Suudi Arabistan Başmüftüsü Abdülaziz Al Şeyh’in, “Satranç haramdır” fetvası çok kişiyi şaşırttı. Şaşıranlar, Şeyh’in daha önce verdiği fetvaları bilselerdi yine şaşırırlar mıydı?
Birkaçını aktaralım:
2015 yılında hacdaki izdihamda 769 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine;
“Kaderdir. İnsanoğlunun kontrolü dışında bir olaydır. Dolayısıyla, hiç kimsenin sorumluluğu, suçu yoktur.”
Gümüş adlı Türk dizisiyle ilgili;
“Türk dizileri ahlaksızlığı teşvik ediyor. Bunları izlemek dinen caiz değildir.”
Arap Yarımadası’ndaki kiliseler üzerine;
“Arap Yarımadası’ndaki tüm kiliseler yıkılmalıdır.”
2015 - 2016 eğitim - öğretim yılının ilk yarıyılı bugün sona erdi. Milyonlarca çocuğumuz karnelerini aldı, sömestr tatiline başladı. Eğitim - İş Başkanı Veli Demir’in bu vesileyle yayımladığı raporda şu satırların altını çiziyoruz:
“2016 - 2017 öğretim yılında ilkokul 2. sınıf öğretim programına Arapça dersi kondu. Buradaki amaç Arapça’nın öğrenilmesi değil, Cumhuriyet’le gerçekleşen eğitim devriminin baltalanmasıdır. Arapça dersinin öğrenim programının Din Eğitimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanması dil öğretiminin değil, din eğitiminin hedeflendiğinin göstergesidir.
Terör nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kapatılan ve yakılan okul sayısı bin 556, bu okullarda öğrenim gören öğrenci sayısı 362 bin, görev yapan öğretmen sayısı 16 bin 797’dir.
Devlet, özel okullara kayıt yaptıracak öğrencilere 3 bin 750 lira destek veriyor. Bunun toplam maliyeti 1 milyar 116 milyon liradır. Bu ödenek devlet okullarına aktarılsa öğrenci başına 64 lira ek kaynak demektir.
2014 - 2015 öğretim yılında zorunlu eğitim kapsamında olup okula gitmeyen öğrenci sayısı 644 bin 448’dir.”
***
Sorunlar dağ gibi. Düzelten de yok. Çünkü kurulan sistem
CHP’nin kurultay bildirisindeki şu cümle tartışmalara yol açtı.
“Kürt sorunu eşit yurttaşlık temelinde, TBMM zemininde toplumsal uzlaşma ve ortak akıl ekseninde çözülmelidir.”
Anayasa’nın 10. maddesi şöyle diyor:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir...”
Bu ifade orada dururken neden hâlâ eşit vatandaşlık veya eşit yurttaşlıktan söz ediliyor? Ne anlatılmak isteniyor? CHP eski milletvekili Birgül Ayman Güler diyor ki:
“Bu istek Türk vatandaşlığından vazgeçilmesi ve halkın etnik topluluklara bölünmesi isteğidir. Eşit vatandaşlık, bireyler arasında eşitlik, yurttaşların eşitliği demek değildir. Bu taleple istenen, etnik toplulukların anayasada kimlik olarak tanınması, etnik anadillerin ulusal ve bölgesel resmi dil haline gelmesi, tüm devlet ve toplum hizmetlerinde çok -resmi dil olması, seçimlerde parlamentonun ve belediye meclislerinin etnik topluluk kotaları temelinde oluşturulmasıdır. Bu, günümüzde Bosna-Hersek´te Dayton Anlaşmasıyla kurulmuş olan “milliyetler sistemi”ne geçilsin demektir. Elbette olmazsa olmaz şartı, Anayasa’dan Türk vatandaşlığının
CHP’li dostumuz soruyor:
- CHP’yi eleştirip duruyorsun peki sence parti ne yapmalı?
Ben ne siyasetçiyim ne siyaset uzmanıyım, diye söze giriyorum...
Ama madem sordun.. Aklıma gelenleri sıralayayım...
Bence CHP önce yurt çapında bölge kurultayları düzenlemeli... Her bölgenin ihtiyaçlarını, taleplerini o bölgede yaşayan insanların ağzından öğrenip kayda geçirmeli. Aynı şekilde meslek kurultayları düzenlemeli.. Esnaf, işçi, sanayici, çiftçi, ihracatçı gibi kesimlerin sorunlarını not almalı. Partinin il başkanlarından tüm illerin ihtiyaçlarına ilişkin rapor istemeli. Sendikalar ve sivil toplum örgütlerinden görüş almalı.
Bu talepler tasnif edilmeli... Bir program taslağına dönüştürülmeli. Bu taslak yeniden illere, sendikalara, meslek kuruluşlarına vs gönderilerek görüşleri alınmalı.
Program taslağı her kademede genişliğine tartışılmalı.
Partinin ideolojik çizgisi temel ilkeler korunarak yenilenmeli...
Genel Sekreter Gürsel Tekin, Genel başkan yardımcıları Mehmet Bekaroğlu, Faik Öztrak, Nihat Matkap, Enis Berberoğlu...
Her biri Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun en yakın çalışma arkadaşı, partinin üst düzey yöneticisi, “ağır top”larıydılar. Son kurultayda neredeyse her dört delegeden birinin oyunu dahi alamayıp Parti Meclisi dışında kaldılar. Üstelik çoğu Genel Başkan’ın anahtar listesinde olmasına rağmen. Zaten çoğu geçmiş kurultaylarda da Genel Başkan’ın desteği sayesinde var olabilmişlerdi.
Parti Meclisi’ne bile giremediler ama Nihat Matkap hariç tümü halen milletvekili... Tabii ön seçime girip delegelerin oyunu alarak milletvekili olmadılar. Ön seçimden kaçıp, Genel Başkan’ın kanatları altına sığınarak kontenjandan oldular. Kontenjan olmasaydı bugün milletvekili bile değildiler.
Adettir her kurultaydan sonra tabanın mesajından söz edilir...
Bu defa tabanın Kemal Kılıçdaroğlu’na mesajı; “Seni değiştiremiyoruz ama bil ki politikalarını ve kurduğun kadroları da beğenmiyoruz” diye özetlenebilir.
Bundan sonra ne olacak peki?
Bugüne dek ne olduysa o olacak... Parti bilinçli olarak AKP’yi tehdit edecek bir program ve siyasi çizgi oluşturmayacak, iktidara yönelik çakma eleştirilerle muhalefet
Bir ağacın tepesine yerleşmiş olan sığırcık ailesi, etrafın fena halde kirlenmesi üzerine kokudan ve pislikten duramaz olmuş. Çocukların ısrarı üzerine ana ile baba yuvayı bir evin damına taşımışlar.
Kısa bir süre sonra o yuva da pislik içinde kalmış… Yavru sığırcıklar başlamış:
- Baba başka yere taşınalım demeye.
Baba dayanamamış:
- Bizde bu kıç varken, demiş, hangi yuvaya gitsek etrafı aynen böyle pislik götürür…
Sözü yeni bir anayasa ile bir şeylerin düzeleceğini sananlar için anlattık…
Mevcut anayasa askerlerce hazırlanmış da… Darbe anayasasıymış da… Onun yerine sivil ve özgürlükçü anayasa yapılacakmış…
Siz demokrat değilseniz hangi anayasayı elinize versek fark etmez…
CHP kurultayı bugün başlıyor. Yüce kavramlar her kurultay öncesi gibi yine havada uçuşuyor:
“Demokrasi, değişim, gelişim, katılım, yenilenme, geleceği inşa etmek, uzlaşı, umut, iktidar yürüyüşü vs”
Bazıları Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu kurultay sonrası büyük yenilikler yapmasını bekliyor. Bizim ise aklımıza İsmet İnönü’nün, Cevdet Sunay için söyledikleri geliyor:
- Bundan sonra ne mi yapacak, bugüne kadar ne yaptıysa onu...
CHP’nin geldiği yer tesadüf ya da cehalet eseri değildir. Bu noktaya bir yol haritası izlenerek gelindi. Cumhuriyet ilkelerine, laikliğe, ulusal değerlere, bilimsel aydınlığa saygılı bir parti yerine AKP iktidarına ayak uyduracak şekilsiz bir parti oluşturuldu. Farklı kesimlere açılma bahanesiyle partinin özü boşaltıldı. Hayatında CHP’ye oy vermemiş kişiler partinin dümenine geçirildi. Parti başkalaştırıldı.
Bakmayın ara sıra edilen keskin laflara. CHP bugün AKP’nin mütemmim cüzü yani tamamlayıcı parçasıdır. Partinin oyu yüzde 25’e çakılmıştır. Bu oranın üzerine çıkılması umudu olmadığı gibi o yönde bir çaba da yoktur. Her seçimde 130 kişiyi milletvekili yapıp onlara emeklilik hakkı sağlamanın dışında bir amaç görünmemektedir.
Amaç
Bu sütunda 27 Ağustos 2015 tarihinde yani 4,5 ay önce yayımlanan yazı şu cümleyle son buluyor:
“PKK belası yetmemiş gibi başımıza bir de IŞİD belası sarılıyor... Haberiniz olsun...”
Neden söylemişiz bunu... Şu haber üzerine:
“Türkiye ve ABD’den yapılan açıklamalarda... Türkiye’nin IŞİD ile mücadelesi konusunda tüm teknik detaylarda anlaşıldığı ve Türkiye’nin de koalisyon ile birlikte örgüte karşı operasyonlara en kısa zamanda katılacağı bildirildi”...
O tarihe kadar IŞİD’le belirgin bir çatışma yaşanmamıştı. Gerçi 20 Temmuz Suruç katliamının bir IŞİD üyesi tarafından yapıldığı öne sürülmüş ama olayın arkasında gerçekten IŞİD’in olup olmadığı kesinleşmemişti.
Türkiye 27 Ağustos’ta ABD’nin zorlamasıyla IŞİD’ e resmen savaş ilan ediyordu.
Aynı yazıda Prof. Ümit Özdağ’ın şu tespiti yer alıyordu:
“IŞİD, bu saldırılara saldırı ile cevap verecektir. IŞİD, Ankara, İstanbul ve İzmir gibi kentlerde sivil hedeflere yönelik saldırılar ile kamuoyunu derinden sarsmayı hedefleyecektir.”