CHP Grup Başkan Vekili Levent Gök, diğer üç partiye çağrı yapıyor:
“Hep beraber Cizre’ye gidelim, ne olup bittiğine hep beraber karar verelim.”
Sayın Meclis üyeleri yorulmasın, biz orada neler olduğunu özetle anlatalım...
Efendim, Kandil geçen yıl bazı ilçelerde özerklik ilan edilmesi emrini verdi... Bu ilçelerde PKK’ya bağlı HPG gerillaları sokaklara hendek kazmaya, barikat kurmaya koyuldular. Ellerinde roketatar ve hafif silahlarla barikatların arkasına geçerek mahallelere el koydular. Devlet olaya epey seyirci kaldıktan sonra barikatları temizlemek için harekete geçti. O zaman enteller ve HDP’liler devlet zulmünden söz etmeye, barış, barış diye bağırmaya başladılar.
Devlet ülkenin bütün ilçelerinde mi zulüm yapıyor? Hayır, sadece PKK’nın işgalindeki ilçelerde. O zaman? PKK o barikatları boşaltıp geri çekilirse kan akması da aynı anda duracak. Barış sağlanacak...
Ancak kimse barışın bu şeklini ağzına almıyor. Hepsi PKK ağzıyla konuşuyor ve barış şartı olarak Dolmabahçe zeminine dönülmesi ve Apo’ya görüşme kolaylığı sağlanması şartını koşuyorlar.
CHP’ye gelince. Güneydoğu’ya son olarak İstanbul’dan 100 kişilik bir heyet gitti. Bu heyet orada tamamen HDP ağzıyla konuştu, devleti
Savaş teorilerinden biri şudur:
“Bir savaşta taraflar barışa yanaşmıyorsa iki tarafın da savaştan çıkarı var demektir.”
Güneydoğu’da süren kirli savaştan kimin ne çıkarı olabilir...
Karşı taraf savaşı neden sürdürdüğünü barış şartını ortaya koyarak izah ediyor...
17 Ocak’ta toplanan HDP Olağan Konferansı bildirgesinde şu deniyor:
“İmralı’da 4 Nisan’dan bu yana uygulanan tecride son verilerek Sayın Abdullah Öcalan’ın eşit ve özgür koşullarda müzakere edebileceği Dolmabahçe Mutabakatı zeminine geri dönülmesi, İzleme Heyeti’nin de dahil olduğu müzakerelerin başlatılması...”
İktidar için Dolmabahçe zeminine dönmek zor olduğu gibi sanılır ki kanlı savaşın sürmesinin de başkanlık sistemine geçişte itici güç olacağı düşünülüyor.
Bu karambolde şehitlerin durumu mu? Keşke “vatan için öldüler” diyebilseydik...
13 yıllık AKP iktidarı döneminde enflasyona ezdirilmediğini, gelirinin reel olarak artmasa bile gerilemediğini söyleyebilen kaç kişi çıkar? Bize sorarsanız en az 55 bin kişinin çıkması gerekir. Kimler derseniz, hemen söyleyelim; muhtarlar. Boş laf etmeyin, rakamlarla konuşun derseniz... Hayhay.
Efendim, çok değil bundan sadece üç yıl önce, 2013’te muhtarlarımızın maaşı, daha doğru ifadeyle ödenekleri 435 lira idi. Net olan bu rakam bir yıl sonra, 2014’te, yüzde 90’ın üzerinde artışla 875 lira oldu. 2015’te yüzde 8 artışla 947 liraya çıkarıldı. Veee... Önceki gün Meclis’ten geçen Torba Yasa ile ödenekler yüzde 40’a yaklaşan artışla net 1.300 liraya yükseldi.
Özetlersek, son üç yılda muhtar maaşları yüzde 300 arttı.
Ha, unutmadan söyleyelim; bu arada muhtarlara mevcut görevlerine ilaveten ek bir görev daha verildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan muhtarlardan ayrıca “mahallenin istihbaratçısı” gibi çalışıp kuşkulu kişileri polise iletmelerini istedi. Eee, bu kadar zammı haketmek için “fahri istihbaratçılık” da yapılır mı yapılır...
* * *
Bu arada torba yasa dedik de... Geçen dönem olduğu gibi yine birbiriyle ilgisiz yasalar bir torbaya dolduruluyor, Meclis’ten tartışılmadan geçiriliyor.
Güneydoğu’da olup bitenleri daha iyi anlamak için biraz da kitap karıştırmak gerekiyor..
HDP Milletvekili Demir Çelik’in geçen yıl yazdığı “Demokratik Özerklik ve Öz Yönetim” adlı kitap, güncelde de adı çok geçen bu kavramları açıklığa kavuşturuyor.
Güneydoğu’da bugün çatışmaların sürdüğü Cizre, Sur, Silopi gibi ilçelerde biliyorsunuz öz yönetim ilan edilmişti. Tabii devlet buna tepki gösterdi. Belediye başkanları tutuklandı. Sözü geçen kitapta:
“Demokratik Özerk Kürdistan’ın statüsünün kabul edilmediği koşullarda ön savunma” başlıklı bir bölüm var.
Devlet öz yönetimi kabul etmediği takdirde kim ne yapacak?
Kitabın 139. sayfasını okuyoruz:
“Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halk faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olma, öz savunmasını toplumsal direniş temelinde gerçekleştirme konumunda olmalıdır.
Her Kürdistanlı genç, demokratik özerkliğin inşa çalışmalarına ve savunmasına katılmalı, halkımız üzerindeki tehdit ve saldırıları bertaraf etme mücadelesinde yer almayı bir yurtseverlik ve ahlaki sorumluluğun gereği olarak yaklaşmalıdır. “
2011 yılında Suriye’ye karşı seferber olurken amacımız:
- Esad’ı düşürüp yerine Sünni Müslüman Kardeşler yönetimini geçirmekti...
ABD ile ortak gerekçe ise:
- İran - Suriye Şii eksenini kırmak, Suriye’nin başına ABD yanlısı bir yönetim getirmek, İsrail’i güvenceye almak, idi...
Hesaplar tutmadı. Ankara’ nın eğittiği ÖSO yarı yolda havlu attı. Bu destekten El Nusra ve IŞİD adlı iki canavar doğdu. Suriye’nin kuzeyinde sınırımızın hemen dibinde Kürt kantonları kuruldu.
Bu arada Esad devrilirse yerine Müslüman kardeşler değil El Kaide’nin geçeceğini gören ABD taktik değiştirdi. Topların namlusu IŞİD’e çevrildi. Devreye Rusya girdi. ABD ile Rusya, Suriye’de süreci birlikte götürmeye başladı. Esad’ın indirilmesi gündemden çıktı.
Türkiye’nin ise ulusal çıkarlara dayalı bir stratejisi yok, takıntısı var; O da Esad... Ankara hala Esad’ı devirme hevesinde. Bu arada Rusya dahil tüm komşularla ilişkiler sıfırlandı, itibarımız yere serildi, oyundan dışlandık... Bugünlerde derdimiz PYD’nin Cenevre konferansına katılmasını önlemek. Bunda ne kadar başarılı oluruz bilmiyoruz. Ancak PYD’nin hem ABD hem Rusya ile ilişki kurmakta bizden daha başarılı olduğunu görüyoruz.
PYD’nin konferansa katılmasını önlese
CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, hakkında olumlu izlenim edindiğimiz iyi niyetli, düzgün bir parlamenter. Özgür Özel önceki gün Twitter hesabından Uğur Mumcu ile ilgili şu mesajı atmıştı:
“Unutmadık, unutturmayacağız”
Güzel ve anlamlı bir mesaj. Özgür Özel’in kişisel olarak böyle bir duygu içinde olduğuna da inanırız. Ancak kendisi aynı zamanda CHP Grup Başkan Vekili... Elbet aynı zamanda CHP’yi temsilen konuşmaktadır.
Acaba CHP’nin Uğur Mumcu ile ilgisi var mı?
Uğur Mumcu kendini şu sloganlarla tanıtır:
“Ben, Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben laikim...”
CHP Genel Başkanı dört yıl önce “Laiklik tehlikede değildir” deyip dört yıldır bu düşüncesini değiştirmemişken... Arada benzerlik kurulabilir mi?
Atatürkçülüğe gelince... Geçenlerde bir milletvekilinin “Artık çağı geçti” diyerek odasındaki Atatürk portresini duvardan indirdiği ifade edildi... Olayın tanıkları vardı. Ancak Genel Merkez konuyla ilgilenmediği gibi bu milletvekilinin adı da titizlikle saklandı, bir başka deyişle korundu kollandı. Uğur hayatta olsa sorardı: Nerede Atatürkçülüğünüz?
Kavga insanıydı, mücadele adamıydı, inançlı, inatçı ve renkli bir insandı. Adeta “tek kişilik muhalefet partisi”ydi. Cumhuriyet değerlerine ne kadar sıkı bağlı olduğunu:
- Beni Türk bayrağına sarın, Tunceli’ye gömün, vasiyetinden de anlayabilirsiniz.
Sabahattin Önkibar’ın bir TV programında Sırrı Sakık, Kamer Genç’e hücum eder:
- Siz Atatürk’ü savunarak soykırıma uğrayan Dersimli Kürtlere ihanet ediyorsunuz.
Kamer Genç güler:
- O kullandığınız cümlede birkaç tane büyük yalan var.
S. Sakık: Ne imiş o?
K. Genç: Birincisi Dersim bir ilin değil bölgenin adıdır ve benim ilim Cumhuriyet ile beraber Tunceli olmuştur.