Başkanlık sistemi konusunda MHP’den sonra CHP de kesin tavır koydu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünkü şu sözlerini kesin tavır kabul ediyoruz:
“Parlamenter sistemde iki
yüz yıllık tecrübemiz var. Çöpe atıyorsunuz iki yüz yılı, varsa bir eksiğimiz giderelim. ‘Hayır illa ben başkanlık istiyorum’. Ya ülke ateş yerine dönmüş. Gencecik fidan gibi çocuklar hayatını kaybediyor. Her gün şehitlerimiz geliyor. Yurt dışında zaten perişan vaziyetteyiz. O tutturmuş illa başkanlık, illa ben başkan olacağım. Olamayacaksın kardeşim, olamayacaksın, bir kere bunu bil.”
***
MHP ve CHP desteği olmadan Anayasa’nın başkanlık sistemine dönüştürülmesi mümkün değil... Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu yolda kararlı. O zaman iki yol kalıyor geriye.. Ya AKP Meclis’teki sayısını transfer yoluyla 317’den 330’a tamamlayacak ya da erken seçime gidecek. HDP’nin baraj altında kaldığı bir seçimde AKP rahatça 330’u aşabilir... Bu biliniyor...
***
Aslında Türkiye’nin önünde daha kolay bir üçüncü yol duruyor; Parlamenter sistemi güçlendirmek... Seçim barajını kaldırmak, siyasi partiler ve seçim yasalarını halkın temsilini güçlendirecek biçimde değiştirmek.
Türkiye içeride ve dışarıda başına sarılmış dertleri unuttu... Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine odaklandı. İyi de nasıl bir başkanlık sistemi? İktidar nasıl bir model öngörüyor?
Başbakan Davutoğlu bu konuda ipucunu verdi. Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmeden sonra NTV’deki canlı yayında dedi ki:
- Anayasa uzlaşma komisyonuna verilmiş teklifimiz var. (Kılıçdaroğlu’na) bu teklifi birlikte değerlendirebileceğimizi söyledim. Bunun üzerine konuşalım, itirazlarınızı değerlendirelim, sizin teklifiniz varsa onu da konuşalım dedim...
Demek ki AKP’nin şu andaki önerisi 2012’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunulan modeldir. Bu model ne mi öngörüyordu? Mesela:
1. Başkan’a Meclis’i fesih yetkisi tanınıyor...
2. Başkan’a kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veriyor. Meclis’in bu kararnameler üzerinde denetimi olmayacak. Böylelikle Başkan, istediği yasayı hiçbir denetime uğramadan çıkarabilecek.
3. Meclis’in çıkaracağı kanunları Başkan veto edebilecek. Başkan’ın veto ettiği bir yasanın Meclis’te yeniden kabul edilmesi için beşte üç çoğunluk gerekecek...
Böylesine yetkiler ne ABD ne diğer Başkanlık sistemlerinde mevcut...
Selocan diye deli oluyorlardı...
Selocan ve partisi HDP demokrattı, solcuydu, Türkiyelileşmişti...
Özellikle birtakım hanım yazarlar...
Selocan diyor başka bir şey demiyorlardı,...
Biz “Yahu demokrat adamın bir ayağı İmralı, öteki Kandil’de olur mu”, “Demokrat adam Apo’ya methiye düzer mi?” falan diye sorduğumuzda bön bön bakıyorlardı.
Selocan Kandil ağzıyla konuşmaya başlayınca savunamaz oldular. Şimdilik sustular.
Bu aydınların Soner Yalçın dün güzel bir fotoğrafını çekmişti...
Bunlar AKP için, Erdoğan için, Fethullah Gülen için methiyeler düzmüş peşinden “Yanıldık” demişlerdir.
Diyarbakır’da yapılan Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) bitiminde yayınlanan bağımsızlık beyannamesini andıran “Deklarasyon”da istekler 14 madde halinde sıralandı.
Bu istekleri özetlersek;
- Özerk bölgelerde yapılan seçimler sonucunda seçilenler üzerinde merkezi yönetimin hiçbir vesayeti olmasın. (Yani, merkez seçimlere hiçbir şekilde müdahale edemesin, seçilenlerin görevlerine hiçbir koşulda son veremesin.)
- Özerk bölgelerde eğitim her kademede öz yönetimlere bırakılsın. (Yani, eğitimin içeriğini, dilini vs. öz yönetimler belirlesin.)
- Enerji kaynaklarının işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisi Özerk Bölge Yönetimleri’ne verilsin. (Yani, o bölgeden çıkan her türlü maden, petrol gibi kaynaklardan diğer bölgelerin yararlanması bedeli mukabili olsun.)
- Yereldeki asayişin temini Özerk Bölge Yönetimleri eliyle sağlansın. (Yani, her özerk bölgenin kendi polisi ve askeri olsun.
***
Öz yönetim dediğiniz bir çeşit federasyon. Bir adım sonrası bağımsızlık. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş sanılır ki ABD ve Rusya ziyaretlerinde öz yönetim için onay aldı. Ve Türkiyeli Selocan’dan Kandil Sözcüsü Selocan’a geçiş yapmakta beis görmedi. Bundan sonrası mı? Herhalde terörle Türkiye
İsmet İnönü ölümünün 42. yılında anılırken... Çok ilgi çekici bir mektuplaşma iliştirelim buraya...
Bilgi Yayınevi’nden çıkan “Baba İnönü’den Ömer İnönü’ye mektuplar” adlı kitaptan alınmıştır...
Tarih: 6 Aralık 1946 Cuma...
Amerika’da okuyan oğlu Erdal orada herkesin arabasının olduğunu yazınca Cumhurbaşkanı İnönü üzülüyor ve şu satırları yazıyor:
“Otomobil meselen hiç hatırımdan çıkmıyor. Fakat 1700 - 2000 dolar döviz asla bulamayız. Arkadaşların gibi bir eski otomobil bulmandan başka çaren yoktur. ‘Olmaz’ dediğim zaman ne kadar üzüldüğümü tasavvur edersin. Kolayca reddetmediğimi bilerek müsterih olursun, sabrın artar. Kullanılır bir şey bulacaksın diye de ümitliyim.”
Aynı dönemde Erdal’la birlikte Amerika’da eğitim gören abisi Ömer’den gelen 12 Ekim 1947 tarihli mektup:
“Keçi (aldıkları arabaya verdikleri isim) iyidir. 45 bin km yol gitmiş, epeyce yol. Lastiklerini değiştirmek, motorunda ufak tefek tamirat icap etti. 150 lira aldılar, mektep taksiti, Erdal’a olan borcumu da verdikten sonra şimdi elimde bir şey kalmadı.”
İnönü’nün 20 Ekim 1947’deki cevabı:
Bir süredir çok vahim bir iddia dolaşıyor ortalıkta. 20 asker ve polisin PKK’nın elinde rehin olduğu yönündeki HDP tarafından doğrulanan bu iddiaya yetkililerin şimdiye kadar yalandır dediğini duymadık. İddia doğru değil ise yalan olduğu neden açıklanmaz? Doğru ise rehin asker ve polislerle ilgili halka neden aydınlatıcı, doyurucu bilgi verilmez? Medyamızın da “Üç maymunları” oynadığı bu iddiayı CHP milletvekili Mahmut Tanal soru önergesiyle Meclis gündemine taşıdı. İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya şu soruları yöneltti.
- PKK’nın elinde 20 polis ve asker olduğu iddiaları doğru mudur?
- Bu polis ve askerlerin ailelerinin TBMM’de saatler süren telefon görüşmesi yapılarak susturulmaya çalışıldığı iddiaları doğru mudur?
- Söz konusu asker ve polisler ne zamandan beri rehindir? Nerede ve nasıl olduklarına dair bir bilginiz var mıdır?
- Kurtarılmaları yönünde herhangi bir girişim/ çalışma yapılmakta mıdır?
***
Rehine yakınlarına bizden kısa bir bilgi...
Bugüne kadar PKK tarafından kaçırılan hiçbir rehine devlet tarafından kurtarılmadı. Araya bazen aracılar girer ama çoğunlukla rehineler yine PKK tarafından ne zaman uygun görürlerse o zaman salıverilir. Peki devletin yapacağı
PKK ve onun gençlik yapılanması YDG-H’nın üs haline getirdikleri bazı ilçelerden temizlenmesine yönelik operasyonlarda yüzde 90 başarı sağlanmış.
Bu arada 180 üzerinde militanın öldürüldüğü de verilen haberler arasında...
Bu noktada soralım:
PKK sokak savaşlarıyla öz yönetimi kurabilir mi? Kuramaz...
Peki, devlet güçleri sokak savaşlarında başarı sağlayarak bu sorunu çözer mi? Çözemez...
Asayiş güçleri yarın o ilçelerden çekildiğinde PKK’lılar çok muhtemelen geri dönüp sokakları kazmaya, barikatlarda mevzilenmeye devam edecek.
Bu gidişin sonu yok... Ölen ölecek, kalan acılar halkın yüreğini dağlayacak...
Emekli General Nejat Eslen telefonda bir kısa yorum yapıyor...
Silopi, Nusaybin, Cizre Varto, Bulanık, Sur, Silvan, Lice... Bu ilçelerde ağustos ayından başlayarak Kandil’in emriyle öz yönetim ilan ediliyor. Çukurlar kazılıyor, barikatlar kuruluyor, arkasına silahlı militanlar geçiyor... Militanlar devlet güçlerini o sokaklara sokmuyor... Buna karşılık devlet müdahale için sokağa çıkma yasakları koyuyor. Bu ilçelerde sokak çatışmaları başlıyor. HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, barikatta mevzilenen gençlerin hafif silahlar kullandığını bizzat açıklıyor. Ancak buna yine de halk savaşı adını veriyor. Demirtaş’a göre:
- 7 Haziran seçimlerinden sonra darbe olmuştur. Bugün hendek, barikat diye küçümsediğiniz şey darbeye karşı bir direniştir aslında. Halk öz yönetim için direniyor...
Öz yönetim istiyorsanız bunun ne olduğunu halka anlatır, TBMM’de gerekçelerinizi ortaya koyar, halkı ikna eder, gücünüz yeterse Anayasa’yı değiştirir, sistemi hayata geçirirsiniz... Sokaklara hendek kazıp “Ben buraya devlet güçlerini sokmam” diyerek ve hayatı cehenneme çevirerek öz yönetim nasıl sağlanır? Doğrusu pek anlayamadık...
Bu arada bölgede cehenneme dönen hayatın tüm suçunu devlete atanlara soru... Sizin öneriniz nedir? Devlet hendek savaşı yapan PKK’lılar