1900 yılında açıldı. Dönemin en büyük konser ve performans salonuydu. Charlie Chaplin burada düzenli şovlara çıktı. Rolling Stones burada ilk konserlerini verdi. Clash burada çaldı. Madonna 1983’te ilk kez İngiltere’ye geldiğinde burada konser verdi. Prince’ten Amy Winehouse’a dev sanatçıların şovlarının adresi oldu. 70’lerde punk, 80’lerde electro-pop’tan heavy metal’e alternatif sahnenin çekim alanıydı. Iron Maiden da Coldplay de burada konser verdi. Koko’nun tarihi müzik tarihiyle paralel. Burada kimler ne zaman konser vermiş diye baktığınızda zaten önünüze 20. yüzyılın müzik tarihi çıkıyor.
İlk açıldığında Camden Theatre olan adı yıllar içinde yapılan yenileme, tadilat ve açılışlarla defalarca değişti. 70’lerde The Music Machine, 80’lerde Camden Palace adını aldı. Daha sonraki dönemde Koko olarak bilindi. Clubbing furyasını çok da iyi atlatamayan pek çok mekân gibi 2000’lerin ortasına gelindiğinde eski görkeminden uzak bir yerdi. 2004’te büyük bir tadilat geçirdi. Çok amaçlı bir merkez olarak hayatına devam etti. 2020’de yandı. Ve sonunda önceki gün Arcade Fire konseriyle yeniden açıldı.
Koko benim de yaşadığım Camden ilçesindeki irili ufaklı bir sürü konser salonundan biri. Eski bir tren tamir istasyonu, yine tarihi bir konser salonu olan Roundhouse gibi, Forum Kentish Town gibi, Electric Ballroom gibi, Jazz Café gibi çeşitli çaplarda uluslararası ve ulusal bir sürü grubu ağırlayan bir yer. Bu söylediğim mekânların hepsi yaklaşık iki kilometrelik bir hat üzerinde sıralanıyor.
70 milyon pound’luk bir tadilat geçirip içinde çeşitli boyutlardaki salonları ve 1600 kişilik ana sahnesiyle, terasıyla, terasındaki DJ perfomanslarıyla yeniden açılması konserlerin geri dönmesini ifade etmesi açısından anlamlı.
Koko’nun önünden ne zamandır geçiyor, Mornington Crescent durağının hemen karşı köşesinde, meydanın ortasında yer alan bu kocaman görkemli kubbeli binanın yeniden canlanacağı günü bekliyordum.
Buradaki gelişmeler bana pandeminin artık tamamen geçmişte kalan bir anı olduğunu söylüyor arkadaşlar. İki yıl önce “Acaba bir daha konsere gidecek miyiz?” diye düşünüyorduk. Şimdi hale bakın. Hiçbir şeyden umudu kesmemek lazım.
Kafamda deli sorular
* Elon Musk Twitter’ı neden satın aldı?
Ya kardeşim tamam, bize ne, alsın almasına da neden? Adam uzay diyordu, sonra arabacı oldu. Ardından Twitter’da boy gösterip sempatik zengin ayaklarıya sempati toplamaya başladı. Sonunda da Twitter’ı aldı. İyi de neden? Senin Mars’a gidecek gemiyi hazırlaman, çantaya koyacaklarına falan karar vermen gerekmiyor muydu?
Financial Times’ta okuduğum bir yazıda uzmanlardan biri Twitter’ın çok pahalıya satıldığını, o kadar etmeyeceğini, gelişen, büyüyen bir iş olmadığını falan söylüyordu. Bir diğeri de siyasete atılacağını ima ediyordu Musk’ın. Bana mantıklı geldi. Ve o an anladım neden bu adamı bir türlü sevemediğimi. Ha Trump, ha Musk. Twitter’dan siyasete giden yolda herkes aynı.