mağazadan satın aldığımız ‘Fakir’ marka cihaz iki yıl garantiye rağmen dört ayda bozulmuş, telefonla aradığımız mağaza bizi servise yönlendirmişti. Servise ise taksiyle gidiş geliş 120 TL yazıyordu. İki kez gidiş geliş 240 lira. Telefon açtığımız Akyıldız adlı servis bir kötü haber daha vermişti. Eğer cihazdaki arızanın bizim hatamızdan kaynaklandığı anlaşılırsa onarım ücretini biz ödeyecektik. Bizim hatamız mı? Örneğin cihaza büyük dilim ekmek koymuş da bozmuşsak bu bizim hatamız oluyordu.
Garanti mekanizması hep böyle mi işliyor? Bir Arçelik bayisine uğrayıp konuştuk. Dediği:
- Bizden aldığınız cihaz bozulursa onu servise de götürebilirsiniz, bize de getirebilirsiniz. İsterseniz talep formu doldurursunuz servis gelir cihazı kapınızdan alır, kapınıza getirir.
Piyasada hemen her elektrikli eşya iki yıl garantili satılıyor. Ancak bu garanti mekanizması görüldüğü gibi markadan markaya farklı işliyor. Bunun bir standardı, kanunu, kuralı yok mu? Var elbet…
Geçen mart ayında Kadıköy Çarşısı civarında beyaz eşya satan bir mağazadan ‘Fakir’ marka ekmek kızartıcısı satın aldık.
Alırken de sorduk:
- Ne dersiniz, dayanır mı, sağlam mı?
- İki yıl garantisi var beyim, dediler, hiç merak etmeyin.
Cihaz dört ayda bozuldu.
Ürünü aldığımız mağazayı aradık.
“Faturasıyla birlikte Bahariye’de Elsa adlı elektronik mağazasına gideceksiniz” yanıtını aldık.
Cihazı kutusuna koyup, o mağazaya yollandık.
Köy Enstitüleri eğitim programını hazırlayıp yurt geneline uyarlayan ve yöneten büyük eğitimci İsmail Hakkı Tonguç (1893-1960) ölümünün 62. yılında saygıyla anılıyor.
İ. H. Tonguç’la ilgili anma törenlerinden biri de bugün (23 Haziran) saat 14.30’da Ankara’da Pembe Köşk bahçesinde İnönü Vakfı tarafından düzenleniyor. Anma programında Tonguç’un öz yaşamı, eğitim ve sanat felsefesi sözle, müzikle, sanatla anlatılacak.
Tonguç deyince onun demokrasi konusundaki kısa ama vurucu tanımı da akla gelir. 1950’lerde ülkemizdeki demokrasiyi tanımlarken demiştir ki:
“Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı. Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu, zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir.
İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin, toprağı, işi olsun olmasın, halk bir sandığa elindeki