Başbakan Davutoğlu’nun en büyük hatası, Erdoğan’ın “emanet” i kendisine devrederken, “Emanetçi başbakan istemiyorum” sözünü ciddiye alması oldu. Ciddiye alıp biraz da gerçek Başbakan gibi davranmaya kalkınca... Kendini başbakanlığın dışında buluverdi.
Davutoğlu, dün ekonomiden teröre, dış politikadan seçimlere kadar her konuda ne kadar başarılı olduğunu anlattı. Bazı konularda belki başarılı sayılabilirdi. Ama bir konuda ayak sürümüştü...
Anayasa değişikliği ve Tayyip Erdoğan’ı başkanlığa taşımak konusunda ondan beklenen cevvaliyeti gsteremedi. Sonu da bu yüzden geldi.
Cumhurbaşkanına yakın isimler Davutoğlu’nun gidişini:
- Görüyor musunuz cumhurbaşkanıyla başbakan etle tırnak gibi olsalar bile iki başlı parlamenter sistem yürümüyor, diye başkanlık sistemi için ‘bahane’ olarak kullanmaya başladılar. CHP sözcüleri ise iki nokta üzerinde duruyor:
- Cumhurbaşkanı anayasal yetkilerinin dışına çıkmasa sistem pekala yürür...
- Bu olay başkanlık sisteminin gerekli değil ne kadar sakıncalı olduğunu gösteriyor. Kendi partisinden gelen bir başbakana tahammül edemeyen Cumhurbaşkanı bir başka parti iktidar olduğunda o partiyle yetki paylaşımına hiç tahammül edemeyecektir.
1997 yılının 28 Şubat’ında Milli Güvenlik Kurulu kararları ile başlayan, Erbakan iktidarının sonunu hazırlayan, ordu merkezli süreç bir postmodern darbe miydi?
Öyle de sayılabilir. Ufukta açıkça görünen irticaya karşı Cumhuriyetçi laik bir uyarı da...
28 Şubat’ın ne olduğunu anlamak için MGK kararlarının örneğin birincisine bakalım:
1) Anayasa’mızda Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında yer alan ve yine Anayasa’nın 4’üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayırım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
(Meclis Başkanı Kahraman’ın laikliğin Anayasa’dan çıkarılması önerisiyle yukarıdaki maddeyi alt alta koyup üzerinde bir kez düşününüz)
2)Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhidi Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.
(Karaman’da olup bitene, çocuk tecavüzlerine, tarikatların şu anda 10 binin üzerinde kaçak yurt işlettiği gerçeğine bakarak bu maddeyi değerlendiriniz)
Taraf gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, bir süredir Ergenekon kumpası mağdurlarına ekranda yer verdikleri gerekçesiyle Ahmet Hakan’ı ve Doğan Grubu’nu eleştiriyordu.
Ahmet Altan’a Ahmet Hakan, Hürriyet’teki köşesinden ağır bir yanıt verdi. “Ve evet yargılanacaksın. Er ya da geç. Bu dünyada ya da öbür dünyada” dedi.
Aslında Ahmet Altan yargılanıyor...
Avukat Hüseyin Ersöz’ün verdiği bilgiye göre... Halen hapiste olan Mehmet Baransu’nun davasında Ahmet Altan ile Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur gibi isimler de şüpheli olarak yer alıyor. Ancak ilginç olan... Bu isimler bavuldan çıkan sahte kanıtlarla ilgili olarak değil... Gerçek kanıtlarla ilgili olarak... Devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri ele geçirmek suçundan yargılanıyor... Esas merak edilen ise tabii ki bavuldan çıkan sahte dijital belgeleri kimin hazırladığı, kumpasın nerede tezgâhlandığı, Ahmet Altan ve arkadaşlarının hangi çevrelerden etkilendiğindir.
Pamuklar içinde!
Nobel’li yazarımız Orhan Pamuk Hollanda medyasına demeç vermiş:
“İslamcı iktidar son birkaç yıldır liberal yüzünü kaybetti. Giderek otoriter hale geldi. Hükümet karşıtı gazeteler kapatılıyor, gazeteciler işten çıkarılıyor. Kendim için
Birinci Körfez Savaşı’nda (1990 - 91) Saddam’ın Scud füzelerine karşı korunmasız olduğumuz için Irak sınırına NATO ülkelerinden Patriot füzeleri getirtilip yerleştirildi.
Aradan 25 yıl geçti. Durum aynı. Savunmaya her yıl milyarlarca lira harcandığı ve öncelikli olduğu bilindiği halde hava savunma sistemine en ufak yatırım yapılmadı... Arada ne işe yarayacağı bilinmeyen 4 Awacs uçağı alındı, 2 milyar dolar ödendi.
Geçen hafta da Sedef tersanesinde törenle çok maksatlı “Amfibi Hücum Gemisi Anadolu”nun inşasına başlandı.
Gemininin yapımı 4 - 5 yıl sürecek, maliyeti şimdilik 1 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Bir tank taburunu taşıyacak kapasiteye sahip, aynı zamanda uçak iniş kalkışlarına da uygun dev bir çıkarma gemisi bu.
Tanıtım broşüründe:
“Ege, Karadeniz ve Akdeniz harekât alanları ile Hint Okyanusu ile Atlantik Okyanusu’nda kullanılabilecek” deniyor.
Hepsi iyi güzel ancak... Her gün Kilis’te can kaybı vererek eksikliğini hissettiğimiz hava savunma sistemi yerine dev çıkarma gemisine yatırım yapmanın mantığını kim izah edecek?
Bey Pil Der veya açık adıyla “Beyin Pili Hastaları Derneği” diye bir dernek duydunuz mu?
Biz duymamıştık... Derneğin Başkanı Ahmet Metin ve dernek üyelerine hayat veren Dr. Ali Zırh ile tanıştık birkaç gün önce, hiç bilmediğimiz bir alanda bilgi gezintisi yaptık...
Kalp pilini herkes duymuştur... Bir de beyin pili varmış. Yüzlerce kişi hayatını bugün beyin piliyle sürdürüyor...
Kim onlar... Başta Parkinson olmak üzere çeşitli “hareket bozukluğu hastalıkları” ndan muzdarip olanlar.
Nedir Parkinson? Beyindeki “dopamin” salgısının yetersizliği üzerine ortaya çıkan bir hastalık... Eller ve ayaklarda titreme, hareketlerde yavaşlama, kaslarda sertlik, yürüme güçlüğü vs... Ülkemizde 65 yaş üzerinde her 300 kişiden bir kişide görülüyor. Yaklaşık 150 bin hasta var çevremizde.
Hastalık bir süre ilaçla tedavi ediliyorsa da.. İlaçların yan etkileri var. Üstelik giderek etkisi azalabiliyor. Daha kesin çözüm olarak beyin pili gündeme geliyor.
Doktor Ali Zırh, ülkemizde bu ameliyatı yapan az sayıda hekim arasında. Hastadan çok hekim açısından zor bir ameliyat bu, diyor. Beyinde soğancık adlı verilen bölgede üç milimetrelik bir yere beyin pili elektrotları yerleştiriliyor. Bu elektrotlar
Başbakan Davutoğlu Katar ziyaretinde açık bir itirafta bulunuyor:
“Suriye’de ılımlı muhalifleri destekliyoruz.”
Siz başka bir ülkenin meşru iktidarını devirmeye çalışan silahlı gruplara desteğinizi bu kadar açıktan söylerseniz... Başkaları da elbet sizi devirmek isteyenleri destekler.
Suriye’de meşru Esad yönetimine karşı silahlı grupları desteklemek hem iç, hem uluslararası hukukta suçtur... Bakınız Türk Ceza Yasası Md. 306 ne diyor:
- Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karşı asker toplayan veya diğer hasmane hareketlerde bulunan kimseye beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir.
- Fiil, sadece yabancı devletle siyasal ilişkileri bozacak veya Türkiye Devleti veya Türk vatandaşlarını misilleme tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak nitelikte ise faile iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
***
Deniz Baykal, CNN Türk’teki Tarafsız Bölge Programı’nda CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmesine yol açan kasetle ilgili soruyu yanıtlarken iki isim verdi:
- Konuyu aydınlatacak iki isim vardır; biri Başbakan, diğeri Kemal Kılıçdaroğlu, dedi...
Neden Kemal Kılıçdaroğlu? Baykal yanıt verdi:
- Çünkü o, Başbakan’ın o kaseti seyrederken görüntüsünü izlediğini söyledi...
Doğrudur. Kılıçdaroğlu 2014 yılında Kanaltürk’te Tarık Toros’un sorularını cevaplarken dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ı şöyle suçlamıştı:
“İnsanda biraz ahlak olur. Ben gözlerimle gördüm, Erdoğan’ın gözlüğünü takıp o kasetleri izlediğini gözlerimle gördüm. Bir değil, birden fazla kaseti izlediğini gördüm. Dizüstü bilgisayarda o görüntüler Erdoğan’a izlettiriliyor, konuşuluyor. İzletenler aynı zamanda Erdoğan’ı da görüntüye alıyorlar.”
Kılıçdaroğlu, o programda bunları neden daha önce açıklamadığı sorusunu da:
Atatürk Kültür Merkezi’nin yenilenmesi ihalesini 2012 yılında alan iki firmadan biri olan TACA İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Tayyar Akkurt, gazetecilere özetle demiş ki:
- İnşaata başladığımızda ilk şaşkınlığı temelde yaşadık. AKM’nin temelinin altında su geçiyor.
Kolonların malzeme yapısını incelerken gördük ki, bazılarının içi neredeyse boş. Karar verdik AKM’yi renove etmek doğru olmaz. En iyisi yıkıp yeniden yapmak.
Müteahhit firma bu saptamayı dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a bildiriyor. Onların ifadesine göre Günay inanmıyor, gelip görmem lazım, diyor, kolonları görünce yanıtı şu oluyor:
- Durun bakalım...
Tayyar Akkurt gazetecilere durumu özetliyor;
- Biz de durduk. Bence teknik olarak o binanın yıkılıp yeniden yapılması gerekiyor.